Öncelikle önceden uyarayım, yazacağım her şey tamamen benim kişisel deneyimlerime dayanıyor. İlk akıllı saaatini WearOS çıktığında ABD’ye giden bir arkadaşından alan, 6 yıldır da akıllı saat kullanan biri olarak yeterince deneyim kazandığımı düşünüyorum.
Sahip olduğum akıllı saatin özelliklerinden bahsetmesem olmaz. Bu akıllı saat EKG ve SpO2 ölçebiliyor, kalp atış hızımı yani nabzımı sürekli ölçüyor. Gençliğinden beri sağlık konusunda sorun yaşayan biri olarak, akıllı saatlerin sağlık özelliklerinden daha çok bahsedeceğim bu yazıda. Onu da önceden söyleyeyim.
Gün içinde hepimiz çok heyecanlanabiliyor ya da kendimizi çok stres altında hissedebiliyoruz. Böyle anlarda akıllı saatim nabzımın normal sınırın üstüne çıktığını haber veriyor. Böyle anlarda bu bildirim sayesinde nabzımın çok yükseldiğini fark edip ya çeşitli nefes egzersizleri yaparak kendimi sakinleştirmeye ve stresimi kontrol altına almaya çalışıyor ya da yine kendimi sakinleştirip heyecanımı normal sınırlar altına düşürüyorum. Belki abarttığımı düşünebilirsiniz ancak böyle anlarda bir bildirim alabilmek yararlı bir durum.
Sadece bu kadarıyla da sınırlı değil elbette akıllı saatin günlük hayata getirdikleri. En güzel olduğunu düşündüğüm bir başka özelliği de telefona dokunmadan akıllı saat üzerinden çalan müziğimi kontrol edebilmek veya izlediğim videonun kontrollerini sağlayabilmek. Yine abarttığımı düşünüyorsanız telefonunuza dokunamayacak anlarda bu özelliklere sahip bir akıllı saat kullanıp bunu bizzat deneyebilirsiniz.
Son olarak akıllı saatler saati göstermenin dışında günlük hayatta ufak ama sahici yararlar sunabiliyor. Bu yüzden hem çevreme hem kendime hem de bu yazı vesilesiyle sizlere “Akıllı saatler gerçekten işe yarıyor mu?” sorusuna kişisel deneyimlerime dayanarak “Evet” diyorum. Elbette bu noktada kişisel deneyimlerim kısmının altını özellikle çiziyorum.