HABER

Yargıtay Başsavcısı'ndan demokrasi sitemi

Adli Yıl açılışında konuşan Yargıtay Başsavcısı Hasan Gerçeker, demokrasi kavramı çevresinde yapılan açıklamaların cumhuriyetin bazı değerlerine zarar verdiğini söyledi.

Yargıtay Başsavcısı'ndan demokrasi sitemi

Adli Yıl açılışında konuşan Yargıtay Başsavcısı Hasan Gerçeker, demokrasi kavramı çevresinde yapılan açıklamaların cumhuriyetin bazı değerlerine zarar verdiğini söyledi.

İşte Yargıtay Başsavcısı'nın konuşmasından satırbaşları:

Geçtiğimiz yıl ne yazık ki sorunlarımız artarak devam etmiştir. Sorunları çözüme ulaştırmak bizim temel görevimizdir.

Bilindiği gibi yine bu yıl da yargı reformu anayasa değişiklikleri kamuoyunda yer aldı. Bizi yakından ilgilendirdiği için elbette görüşleri yakından izleyerek kendi düşüncelerimiz için önemli ölçüde yararlandık.

Özellikle demokratik sistemi benimsemiş, temel haklara önem vermiş dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bazı farklılıklar olsa da, hukukun üstünlüğünün tartışmasız biçimde yerleştiği ve yargı erkinin hak ettikleri değerleri kazandığı görülmüştür.

Elbette kökleri asırlar öncesine dayanan ülkemizin bir an önce her konuda bu ülkelerin düzeyine çıkması bizim için en büyük özlemlerden birisidir. Çağlar boyu süren savaşlar yanında, bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucu, en ilkel devlet yönetiminden bugüne gelerek demokratik hukuk sistemi benimsenmiştir.

Önce cumhuriyet ve demokrasi kavramları üzerinde durmak istiyorum. Son zamanlarda bu kavramlarda yoğun tartışmaların olduğu, bu kurumların birbirine karşıtmış gibi gösterdiği, cumhuriyetin demokrasiyi yok edici bir fonksiyonu olduğu belirtilerek, bu kurumun yıpratılmaya çalışıldığı görülmektedir.

Demokrasi anlayışı aslında bireylerin doğuştan özgür olduğu düşüncesinden doğmuştur. Demokrasi düşüncesi tarihi gelişimi sonucu bireyin üstünlüğü ilkesine dayanarak, halk egemenliği kavramı altında, gelişimi günümüze kadar gelmiştir.

Özgürlükçü demokrasi, laiklik ilkesi ile değer kazanmıştır. Cumhuriyet ise iktidarın topluma verdiği yetki ile toplumu yönlendirme olarak açıklanabilir.

Görüldüğü gibi 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan TBMM ile egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir ilkesi kabul edilmiş, 1923’de de cumhuriyet kabul edilmiştir.

Özgürlükler tarihsel sürece baktığımızda çok güç mücadelelerden sonra elde edilmişlerdir. Cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu, onun değerini, yüce bir ulusun tarihten nasıl silinmek istendiğini anlamak için, Mondros’u Lozan’ı çok iyi görmek gerekmektedir.

Mondros ile ülkenin orduları dağıtılmış, 15 Mayıs 1919’da da Yunan ordusu İzmir’e çıkmış, Sevr Belgesi ile Osmanlı ortadan kaldırılmıştır.

Devlet ulusal birliğin simgesidir. Cumhuriyet ve demokrasiyi birbirinden ayırmaya yönelik düşünceleri doğru bulmuyoruz.

Vatan millet sevgisi ilkel bir model değil, toplumların geleceğinin güvencesidir.

YARGI REFORMU

Adil yargılanmanın temel güvencesi yargı bağımsızlığı olduğuna göre, yargıçlar yargı bağımsızlığını korumaktadırlar. Adalet Bakanlığı tarafından, yargıya güvenin artırılması, yargı reformu stratejisi taslağı Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna duyurularak, Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımının yeniden düzenlenmesi konusunda çalışmalar yapılacağı duyurulmuştur.

Yargı reformu stratejisi ve eylem planı, önceki stratejik plana göre bir kısım iyileştirici maddeler içeriyor ise de, katılmadığımız bazı hususlar bulunmaktadır.

Yargı ile ilgili olarak anayasa’da yapılacak değişiklikler için, Bakanlıkça hazırlanan taslağın tüm yüksek yargı organlarına gönderilerek görüş istenmesi, düzenlenecek bir toplantıda son şeklinin verilecek olması, işbirliğinin sağlanması açısından olumlu karşılanmıştır.

Anayasa’da yargı ile ilgili düzenlemeler, yargı yetkisi olarak yapılmalıdır. Yetki kavramı görevi de içermektedir. Tarihsel gelişimimizde yargı yetkisini milletten almıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin mevcut üye sayısı artırılabilir ancak parlamento tarafından Anayasa Mahkemesi üye seçilmesi uygun değildir. Böyle bir uygulama kaçınılmaz olarak yargının siyasallaşması eleştirilerini de beraberinde getirecektir.

ADALET BAKANI VE MÜSTEŞAR UYARISI

HSYK’ya yasama ve yürütme organından üye seçilmesi yargı bağımsızlığını geriye götürür.

Hâkim ve savcıları mesleğe kabule etme, yükseltme, kadro dağıtma işlemleri bakımından tam yetkili olan HSYK’ya Adalet Bakanlığı’nın başkanlık etmesi uygun değildir. Adalet Bakanlığı müsteşarının kurumun üyesi olması da yargı bağımsızlığı ilkesine aykırıdır. Bağımsız bir HSYK erkler ayrılığının bir gereğidir.

Hakimlerin seçimi ve görevlendirilmesine ilişkin kimi maddelerde Anayasa’nın 9. maddesine yer aldığı şekilde milli egemenlik ilkesine uygun düştüğü vurgulanmaktadır.

Anayasa’dan aldığı hakla Türk ulusunu temsil eden Türk yargısında, demokratik meşruiyet gibi bir sorunun hiç yoktur ve olmamıştır. HSYK’nın oluşumu konusunda ilgili tüm kesimlerin genel düşüncesi, kurulda siyasi irade olan Adalet Bakanlığı ve müsteşarın bulunması, sözde demokratik meşruiyeti sağlamak adına, yasama ve yürütme organına yetkiler verilmesinin izahı mümkün değildir.

Türk yargı geleneğine bakılmadan, kaldırılmış yöntemler yeni öneri gibi getirilmiştir. Yapılmak istenen gelişmeler, referans olarak gösterilen belgelere de ters düşmektedir.

En Çok Aranan Haberler