HABER

Tecavüz ve şiddet kurbanı Afgan kadınlarının kuşkulu geleceği

Afganistan'da şiddet kurbanı iki kadının öyküsü, ulusal ve uluslarararası düzeyde büyük tepki uyandırdı. Ancak kadın hakları için mücadele eden gruplar, ülkedeki batılı askeri güçlerin çekilmesiyle, kadınların durumunun gündemden düşmesinden kaygılı.

Caroline Wyatt

BBC Kabil

Işıl ışıl güneşli bir kış günü. Kabil'in çevresindeki dağların silueti bulutsuz, masmavi gökyüzünde yükseliyor. Evin içiyse karanlık, komşular içeriyi görmesin diye perdeler çekili.

Kabil'deki bu ev, Gülnaz ile bebeğinin sığındığı yer. Evdeki kadınlar, ev yakılır korkusuyla kimliklerinin açıklanmasını istemiyor.

21 yaşındaki Gülnaz, kızı Moska'yı doğurduğu hapishaneden o hafta çıkmıştı. Yirmi birinden küçük gösteriyor Gülnaz. Ama yaşadıklarını anlatırken gözünü ayırmıyor gözümden, adeta meydan okurcasına.

Gülnaz, kuzeninin kocasının tecavüzüne uğradıktan sonra Kabil'deki kadın koğuşuna kapatılmıştı. Gülnaz hamile kalınca, ortaya çıktı işlenen suç.

Polis, hem Gülnaz'ı, hem de tecavüzcü akrabayı tutukladı. Afgan yasalarına göre Gülnaz da "zorunlu zina" adı verilen suç kapsamına giriyordu. Gülnaz 12 yıl hapse mahkum edildi.

Gülnaz'ın öyküsünün büyük tepki uyandırması üzerine, Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai devreye girdi ve Gülnaz affa uğradı.

Birdenbire özgürlüğüne kavuşmanın şaşkınlığını yaşayan Gülnaz, tek istediği şeyin ailesine kavuşmak olduğunu söylüyor. Bunu yapabilmek için de kendisine tecavüz eden akrabasıyla evlenmeye razı; aksi halde aileler düşman durumuna düşüyor.

Afgan törelerine göre, Gülnaz'a tecavüz eden kişi, kendisiyle evlenmez veya yüklü bir başlık parası veremezse, "ailenin namusuna düşen leke" silinmeyecek ve belki de bu, Gülnaz ve bebeği açısından ölümcül olabilecek sonuçlar yaratacak. Gülnaz'ın kızıyla birlikte hiçbir zaman evine dönememesi olasılığı var.

Eğitimsiz ve tek başına, çocuklu bir kadın olan Gülnaz gibilerinin, aile desteği olmaksızın Afganistan'da yaşaması çok zor.

Kabil'de görev yapan Amerikalı avukat Kim Motley, Gülnaz'ın davasını üstlendi. Amerikalı avukat, Gülnaz'ın, evine dönemeyecek olursa, bir yerde, bir şekilde yeni bir hayat kurabilmesi için yardım toplamaya çalışıyor.

Şiddetin pençesinden kurtuluş

Aldığı yaralardan dolayı hastenede yatan, konuşamayacak kadar büyük bir travma geçiren 15 yaşındaki Seher Gül'ü görmeye giderken, hala Gülnaz'ın başına gelenleri düşünüyordum.

Seher'in yaşadıkları da, Afganistan'da büyük tepki uyandırmıştı.

4500 dolarlık başlık parasına 30 yaşındaki bir adamla evlendirilen Seher Gül, aylarca mahzende kilit altında tutulmuş, aç bırakılmış, kocası ve kayınları tarafından işkenceye maruz bırakılmıştı. Bütün bunların niçin yapıldığı, hala anlaşılabilmiş değil.

Seher konuşacak halde değil, ama vücudundaki yaralar anlatıyor yaşadıklarını. Kolunda ve narin bedeninde yanık izleri var; bir gözü simsiyah ve şişmiş halde, başından tomar tomar saçlar yolunmuş, bir elinde yara izleri var, tırnakları sökülmüş...

Seher Gül'ün uğradığı şiddet, Afganistan'da büyük öfke, yurt dışında da dehşet duyguları yarattı.

Ama belki de Seher, bir bakıma şanslı. Diğer bazı Afgan gelinleri gibi, şiddetle örülü bir evlilikten kaçmadı, polis tarafından kurtarıldı. Bu sayede de, diğer genç Afgan kadınları gibi, "ahlaksızlık" yapma suçlamasından kurtulmuş oldu.

Seher ve Gülnaz'ın başlarına gelenler, aşırı uçlardaki yaşantılar. Ama yine de bu tür olaylar, Afganistan'da, Taliban'ın devrilmesinden on yıl sonra bile, diğer kaç kadının sessizlik içinde ızdırap çekiyor olabileceğini düşündürüyor bana.

Töreler, bireysel acılardan önemli

Afganistan'da kadına şiddet uygulanmasını yasaklayan yasalar var ama, bu yasaları uygulayabilmek güç. Töreler, ailenin veya toplumun namusu, bireyin çektiği acılardan veya yaşadığı talihsizliklerden daha önemli burada.

Yoksulluk ve eğitimsizlik yüzünden, kızların çok küçük yaşlarda evlendirilmesi de hayli yaygın hala.

Seher, kendisine işkence eden kocası ve kayınlarından kaçmayı başardığında, komşuları kızı tekrar geri götürmüşler aileye. Daha sonra ise polis olaylara müdahale etmiş.

Seher'in bulunduğu hastanenin karmaşasından, Gülnaz'ın sığındığı karanlık evden adeta dünyalar kadar uzakta, sessiz, duvarları kitaplarla dolu bir dairede, Afganistan Uluslararası İnsan Hakları Komisyonu başkanına, kadınların bu yaşadıkları hakkında ne düşündüğünü soruyorum.

Gümüşî renkli saçlı, ciddi bir kadın olan Dr. Sima Samar, öteden beri eşitlik ve adalet gibi inandığı ilkeleri savunarak kendi hayatını da tehlikeye atmış bir insan.

Soruma yanıtı açık: Çalışma arkadaşlarıyla birlikte, Gülnaz ve Seher gibi kadınların yaşamlarını iyileştirebilme gayretiyle Afganistan'daki faaliyetlerini sürdüreceklerini söylüyor.

Ama Dr. Samar, diğer pek çokları gibi, Batılı ülkeler Afganistan'daki askeri faaliyetlerini sona erdirmeye yönelirken, uluslararası toplumun Afgan kadınlarının hakları için baskı yapılması konusuna artık fazla ilgi göstermeyeceğinden kaygılı.

Afganistan'da devriye gezen Batılı askerler kalmadığında, uzak bir yörede, kilitli kapılar ve çekili perdeler ardında neler olup bittiğini görmezden gelmek daha kolay olabilecek.

En Çok Aranan Haberler