HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumu

TİHEK Başkanı Arslan: - "İnsan haklarını koruyup gözetmekle sorumlu en büyük devletler en büyük terör örgütlerini destekler olmuştur. Önce, müdahale edilmek istenen yerlerde medya, istihbarat ve terör örgütleri vasıtasıyla insan hakları sorunları oluşturulmuş, daha sonra da insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması bahanesiyle o devletlere müdahil olunmuştur. Aynı şekilde, insan hakları toplumların inanç ve yaşam tarzlarını değiştirmek için kullanılan ideolojik bir araca dönüştürülmüştür. Bu sayede İslam ve İslam dünyası da insan hakları ideolojisinin kurbanı olmuştur" - "Kendisi de bizzat insan hakları ihlali olan terör olgusu, başta yaşam hakkı olmak üzere birçok insan hakkı ihlalinin de esas nedenidir. Bugün Türkiye'nin uluslararası güçlerin desteği ve girişimi ile bir terör çemberine alınmak istendiğine şahitlik etmekteyiz. Ülkemizin hem vatandaşları hem de kendisine sığınan diğer mazlum insanların hak ve hukukunu koruma amacıyla giriştiği faaliyetler temel bir insan hakları savunusu olarak değerlendirilmelidir" - "Hain FETÖ darbe teşebbüsü, gerek yurtta gerekse dünyada insan haklarına, hukuka ve demokrasiye sahip çıktığını iddia edenler için eşsiz bir samimiyet testi olmuştur. Vatandaşlarımız lafta değil özde insan haklarına sahip çıkmış, dünya insan hakları ve demokrasi tarihine örnek bir şeref levhası hediye etmişlerdir. 15 Temmuz insan haklarına sahip çıkışın sembolüdür. Aynı zamanda milletimizin yeniden dirilişinin mücadelesidir"

İSTANBUL (AA) - Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, "İnsan haklarını koruyup gözetmekle sorumlu en büyük devletler en büyük terör örgütlerini destekler olmuştur. Önce, müdahale edilmek istenen yerlerde medya, istihbarat ve terör örgütleri vasıtasıyla insan hakları sorunları oluşturulmuş, daha sonra da insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması bahanesiyle o devletlere müdahil olunmuştur. Aynı şekilde, insan hakları toplumların inanç ve yaşam tarzlarını değiştirmek için kullanılan ideolojik bir araca dönüştürülmüştür. Bu sayede İslam ve İslam dünyası da insan hakları ideolojisinin kurbanı olmuştur." dedi.

Arslan, TİHEK tarafından düzenlenen Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumu'nun açılışında, Birleşmiş Milletler (BM) Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin kabulünün 70. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen sempozyumun ana temasının "İnsan Haklarını Yeniden Düşünmek" olduğunu dile getirdi.

20. yüzyılın, yoğun ihlallerin akabinde insan hakları mücadelesinin teorik ve pratik alanda kurumsallaşmaya başladığı bir dönem olduğunu dile getiren Arslan, "Evrensel ve bölgesel düzeylerde oluşturulan norm ve mekanizmalar ile insan haklarının korunması ve geliştirilmesine çalışılmıştır. Evrensel beyanname ile başlayan süreç, zaman içerisinde çok farklı alanlarda, farklı norm ve kurumların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Birleşmiş Milletler öncülüğünde yaygınlaşan ve ulusal insan hakları kurumları olarak nitelendirilen kurumlar, insanlığın hak temelli yolculuğunun 20. yüzyıl duraklarındandır. Bugün başkanı olarak hitap ettiğim Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu da bu yapıların ulusal ayağını teşkil etmektedir." diye konuştu.

Evrensel ve bölgesel düzeyde oluşturulan norm ve mekanizmaların insan haklarının korunması ve geliştirilmesi noktasında önemli katkılar sağladığını vurgulayan Arslan, "Getirilen norm ve mekanizmaların kusursuz ve iyi işleyen mekanizmalar olmadığı da bir gerçektir. Siyasi, sosyal veya ekonomik nedenlerle getirilen bu norm ve mekanizmaların bazı noktalarda tıkandığı ya da bazı noktalarda ikircikli bir tavır takındığı görülmektedir. Bu durum bu norm ve mekanizmaların tıkanmasını ve bu yapıların toplumsal meşruiyetlerinin sorgulanmasını beraberinde getirmektedir. Özellikle insan haklarını en üst perdeden korumakla görevli ve yetkili yapıların takındığı tavır, dünyanın geri kalanı açısından toplumsal meşruiyetlerinin sorgulanmasına neden olmaktadır." ifadelerini kullandı.

Arslan, norm ve mekanizma açısından kurumsallaşan insan hakları felsefesinin tek orijinli olduğunu, bu orijinin de Batı dünyası olduğunu belirterek, dünyanın tamamına çeşitli vasıflarla ihraç edilen bu değerlerin tek orijinli olmasının, insan haklarının bazı devletler ve toplumlar açısından soyut kalmasına neden olduğunu söyledi.

İnsan haklarında değer akışının sürekli olarak Batı'dan doğuya doğru olmasının, bir tepkiselliğe ve uyuşmazlığa neden olduğunu anlatan Arslan, olması gerekenin tek taraflı bir değer akışı değil, karşılıklı etkileşim ve kültürel göreceliliğin göz önünde tutulması olduğunu vurguladı.

