"Ömrüm boyunca giyemediğim kot pantolonu, topuklu ayakkabıyı almak istiyorum. Kızların ayaklarında çok güzel ayakkabılar var, imreniyorum. İnsan zayıfken çuval giyse yakışacağına inanıyorum. Önümden geçen insanlara özenerek bakıyorum."
Bu sözler 25 yıldır obezite ile mücadele eden Ayla Ülker'e ait. 123 kilo olan Ülker, hem kalıtsal hem de yanlış beslenme nedeniyle bu kiloya ulaştığını söylüyor. Kilo vermek için birçok yöntem denese de faydası olmamış:
"Zayıflama çayları, ilaçlar, diyetisyenler, akapunktur... Hepsini denedim. Bir süre spor da yapmaya çalıştım ama olmadı. Zaman içinde iradem de kayboldu, kilo veremedim. Versem de fazlasıyla geri aldım. Bazı sabahlar yataktan tek başıma kalkamıyorum, kızım yardım ediyor. Eğilip ayakkabılarımı giyemiyorum, bağcıkları bağlayamıyorum. Bir de tansiyon, şeker ve kas hastalıklarıyla uğraşıyorum."
"Yanıma kimse oturamıyor"
Aljazeera'den Güray Ervin'in haberine göre, 49 yaşındaki Ülker, her sabah işe gitmek için minibüse biniyor. Ev ile işyerinin arası sabah trafiğinde yaklaşık bir saat sürüyor. Dolu gelen minibüse binmesi ve ayakta durması zor olduğu için ilk durağa kadar yürüyor. Bu mesafe yaklaşık 1 kilometre. Minibüse binmenin ve oturmanın da onu rahatsız eden bir tarafları var:
“Eski minibüslerin basamakları daha yüksekte. Bu beni çok zorluyor. İki elimle kapı demirlerini tutup kendime çekerek çıkabiliyorum. Kuvvetim olmasa birisinin beni itmesi gerekecek. İki kişilik koltuğun yarısından fazlasını kaplıyorum. Yanıma kimse oturamıyor. O bakışlar, imâlar beni çok rahatsız ediyor. Ayakta gittiğim zaman da demire tutunmaktan ellerim uyuşuyor, ayaklarım ağrıyor.”
Ayla Ülker'in evi giriş katında. İşyeri ise bir sitenin altıncı katında. Elektriklerin olmadığı bir sabah işyerine çıkamadığını ve iki saat kafede oturup elektriklerin gelmesini beklediğini anlatıyor. Kilolarından dolayı attığı adımları göremediğinden merdivenleri sadece çıkarken değil inerken de zorlanıyor.
"Obezler için yaz da kış da zor geçiyor. Altı yıldır aynı montu giyiyorum. Büyük beden kıyafet satan yer çok az. Olanlar da pahalı. Renkler kısıtlı. Kışın bot giyip çıkarmak tek başına sorun. Yazın da her renk kıyafet giyemiyorsunuz. Yazın hemen terlediğiniz için kıyafetiniz de üzerinize yapışıyor. Gömlek giyseniz düğmeleri iliklenmiyor."
Ülker, ayrıldığı eşinin kendisine sürekli hakaret ettiğini söylüyor, "Beni sürekli hayvan isimleriyle çağırırdı. Herkesin içinde rencide ederdi" diyor.
"Düğünümüzü erteledik"
Ayla Ülker’in 23 yaşındaki kızı Kübra Varveren de 3 sene önce 65 kiloda olduğunu ancak kullandığı antidepresan ilaçlar nedeniyle 105 kiloya çıktığını söylüyor. Sebze ve bakliyat yerine ağırlıkla hazır yiyeceklerle beslenen Varveren, "Kaşarlı dürüm, hamburger yemek bende alışkanlık oldu. Neredeyse üç öğün fast food yiyorum. Evden çıkmak istemiyorum. Dört yıldır bir ilişkim var. Önümüzdeki Eylül evlenecektik. Denedim, gelinlik bile yakışmıyor. Düğünümüzü gelecek yıla erteledik" diyor.
"Obez hastalar toplum dışına itilmiş durumda"
Türk Obezite Cerrahisi Derneği üyesi Doktor Murat Üstün, negatif ayrımcılığın obez hastaları yaşamlarının her alanında etkilediğini söylüyor:
"Obez hastalar toplum dışına itilmiş ve görmezden geliniyor. İkinci sınıf insan muamelesi görüyorlar. Oysa çok ağır şartlarda yaşıyor, kişisel bakımlarını, sosyal hayatlarını sürdürmekte zorlanıyorlar. İş bulma şansları çok düşük. Aynı işi yapan meslektaşlarına göre daha az ücretle çalıştırılıyorlar. Türkiye'de üç kişiden biri fazla kilolu veya obez. Mesela hastanelerde giyebilecekleri önlük yok, uygun büyüklükte muayene masası yok, koltuk yok. Amerika'da yapılan bir araştırma doktorların obez hastalara daha az zaman ayırdığını, daha az tetkik istediğini gösterdi."
Doktor Murat Üstün, ailelerde şişman çocuğun sağlıklı olduğu yönünde yanlış bir inanış olduğunu da vurguluyor:
"Çocuklar aslında onlara sağlıklı gıdayı verdiğiniz zaman ne kadar tüketmeleri gerektiğini gayet iyi biliyorlar. Çocukları hiç bir şekilde zorlamamak lâzım. Bir çocuk eğer kiloluysa, ergenlikten sonra da obez olma ihtimali çok yüksek. Çocuklarımızı açık havada oynamaya, spor yapmaya, sebze yemekleri yemeğe teşvik etmeliyiz."