Serkan Demirtaş
Ankara
İsrail’den geçen hafta gelen Mavi Marmara özrü, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi adına önemli bir gelişme olarak görünse de tarafların kısa sürede yeniden “stratejik ortak” düzeyine dönmeleri mümkün görünmüyor.
Üstelik Türkiye hükümetinin ilişkilerin normalleşmesi için İsrail’in önüne koyduğu yeni koşullar, Benjamin Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetini zorlayacak nitelikte.
İsrail Başbakanı Netanyahu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinin ardından ilk temas Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile İsrail Adalet Bakanı Tzipi Livni (eski dışişleri bakanı) arasında gerçekleşti. İki bakan, Türk ve İsrailli yetkililerinin Mavi Marmara kurbanlarının ailelerine ödenecek tazminatların belirlenmesi için görüşmelerin başlaması konusunda uzlaştılar. Görüşmelerin birkaç gün içinde başlatılması öngörülüyor.
Türkiye’nin diğer koşulu olan Gazze ambargosunun kaldırılması konusunda ise İsrail yönetiminin bölgenin yeniden imarı için giriş izni isteyen Türk malzemelerinin geçişine daha süratli onay verdiği haberleri geliyor. Zaten İsrail özürden önce de TİKA’nın Gazze’de yapmakta olduğu hastane için gerekli malzemelerin geçişi için izin vererek bu yönde daha olumlu bir tavır takınacağı mesajını vermişti.
Diplomatik kaynaklar, Livni-Davutoğlu arasındaki telefon görüşmesinin yapıcı bir ortamda geçtiğini, Livni’nin aynı zamanda İsrail kabinesinde İsrail-Filistin müzakerelerinden sorumlu bakan olarak görev yapması nedeniyle de barış sürecinin de ele alındığını kaydettiler. Davutoğlu da Türk basınına yaptığı açıklamada Livni’nin Türkiye’den barış müzakereleri sürecinde daha aktif rol oynamasını istediğini bildirdi.
Bu olumlu gelişmelere karşın, Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşme hızı İsrail’in atacağı adımlara bağlı olduğu kaydediliyor. Davutoğlu bu durumu şu ifadelerle dile getirdi:
“Ama bu ( İsrail’in özür dilemesi) şu değil: İsrail bir hata yaptığında Türkiye hiçbir eleştiri yapmayacak. Yanlış yaptığında yine eleştiririz. Eğer 1967 öncesi sınırlarına çekilme konusunda açık irade gösterirse, yerleşimler durursa, doğru adımlar atarsa normalleşme hızlanır. İsrail, Gazze’de yine aynı katliamı yaparsa yine aynı eleştiriyi alır. Bu ilişkileri inşa etmek, ebediyen bir daha İsrail eleştirilemeyecek anlamına gelmez.”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da CNN International’a yaptığı açıklamada, ilişkilerin adım adım normalleşeceğine inandığını ancak bunun İsrail’in ne yapıp yapmayacağına bağlı olduğunu kaydetti.
“Koşullar arasında sadece özür yoktu, ailelere tazminat ve Gazze de vardı. Zaten tüm sorun da Gazze’den kaynaklandı. Gazze’ye gelen kargoya uygulanan kısıtlamaların nasıl kaldırılacağı konusundaki uygulama çok önemli,” diye konuşan Babacan, Türkiye’nin Ortadoğu’da kalıcı bir barış için İsraille çalışmaya hazır olduğunu ancak aynı niyetin İsrail yönetimince de benimsenmesi gerektiğini vurguladı.
Tazminat ile ilgili prosedürlerin tamamlanması, Gazze’ye uygulanan ambargonun gözle görülür şekilde kaldırılmaya başlanıyor olması Ankara’nın yakından gözleyeceği gelişmeler arasında sayılıyor.
Başbakan Erdoğan’ın yapmayı planladığı Gazze ziyareti sırasındaki kişisel gözlemlerinin de bu süreçte etkisinin olacağı kaydediliyor. Netanyahu’nun bir an önce gerçekleşmesini istediği büyükelçilerin karşılıklı atanması ise ancak bu gelişmelerin ışığında planlanacak bir adım olarak görünüyor.
İsrail yönetiminin tazminat ve diğer teknik düzenlemeleri bir an önce tamamlayarak Ankara ile hızlı, yoğun ve içerikli bir siyasi danışma mekanizmasını yaşama geçirmek istediği biliniyor.
Özellikle Suriye’deki gelişmelerden ve iç savaşın bir aşamasında kimyasal silahların kullanılabilecek olması endişesini hisseden İsrail, NATO üyesi Türkiye’yle bu meseleyi hem askeri hem de siyasi boyutta görüşmek amacında.
Türkiye’nin İsraille normalleşen siyasi ilişkileri çerçevesinde Suriye konusunu masaya yatırabileceği, ama ''İsrail’i Suriye meselesinin bir aktörü haline getirmemeye dikkat edeceği'' kaydediliyor. Bunun hem taraflar arasındaki güvenin tam olarak tesis edilmemesi hem de İsraille Türkiye’nin Suriye konusunda farklı noktada olmalarından kaynaklanıyor. Bir başka ama temel neden ise İsrail’in Suriye meselesine karışmasının Arap dünyasında yaratabileceği tepki.
Mavi Marmara olayının yaşandığı 2010 senesinden bu yana iki ülkeyi karşı karşıya getiren bir başka konu ise Türkiye’nin uluslararası platformlarda İsrail devletinin çıkarına olabilecek gelişmeleri engelleme politikası idi. Bunun en somut örneği ise İsrail-NATO ilişkilerinde yaşandı. İsrail’in NATO nezdinde bir daimi temsilcilik açmasını engelleyen Türkiye, bu ülkenin 2011’de yapılan Chicago Zirvesi’ne katılmasını da vetoladı.
Geçen sene sonunda İsrail’in askeri operasyonlar hariç NATO’nun siyasi planlama toplantılarına katılmasına yeşil ışık yakarak bu vetosunu yumuşatma sinyali veren Türkiye’nin, ilişkilerin normalleşme yerine uygun olarak başka adımlar da atabileceği kaydediliyor.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin donduğu üç yıllık sürede ekonomik ve ticari ilişkilerin etkilenmeden artması, normalleşmeyle beraber bu alandaki ilişkilerin büyük bir atılım içine gireceğinin de göstergesi.
Yıllık yaklaşık 4,5 milyar dolarlık ticaret hacminden yararlanan Türkiye ve İsrail, bu rakamı en yoğun kriz günlerinde bile artırabildiler.
Turizm çevreleri de ilişkilerin normalleşmesinin İsrail’den Türkiye’ye duran turist akınının canlanmasına yol açabileceğini, ancak bunun asıl etkisinin gelecek sene görülebileceğini kaydediyor.