- "İnsan haklarını koruyup gözetmekle sorumlu en büyük devletler en büyük terör örgütlerini destekler olmuştur"

Arslan, insan haklarının kişilerin uzun ve kaliteli yaşamasını temin etme genel misyonuna rağmen bugün için bu misyonu hakkıyla icra ettiğini söylemenin mümkün olmadığını belirterek, şöyle konuştu:

"Hatta bazı coğrafyalarda bu misyondan uzaklaştığını ve tersine icraatlara giriştiğini görmekteyiz. Terör unsurlarının alenen desteklenmesi şüphesiz bunun en açık örneklerindendir. Zaman içerisinde de görülmüştür ki insan hakları başta BM'deki veto yetkili Güvenlik Konseyi üyeleri olmak üzere birçok devlet tarafından emperyal amaçlarla kullanılmıştır. İnsan haklarını koruyup gözetmekle sorumlu en büyük devletler en büyük terör örgütlerini destekler olmuştur. Önce, müdahale edilmek istenen yerlerde medya, istihbarat ve terör örgütleri vasıtasıyla insan hakları sorunları oluşturulmuş, daha sonra da insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması bahanesiyle o devletlere müdahil olunmuştur. Aynı şekilde, insan hakları toplumların inanç ve yaşam tarzlarını değiştirmek için kullanılan ideolojik bir araca dönüştürülmüştür. Bu sayede İslam ve İslam dünyası da insan hakları ideolojisinin kurbanı olmuştur. Maalesef ki İslam dünyası refahı için tüm imkanlara sahip olmasına rağmen maddi ve manevi işgal altındadır. Toplumsal çözülmeye, savaşlara, iç çatışmalara, göçlere, soykırımlara, vahşetlere, açlık, sefalet, kan, gözyaşı ve ölüme mahkum edilmiştir."

Türkiye'nin, Suriye'de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana sınırlarına gelen bütün Suriyelilere sınırlarını tereddütsüz açtığını hatırlatan Arslan, dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip Türkiye'nin, bütün ekonomik kısıtlılıklarına rağmen savaş ve iç çatışma mağduru Suriyeliler için kendisinden katbekat daha zengin olan ülkelere göre çok daha büyük meblağları başta yaşam hakkı olmak üzere insan haklarının korunması amacıyla harcamaktan kaçınmadığını vurguladı.

Arslan, "Suriyeli sığınmacılar için yapılan harcama 32 milyar dolar civarındadır. Aynı konuya ilişkin uluslararası kuruluşlardan 600 milyon dolar yardım yapılmıştır. AB'den de şu ana kadar fiilen verilen tutar 1,7 milyar avro düzeyindedir. Hem kamplarda hem de şehirlerde yaşayan Suriyelilerin temel insani ihtiyaçların maksimum düzeyde karşılanması için yoğun çabalar sarfedilmektedir. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi birçok alanda pozitif ayrımcılığa varan uygulamalar dünya devletlerine örnek olabilecek mahiyettedir." dedi.

- "15 Temmuz insan haklarına sahip çıkışın sembolüdür"

Dış destek olmadan gelişemeyecek olan terörün, çağımızın en büyük insan hakları sorunlarından biri olduğunu vurgulayan Arslan, "Kendisi de bizzat insan hakları ihlali olan terör olgusu, başta yaşam hakkı olmak üzere birçok insan hakkı ihlalinin de esas nedenidir. Bugün Türkiye'nin uluslararası güçlerin desteği ve girişimi ile bir terör çemberine alınmak istendiğine şahitlik etmekteyiz. Ülkemizin hem vatandaşları hem de kendisine sığınan diğer mazlum insanların hak ve hukukunu koruma amacıyla giriştiği faaliyetler temel bir insan hakları savunusu olarak değerlendirilmelidir." diye konuştu.

Arslan, şöyle devam etti:

"15 Temmuz gecesi halkın seçme ve seçilme hakkını gasbetmeye yönelik hain darbe girişimi de bu noktada hatırda tutulmalıdır. Türkiye'yi iç karışıklığa sürüklemek, milletin birlik ve beraberliğini parçalamak isteyenlerin desteklediği hain darbe girişimi temel insan haklarından en önemlisi olan yaşama hakkını da ortadan kaldıran bir vahamete ulaşmış, halkına ihanet eden darbeciler, elinde yalnızca bayrağıyla ihanete karşı duran sivillerin hayat hakkını acımasızca ellerinden almaktan kaçınmamışlardır. Hain FETÖ darbe teşebbüsü, gerek yurtta gerekse dünyada insan haklarına, hukuka ve demokrasiye sahip çıktığını iddia edenler için eşsiz bir samimiyet testi olmuştur. Vatandaşlarımız lafta değil özde insan haklarına sahip çıkmış, dünya insan hakları ve demokrasi tarihine örnek bir şeref levhası hediye etmişlerdir. 15 Temmuz insan haklarına sahip çıkışın sembolüdür. Aynı zamanda milletimizin yeniden dirilişinin mücadelesidir."

Konuşmaların ardından, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Arslan, ilkokul, ortaokul ve liselerde düzenlenen "İnsan Haklarının Korunup Geliştirilmesi Bağlamında Anne, Baba ve Yaşlı Hakları" konulu resim, şiir ve kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödül verdi.

İki gün sürecek sempozyumda 12'si yurt dışından olmak üzere 27 akademisyen ve insan hakları savunucusu tarafından tebliğ sunulacak.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler