"Büyük insanların iki kalbi vardır. Biri acı çeker, diğeri ümit eder" (Halil Cibran) Tıpkı Arapların büyük şairi Halil Cibran'ın dediği gibi... Hem acının hem umudun günlerinden geçen misafirlerimiz var. Bugün IŞİD'den kaçıyorlar... Esad'dan kaçıyorlar... El Nusra'dan kaçıyorlar...
Haber: İdris EMEN / İpek İZCİ / İpek YEZDANİ
FOTOĞRAFLAR: Sebati Karakurt / Murat Şaka / Emre Yunusoğlu / Uğur Yurdakul
(Hürriyet)
Son durakları Türkiye. Sınırlarımızdan giren mültecilerin sayısı 1 buçuk milyonu geçti. Son üç yılda bir büyükşehir nüfusu kadar yeni misafirimiz oldu.
Her birinin tek bir sözcüğe, ‘mülteci'ye indirgenemeyecek kadar acılı, karmaşık ama bir o kadar da umutlu hikâyesi var. En büyük şikâyetleri çalışma izinlerinin olmaması. Beraberlerinde taşıdıkları güvenlik korkusu da cabası.
Ev sahibi baskısı, kötü muamele, ‘sorunlu yabancı' yaklaşımı... Ülkesinde hâkimken, burada garsonluk yapanlar, yalnız hissettiği için kendini öldürmek isteyenler, ırkçılıkla karşılaşıp kalbi kırılanlar, çocuklarını, kardeşlerini, ana-babalarını geride bırakanlar...
Ama bir yandan da yeniden kurulan hayatlar... Türkiye'nin zoraki misafirlerinden insan manzaraları...
Burası Şanlıurfa
Bebeğim olmasaydı IŞİD'le savaşırdımKobani'nin Tılğezal Köyü'nden Özlem Mustafa (21), kucağındaki bebeği Agit'e bakabilmek için kardeşleri ve kuzenlerine katılıp IŞİD'le savaşa gitmediğini anlatıyor.
Cenazeleri zor buldum
Perdeci Abdülaziz, bombalanmış evlerinin enkazında kız kardeşi ve iki çocuğunun cesedini zar zor bulabildi. Şu an Okmeydanı'nda lokanta işletiyor: "Bizden rahatsız olmasınlar. Bizde yabancı biri gelse ona ayrımcılık yapmayız. Biz de saygı görmek istiyoruz.”
Gece bile güvenliydi
Halep'te muhasebecilik yapan 31 yaşındaki Suad, Türkiye'de bir tekstil atölyesinde kumaş kesiyor: "Suriye savaştan önce cennet gibiydi. Kadınlar sabah 5'te dirseklerine kadar bilezikle sokakta gezebilir, başına da bir şey gelmezdi, güvenliydi.”
Artık siyah giymiyoruz
Şengal'de çiftçilik yapan Şükrü Haydo (63) ve torunu Adnan Kaled (27) anlatıyor: "Biz Ezidiler mavi renk elbise giymeyi pek tercih etmeyiz. Onun felaket getirdiğine inanırız. IŞİD siyah elbiseler giydiği için artık Ezidi halkı tıpkı mavi gibi siyah da giymek istemiyor.”
Burası Mardin
Ezidilerin konuk edildiği kampta Şengal'deki köylerinden gelen çocuklar, yaşadıklarından dolayı halen ürkekler.
Böyle vahşet görmedim
Gevreke Köyü'nden Nahide Mela Muhammed (52) ve kız kardeşleri 90 yaşındaki babalarını sırtlayıp Türkiye'ye kadar getirdi. IŞİD'e karşı savaşan erkek kardeşlerinden haber alınamıyor. Baba Mela Muhammed öfkeli: "Bu coğrafyada her zaman savaş vardı ama 90 yaşındayım, böyle vahşet görmedim.”
Onun için saklıyorum
Berber Fadıl Bibo (26) ailesiyle Şengal'den kaçmış: "10 aylık kızım Loey'e teyzesi nazar boncuğu takmıştı ve o boncuğu taktıktan iki gün sonra IŞİD'e esir düştü. Loey büyüyünce bu nazar boncuğunu neden sakladığımızı anlayacak.”
