Arif Kızılyalın
Cumhuriyet Gazetesi Spor Müdürü
Geride bıraktığımız 366 gün hareketliydi Türk sporu için.
2012'yi ikiye ayırmak gerekiyor.
Futbol ve öteki branşlar.
Aslında, 'öteki' branşlar diyerek atletizm, yüzme, tenis, güreş gibi spor dallarını 'başkalaştırmak' çok doğru değil, ama ne yazık ki Türk spounun kurgusu, yıllardır 'futbol ve öteki sporlar' diye ayrışmış durumda.
İsterseniz futboldan başlayalım 2012'e..
Öncelikle şunu söylemekte fayda var ki, 2012, tam anlamıyla 'Galatasaray yılı' oldu.
2010-2011'da tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren Galatasaray, 2011'in yarısından sonra 'yeniden' yapılandırdığı takımı ile şampiyonluğu yakalamasını bildi.
Kolay bir şampiyonluk değildi bu.
Normal sezonu 9 puan önde bitirdiği halde, sonradan 'icat' edilen play-off diye bir sistemle ek 6 maç oynamak zorunda kalan Sarı-Kırmızılı ekip, 'yarım' puanlık' farkla ezeli rakibi Fenerbahçe'nin önünde hem de Kadıköy'de şampiyonluğunu ilan etti.
Gerçekten çok değerli bir şampiyonluk bu.
Çünkü, normal sezonda at yarışı tabiri ile 'uzak ara' fark yapan, Fenerbahçe'nin 9, Trabzon ile Beşiktaş'ın da 20 küsur puan önünde sezonu tamamlayan Galatasaray, 'ekstra' 6 maçlık 'Süper Final' serisine 'gücünü tüketmiş' olarak çıkacaktı.
İlk maçında Beşiktaş'ı deplasmanda yendikten sonra Trabzon'u da dış sahada deviren Sarı-Kırmızılı ekip, sonra Aslantepe'deki Fenerbahçe yenilgisi, Trabzon ve Beşiktaş beraberlikleri ile yarıya indirilen 9 puanlık avantajını da eritti.
Son maç, 12 Mayıs'ta Kadıköy'de oynanacaktı ve bu maçı eğer Fenerbahçe kazanırsa, Galatasaray, şampiyonluktan olacaktı.
Ve Kadıköy'deki o maç gerçek bir 'süper final' biçiminde oynandı.
Gerçi, futbolun kalitesi düşüktü, ama Fenerbahçe Semih ve Baroni ile pozisyonlar bulup değerlendiremeyecek, Galatasaray ise Elmander'in ayağının kırılması ile maçı neredeyse 'forvetsiz' tamamlayacaktı.
Son 5 dakikasının Galatasaraylılar için 5 yıl, Fenerbahçeliler için 5 saniye gibi geçtiği maçın son düdüğü, 0-0'la Galatasaray'ın şampiyonluğunu belgeliyordu.
Maç sonrası polisin, Şükrü Saracoğlu Stadı'nın kale arkasına yönelik sert müdahalesi, Fenerbahçe tribünlerinin sahaya inmesi, stadın koridorlarında can pazarının yaşanması ve Galatasaray'ın, şampiyonluk kupasını Kadıköy'de neredeyse mum ışıkları altında alması gerçekten unutulmaz görüntülerdi.
O maç sonrası Kadıköy'de dükkanlar yakıldı, kaldırım taşları kırıldı, statta 1 milyon liraya yakın maddi zarar oluştu ve Fenerbahçe, taraftarının neden olduğu olaylar yüzünden 5 maç ceza aldı.
Ve sarı-kırmızılı bu rüzgar, yeni sezona da yansımış olsa gerek, Fatih Terim yönetimindeki ekip, uzun yıllar sonra Şampiyonlar Ligi'nde 2. turu yine bu yıl içinde gördü. Manchester United, Cluj ve Braga galibiyetleri ve iç sahadaki Cluj beraberliği, Galatasaray'ın ayak sesleri gibiydi.
Elbette 2012'nin futbolda 'gülen' tek takımı Galatasaray değil.
Fenerbahçe de, 30 yıllık bir bekleyişten sonra Türkiye Kupası'nı 2012'de müzesine taşıdı.
Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon'un erken havlu attığı Türkiye Kupası'nın finalinde Kayserispor'u çok rahat geçen Fenerbahçe, Ankara 19 Mayıs Stadı'nda 30 yıllık hasretini bitiriyor ve lig ikinciliği de düşünülürse 'başarısız olmadığı' sezonu noktalıyordu.
Yine Fenerbahçe'nin geçen yılki şike soruşturması, yılın son günlerinde de teknik direktör kriziyle gergin günler geçirse de 2012'de UEFA Avrupa Ligi'ni lider bitirip tur atlaması da Türk futbolu için önemli bir başarı.
Spor Toto Süper Ligi'nin bir alt kümesi olan o dönemin Bank Asya, şimdilerin PTT 1. liginde ise ilk üçe giren Akhisar Belediye, Sanica Boru Elazığspor ve Kasımpaşa Türk futbolunun devler sahnesine adlarını yazdırdılar.
Türk milli takımı ise 2012'de 'düşüşünü' devam ettirdi.
2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılma şansını yitirdikten sonra, yeni bir teknik yapılanmaya gidip Abdullah Avcı ve Okan Buruk ikilisinin yönetiminde yeni sezona başlayan ay-yıldızlı ekip, Eylül-Kasım döneminde oynadığı 2014 Dünya Kupası elemeleri maçlarında Hollanda, Romanya ve Macaristan'a yenilip, bir anlamda final umudunu 'eski' yılda bıraktı.
Türkiye'nin sadece hakem Cüneyt Çakır'la temsil edildiği 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda İspanya koltuğunu kimseye bırakmadı.
Bu şampiyonada grup ve yarı final maçları yönetip final maçında 4. hakem olan Cüneyt Çakır, başarılı yönetimi ile kendisine 2012'nin son baharındaki Şampiyonlar Ligi maçlarının da yolunu açtı.
Futbolda 2012 böyle geçti.
Öncelikle şunu söylemekte fayda var ki, Türkiye 2012 Londa Olimpiyat Oyunları'na tarihinde ilk kez 'dev' bir kadro ile katıldı.
Kadınlar voleybol ve basketbolda alınan 'tarihi' vizelerle 180'e yakın sporcu ile İngiltere'nin başkentine çıkartma yapan Türkiye, gel gelelim bu 'kalabalık' görüntüsünün karşılığını madalya olarak alamadı.
Tekvandoda Servet Tazegül ile gelen altın madalyanın hemen ardından, 1500 metre kadınlarda Aslı Çakır Alptekin'in altın, aynı yarışta Gamze Bulut'un gümüş madalya kazanıp 'double' yapması, Türk spor tarihinin en parlak karesi olarak göze çarptı.
Aslı ve Gamze, bu başarıları ile, Türkiye'de birçok kurum tarafından 'yılın sporcusu' seçildiler.
Tekvandoda Nur Tatar'ın gümüş ve güreşte Rıza Kayaalp'in bronzu ise, kalabalık kafilenin tesellileriydi.
Yine olimpiyat kapsamındaki paralimpik oyunlarında ise gerçek bir zafer yaşandı.
İlerleyen yaşında spora başlayan Konyalı Nazmiye Mutlu'nun halterde kazandığı altın, tüm sporculara 'örnek' olacak birbaşarı öyküsü sonunda gelmişti.
Çünkü Nazmiye, antrenmanlara bazen aile yakınlarının kucağında gidip geliyor, spor salonundaki eşiği aşamıyordu. Ama engelleri aşıp altın kazanmasını bildi.
Yine Londra 2012 Paralimpik Oyunları'nda tarihinin en kalabalık kafilesiyle mücadele ederek Türkiye'yi temsil eden sporcularımız büyük bir başarıya imza atarak bir önceki Pekin Paralimpik Oyunları'ndaki madalya sayısını tam 5'e katlayıp 1 altın, 5 gümüş ve 4 bronzla toplam 10 madalya kazandılar.
Avrupa ve Dünya Şampiyonalarında güreşte, boksta, tekvandoda, 'dişe dokunur' zaferler gelmese de, kürsüye çıkan Türk sporcular alkışı hak ettiler.
Elbette Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı'nın 2012 yılında sırasıyla Lig, Avrupa ve Dünya Kulüpler Şampiyonu olması yılın spor olaylarından biriydi.
Yola Fenerbahçe Acıbadem olarak çıkıp, daha sonra Fenerbahçe Universal adını alan sarı-melekler, tekrarlanması çok zor olan bir zafere imza attılar.
Yine Eczacıbaşı ve Vakıfbank da, Avrupa kupalarında zirveyi zorlayıp Türk voleyboluna milli takımlar Dünya Kupası zaferinden sonra başarı tattırdılar.
2012'de Türkiye açısından dikkate alınması gereken bir başka nokta, '2012 Dünya Spor Başkenti' ilan edilen İstanbul'un 4 büyük organizasyona ev sahipliği yapmasıydı.
İstanbul'un ilk büyük ev sahipliği mart ayında gerçekleşti ve Ataköy Kapalı Spor Salonu (Sonradan Aslı Çakıralp Spor Salonu adını alacaktı) dünyanın dev isimlerini ağırladı.
Tüm final günlerinde salon tıklım tıklım doldu, İstanbullu da atletizme doydu.
Ama bu ilginin karşılığı madalyaya dönüşmedi.
1500 metrede devşirme atlet İlham Tanui ve kadınlar 1500'de Aslı Çakıralp'in madalyalarıyla yetinmek zorunda kaldı Türk ekibi.
Organizasyon ise kusursuzdu.
172 ülkeden 683 sporcunun yanı sıra, 700 idareci ve antrenör, 900 medya çalışanı, 400 uluslararası spor kuruluşları temsilcisi, 200 yabancı teknik personel, 2 bin yabancı izleyici sayıları ile İstanbul 5 bin kişilik bir kafileyi ağırladı.
Bu şampiyonanın ardından İstanbul'daki Kadınlar Tenis Şampiyonası (WTA İstanbul) da Serena Williams'ın zaferi ile sonlanırken, İstanbullular da keyifli maçlar izlediler.
Yine 2012 Avrasya Maratonu, 100 bini aşkın katılımcısı, yabancı konukları ile 'Golden - Altın' statüye çıktı.
Ve İstanbul'un son büyük organizasyonu da 25 Metre Kısa Kulvar Dünya Şüzme Şampiyonası'ydı.
Türk sporcuların dünya beşinciliğinin ötesine geçemediği (İskender Başlakov) şampiyonanın açılış töreninde yakılan havai fişekler Ulusulararası Yüzme Federasyonu FINA'yı korkuturken, kapanışta aynı skandalın yaşanmaması, Türkiye'nin 'artı' notla bu organizasyonu tamamlamasına yardımcı oldu.