Nerede eski bakkallar?

Bizim dönemin köy bakkallarını hatırlayanınız var mı? Hani o kendine has kokusunun olduğu... Hani o yağdan tuza, ekmekten peynire, helvadan tüpe ve deterjana kadar her şeyi alabildiğimiz o küçücük bakkalları... Dolu doludur onlar. İhtiyacınız olan her şey vardır.

Ben ilk defa köy düğününe gittiğimde acayip sevmiştim köy bakkalını. Çocuktum o zaman ve cazip gelecek her şey vardı içinde. Lastik toptan tutun da patlayan şekere horoz şekere kadar... Ha bir de gazozu çok havalıydı o bakkalların. Havalı gazoz nasıl olur derseniz? Şöyle olur. Yokluktasınız her zaman alamıyorsunuz o gazozu, ayda yılda bir alıp içiyorsunuz ya. Ondan dolayı havalı ve ayrıcalıklı.

Reklam
Reklam

Şimdiki şehirli kuşak bakkalı, bakkal esnafının ne demek olduğunu bilmiyor. Kapitalizmin en büyük yan etkisi olan tüketim toplumu haline dönüştük. Büyük marketlerle bizi ihtiyacımızdan fazlasına sevk ettiler. Salça almak için girdiğimiz marketten poşetler dolusu gereksiz ıvır zıvırla çıkıyoruz. Kampanyalar, promosyonlar derken cebimizi de ruhumuzu da sömürüyor aslında bu canavar. Yetmiyor... Kötü besleniyoruz. Sağlığımız bozuluyor.

Demetevler'de oturduğumuz dönemde bakkal sahibi Ali amca vardı. Ondan alışveriş yapardık. Babam tembihlemiş. "Çocuklar ne isterlerse ver ben akşama öderim" demiş. Biz de gider canımızın çektiğini alırdık. Fakat babam öyle güzel ayarlardı ki o kredi meselesini. Her gittiğimizde kredimiz açık değildi mesela bakkalda. Bu yüzden aşırıya kaçmamayı öğrendik. O yüzden her şeyin kıymetini öğrendik çocukluktan. Ankara gazozu dediğinizde hala aklımdadır, tadı da damağımdadır. Neden? Kıymetliydi çünkü o gazoz. Elimizin altında ama her zaman ulaşabildiğimiz bir şey değildi. Bu yüzden hep kıymetli oldu. Değeri düşmedi.

Reklam
Reklam

Hiç unutmuyorum kabakulak olmuştum çocukken. O dönemde gecekonduda oturuyorduk. Hırsız girmesin diye demirli bir penceremiz vardı. O pencerenin dibine oturdum. Annem bakkala gitti bana Ankara gazozu ile yavan ekmek getirdi. Oturmuş yemiştim, içmiştim. O ekmeğin tadı o gecekondu mahallesinde kaldı. Bir daha ben böyle güzel kokan böyle lezzetli ekmek yemedim.

Çocukken bizim bütün oyuncaklarımız da bakkallarda satılırdı. Mantar tabancaları, çatapatlar, sapanlar, kız kaçıranlar, lastik toplar, ipler... Şimdiki bir milyoncular gibiydi o dönemin bakkalları. Çin malı değil her şey Türk malı orjinal malzemelerdi.

Apartmana taşındık sonra. Bakkal kültürü orada da vardı tabi. Hatta çok acayip bir adet vardı. Şimdilerde hala yapanlar olabilir. Üst katlarda oturanlar aşağıya sepet salarlardı. Bakkal da içine ihtiyaçları koyar sepet yukarı çekilirdi.

O dönemin bakkalları kafe gibiydi aynı zamanda. En lezzetli tostu, sandviçi ben bakkalda yedim. Yarım ekmek arası kavurma, salam, domates ya da peynir... Yok böyle bir lezzet... Bir tost yapardı bizim sanayideki bakkal... Yok böyle bir lezzet. Karışık tostun içine yumurta kırardı. Parmaklarını yersin o kadar lezzetli olurdu.

Reklam
Reklam

Bakkallarda her şey ihtiyacın kadar satılırdı demiştim ya. Ekmeği yarım alabiliyordun. Karpuzu bile dilimletip alabiliyordun. Bir yaz helvası vardı, bayılırdım. Rahmetli babamın annemle tartışınca en büyük lüksü oydu. Anneme darıldığı zaman helva ekmek yerdi yemek yemezdi. O helvanın tadı hala damağımda ben de oturur yerdim onunla beraber.

Bakkalda veresiye alışkanlığı vardı. Herkes dar gelirli olduğu için bakkaldan aldığını taksit taksit ay sonunda öderdi. Ancak dönerdi aileler bu sayede. Rahmetli Kemal Sunal filmlerinde bakkalları çok güzel işledi. Zeytini bile tane ile alırdı ya aynen öyleydi.

Şimdi her şey AB standartlarına uygun hale getirildi. Ambalaja girdi tüm ürünler. O dönemde ambalaj yoktu. Her şey açıktaydı, tadarak alırdık. Her şeyin de en güzeli satılırdı. Açık olduğu için hijyenik değil dediler ama biz o dönemde açık ürünlerden hasta olup ölmedik. Şimdi her şey kapalı güya ama hastalıklar kol geziyor. Birçoğunun da nedeni beslenme!!!

Reklam
Reklam

O dönem katkı maddeye batırılmış ya da bayatlamış kokuşmuş gıdalar satılmazdı. Bakkaldan her şeyin tazesini alırdık. Tadarak alırdık. Süt gerçekti, yoğurt gerçekti, yumurta gerçekti, mis gibi eski kaşar, peynir gerçekti.

Sonra ne oldu biliyor musunuz? Caddenin karşısında süpermarket açıldığını gördük. Adı da Dallas süpermarketti. O dönem Dallas dizisi izliyordu herkes. İlk gittiğim günü hiç unutmuyorum. İki dükkanı birleştirmiş bakkalın biraz büyüğü boyutundaydı ama biz alışmışız ya küçücük bakkallara, o kadar büyük gelmişti ki gözüme. Gezdim, reyonlar vardı. Peynirler kalıpla satılıyordu, et satılıyordu, alışveriş arabaları, poşetler vardı. İlgimizi çekmişti o dönem. Nereden bilebilirdik başımıza gelecekleri? Market çıktı bakkallar kepenk kapatmak zorunda kaldı. Gariban babası bakkallar kepenk kapatınca dar gelirli daha da darda kaldı. Çünkü süpermarketlerde her şey peşin satılıyordu. Sonradan da kredi kartını çıkardılar garibanın başına musallat ettiler ya. O da ayrı bir konu. Hepten ipin ucu kaçtı. Zaruri alışveriş çılgınlığı çığ gibi büyüdü.

Reklam
Reklam

Bakkal amcanın ne kendisi kaldı ne de gıdaların tadı tuzu kaldı.

Allah sonumuzu hayır eylesin!

Bakkal amca duy sesimi. Ne olur aç kapını. Babamla cevizli helva yiyecez yarım kilo helva yanında AOÇ yoğurdu, bir tane parmak çikolata, bir tane tipi tip sakız... Söz! Fazla kalmıyacam. Bunları alıp canım babamı, anamı görüp çıkacam. Bakkal amca bir kere aç kapıyı bir kere...

Kalın sağlıcakla...


Anahtar Kelimeler: