ANKARA (İHA) - Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO), gübre fabrikalarının yalnızca yüzde 60 kapasite ile çalıştığını ve son yıllarda ithal gübrede ciddi oranda artış olduğunu bildirdi. Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Ziraat Mühendisleri Odası tarafından 25-27 Kasım 2004 tarihlerinde Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde gerçekleştirilen 'Gübre ve Gübre Hammaddeleri Değerlendirme Toplantısı'nın sonuç bildirgesi yayınlandı.
Bildirgede, gübre fabrikalarının ortalama yüzde 60 kapasite ile çalıştığı ve son yıllarda bu oranın daha da düştüğü belirtilerek, gübre fabrikalarının daha karlı bir yol olarak 'ithal edip pazarlama' sistemini seçtikleri kaydedildi. Türkiye'de gübrede kullanılması gereken miktarın ancak yüzde 40'ının kullanıldığı da ifade edilerek, yeterli gübre kullanmamaktan kaynaklanan gelir kaybının, ulusal ekonomiye zarar verdiği vurgulandı. Türkiye'de gübre sektöründe faaliyet gösteren gübre üretici kuruluşların tamamının özel sektöre geçtiği belirtilerek, bu sektörde altı büyük kuruluşun faaliyet gösterdiği, üç demir çelik kuruluşunun yan ürün olarak az miktarda gübre, üç kuruluşun da yan ürün olarak gübre hammaddesi ürettiği ve bir kamu kuruluşunun da doğalgaz temin ettiği bildirildi.
Bildirgede, Türkiye'de ithalatın yüzde 70'inin üretici gübre fabrikaları tarafından yapıldığı ve daha önce 300'ü bulan ithalatçı firma sayısının günümüzde 20'ye kadar düştüğü kaydedildi. Bu nedenle gübre sektöründe serbest rekabet ortamının bulunmadığı, Güneydoğu-Güney ve Batı Bölgelerde de tekelleşme görüldüğü savunuldu. Bu nedenle bu sektördeki son özelleştirmelerin dikkatle incelenmesi ve ithalata verilen sübvansiyonlar, gümrük vergisi muafiyetleri ve destekleme politikalarının, üretici firmaların kendi tesislerindeki üretimi durdurup hammadde, ara ürün ve mamul gübre ithalatına yönelttiği belirtildi. Bu şekilde de, gübre sanayicileri yüksek kar elde ederken, üreticilerin en pahalı gübreyi kullanmak zorunda kaldığı veya tarımda verim ve kalitede önemli bir girdi olan gübreyi kullanamadıkları vurgulandı. Bildirgede, Türkiye'de gübre ham maddeleri, ara ürün, mamul gübre ithalatının 2000 yılında 514 milyon dolar iken, 2004 yılı ilk altı ayında 562 milyon dolara ulaştığı, 2004 yılı sonunda ise 1 milyar doları geçmesi beklendiği ifade edildi.
"İTHALATA DAYALI POLİTİKALAR DENETİMSİZ ÜRÜN GİRİŞİNE YOL AÇIYOR" Yerli hammaddelere dayalı, ulusal gübre endüstrisinden vazgeçilerek, ithalata dayalı politikaların tercih edilmesinin denetimsiz ürünlerin ülkeye girmesinin önünü açtığının belirtildiği bildirgede, ithal ürünlerin denetlenmesine ait yönetmeliklerin ancak 2002 yılında çıkarılabildiği kaydedildi. Ayrıca, ihtisas gümrüklerinin kurulmadığı ve bu açıdan ithal ürünlerin, özellikle civa ve kurşun gibi ağır metaller açısından denetlenmesinin, Türkiye topraklarının kirlenmesi açısından önem taşıdığı vurgulandı. Gübrenin ana girdisi olan fosfatının, Türkiye'de bilinen rezervlerinin 518 milyon ton olduğu ve Mazıdağı yöresinin 75 milyon ton işletilebilir, 260 milyon ton potansiyel fosfat rezervleri ile Türkiye'nin en önemli fosfat sahasını oluşturduğu ifade edildi. 140 milyon dolarlık altyapı, sosyal tesis, yan-yardımcı tesis, büyük tesis yatırımı yapılan ve şuanda çalıştırılmayan 500 bin ton/yıl konsantre fosfat üretim kapasiteli Mazıdağı tesislerinin yeniden ekonomiye kazandırılması için Mazıdağı bölgesinde gübre fabrikası kurulması gerektiği de vurgulandı. Ayrıca, sülfürik asit kullanılmadan üretilebilen, Nitrofosfat üretimi için fosfat hammaddesi, gübre fabrikasının alt yapısının (elektrik, yol, sosyal ve yardımcı tesis) Mazıdağı'nda hazır bulunduğu bildirildi. Nitrofosfat tesisinin yatırım tutarının 200-250 milyon dolar dolayında olduğu, bu tesisten ayrıca 100 bin ton/yıl metanol ve 36 bin ton/yıl 'Can' gübresinin de satılabilir ürün olarak elde edilebileceğinin belirlendiği ifade edildi. Ancak, Nitrofosfat tesisi için amonyak temininin projenin önünde tek sorun olarak durduğu, Mazıdağı'nda kurulacak Nitrofosfat tesisinin, amonyak ünitesinin yıllık doğalgaz ihtiyacının 100 milyon metreküp olduğu ancak, Mazıdağı tesislerinde kurulmayan 2. hattın gerçekleşmesi halinde yıllık doğalgaz ihtiyacının maksimum 300 milyon metreküpe yükseleceği belirtildi. Bu yüzden bölgeye rekabet edilebilir fiyattan doğalgaz temin edilmesi gerektiği ve Mazıdağı bölgesine çok yakın olan Kuzey Suriye'de önemli doğalgaz potansiyeli bulunduğu belirtilerek, Türkiye-Suriye hükümetleri arasında yürütülen ortak enerji grubu çalışmalarında, BOTAŞ-TPAO-Suriye Petrol ve Enerji şirketlerinin işbirliği ile orta vadede doğalgaz temin edilebileceği tavsiye edildi.