Hediye Levent
Şam
Suriye'de neredeyse 1,5 yıldır devam eden ve iç savaşa dönüşen ayaklanma nedeniyle evini terkedip iç veya dış göçe zorlanan insanların sayısı 1 milyona yaklaştı.
Bunların kaçı çocuk, kaçı öksüz veya yetim, kaçı yaralı?
Çatışmaların ardından yaşadıkları mahalleler, köyler, kasabalar ağır hasar gören ailelerden kaç bini, kaç on bini evini terketmedi ve o şartlarda yaşamayı tercih etti?
Ülkede yaşananlardan dolayı fiziksel veya psikolojik ya da hem fiziksel hem psikolojik yaralarla hayatına devam etmek zorunda olan kaç çocuk var?
İç savaşın başından bu yana propaganda aracı olarak kullanılan ve sansürsüz olarak yayımlanan dehşet verici kanlı görüntülere de değinmek gerek.
Örneğin, Şam'ın Meydan semtindeki çatışmaların ardından, silahlı muhaliflerin ceset görüntüleri sansürsüz yayımlandı rejim kontrolündeki medyada.
15'e yakın ceset elbette birilerinin babasıydı.
Ya da yine Şam'ın Tel kasabasında muhalifler tarafından bir minibüse iteklenerek bindirilen askerlerin cep telefonu ile çekilmiş görüntüleri muhtemelen son saatleriydi.
İç savaşın hangi tarafında yer almış olursa olsun, babalarının son anlarını, parçalanmış veya işkence görmüş cesetlerini, görüntü ve fotoğraflarla hatırlayacak binlerce çocuk var Suriye'de.
Suriye'deki savaşı kim kazanırsa kazansın, önümüzdeki yıllarda üzerine yoğunlaşılması gereken en önemli konulardan birinin, şimdi sıcak çatışmaların gölgesinde kalan çocuklar olacağı kesin.
Humus'tan Şam'a kaçan ailelerin yaşadığı mahallelerdeki binlerce çocuğun öğrenimi yarıda kaldı; bu çocuklar sağlıksız ve kötü şartlarda yaşıyorlar.
Başkentin gecekondu benzeri dış mahallelerindeki dar ve pis sokaklarda oyunlar oynuyorlar. Yüksek sesle konuştuğunuzda ya da hızlı yürüdüğünüzde tedirgin oluyorlar, kaçışıp saklanmaya çalışıyorlar.
8-9 yaşlarındaki bir kız çocuğuna "nasılsın?" diyorum, soruma "ben banyodaki çamaşır sepetine saklandım" diye cevap veriyor.
Hızlı hızlı konuşmaya devam ediyor, "silah sesleri çoktu, annem dedi ki.., babam bahçedeydi... sonra... sonra..."
Söylediklerinin çoğunu anlamıyorum, cümleleri birleştirmekte zorlanıyorum, konuşurken bir kelimenin yarısını söyleyip ötekine atlıyor. Ne anlattığı çok da önemli değil aslında, çünkü kelimelerle anlatmaya çalıştığı, yüzünden, bakışlarından net bir şekilde okunuyor.
Aileler, tek bir odada ve kötü şartlarda, yardımseverlerin verdikleri yemeklerle yaşamaya çalışırken, çocuklarının psikolojisine ayıracakları pek vakitleri de yok.
Ağır travmaları ile birlikte, iç savaş nesli, propaganda aracı olarak da kullanılıyor.
Muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelerden "roketatar kullanmayı öğrenen çocuk" fotoğrafları geliyor. Üstelik bu fotoğraflar "muhaliflerin gücünü, 7'den 70'e halkın ayaklandığı bir devrimi" anlatan fotoğraflar olarak, sorgulanmadan yayımlanıyor.
Yönetim yandaşları ise, çocukları "Allah, Suriye, Beşar" sloganları attıklarında mutlu oluyorlar.
Ülkede yaşananın "kahramanlık dolu bir varoluş mücadelesi" değil, çürüten bir iç savaş olduğunun farkında olanlar, yani tarafsızlar, iç savaş nesli için endişeli.
İmkanları dahilinde gönüllü organizasyonlar oluşturarak oldukça yetersiz ve kısıtlı rehabilitasyon çalışmaları yapmaya çalışıyorlar. Ancak fiziksel şartlar bu çalışmaların yapılmasına bile imkan tanımayacak kadar kötü.
Peki, ülkedeki iç savaş neslini oluşturanlar kaç kişi?
Bu sorunun cevabı belli değil; iç savaş neslini istatistik yöntemleriyle excell satırlarına sıkıştıran bir çalışma yapılmadı henüz.
Ancak nispeten şanslı çocukları anneleri, küçükleri, "askerler savaş filmi izliyor, sesini çok açmışlar" gibi yalanlarla kandırmaya çalışsa da, bugün pek kimsenin farketmediği iç savaş nesli, varlığını, birkaç yıl sonra çarpıcı bir şekilde göstermeye başlayacak.