Kalbim acıyor
Mustafa, iktisat okudu, atama beklerken askere gitmeye karar verdi. İkinci senesinde kaçtı: "Esad'ın adamı olarak sivillere bomba atmak istemedim.” Türkiye'ye gelince sevdiği kız başkasıyla evlenmiş, elini kalbine götürüp "Acıyor” diyor.
80'imde vatansız kaldım
Gevreke Köyü'nden Sultane Kerim (80) IŞİD'den kaçmış: "Oğlum, gelinim ve beş torunumla üç gün üç gece sınırda kaldık. Korkudan hiç uyumadık. Sınırdan bakınca İŞID'in köyümüzü bombaladığını gördük. 80 yaşında vatanımdan oldum.”
İki evim de yıkıldı
Muhammed Yasin (32) eczacılık ve analitik kimya dallarında yükseköğrenim yapmış. Şimdi Arapça çevirmeni. Hem Şam hem Dera'daki evlerini Esad rejimi bombalamış: "Kendi işimi yapabilmek istiyorum.”
Sahneye çıkamadık
Adnan Hüseyin (19) İstanbul'da tekstil sektöründe. Rap müziğiyle uğraşıyor. "İştekiler, küpe taktığımdan Suriyeli olduğumu bilmiyordu. İstanbul'da bir müzik grubu kurduk ama Suriyeliyiz diye hiç sahneye çıkamadık.”
Şarapnelden sonra
Sana Al Ard (19), Şam'da mimarlık okurken Esad muhaliflerinin attığı bombadan bacağına şarapnel saplanmış. "Şam güvenli sanıyorduk; savaş oraya da sıçrayınca kaçtık. Suriye'de benim için gelecek yok.”
Burası İstanbul
Savaş bitsin, yarın hemendöneriz
Firas Fayyad (30), Şam'da yaşıyor ve Suriye'deki insan hakları ihlallerini konu alan belgesel filmler çekiyordu: "2011'de Suriye'de devrim başladığında protesto gösterilerine biz de katıldık ve kameraya aldık. Tutuklanıp yedi ay hapiste kaldım; elektrik verip işkence yaptılar.” Afla serbest kaldıktan sonra karısı Alisar'la birlikte İstanbul'a kaçtı; İstanbul'da Suriyelilere yönelik ‘Sout Raya' isimli ilk Suriye radyosunu kurdular. Uluslararası fonlarla ayakta tuttukları radyoda 27 Suriyeli çalışıyor. Altı ay önce dünyaya gelen kızları Elona'yla birlikte Ayazağa'da özel güvenlikli bir sitede oturuyorlar. "Yarın savaş bitse yarın döneriz Suriye'ye, kendi vatanımızın dışında yaptığımız şeylerin bir kıymeti yok” diyorlar.
Son üç yıldır Türkiye'ye sığınan mültecilerin son dalgası Kobani kentinden gelenler. IŞİD'in zulmünden kaçan Suriyeliler, Suruç ilçesindeki iki ayrı kampa yerleştirildi. Sıftık Köyü'nde, çoban Ali Mustafa (72), "Gençler savaşmak için kaldı, biz yaşlılar çocukları alarak yollara düştük” diyor: "20 kişilik ailemle Türkiye'ye geldim. Ömrüm boyunca uğruna emek verdiğim her şeyi IŞİD bir gecede elimden aldı. Şimdi 200 kişi bir çadırda kalıyoruz.”
Kendimi öldürmek istiyorum
Psikolog Muhammed, Türkiye'de garsonluk yapıyor: "Kendimi öldürmek istiyorum. Burada çok yalnızım.”
Esad'ın askeri olamam
Halep'te hâkimlik yapan Cemil, İstanbul'da bir kıraathanede çaycı. Askerliğinin ilk yılında ordudan ve ülkeden firar etmiş: "Esad'ın askeri olmak istemedim.”