Savaş kazanılıp Cumhuriyet ilan edildikten sonra uluslararası davetlilerle dolu salonda (Pera Palas) Yugoslavya Kralı'na Atatürk tarafından verilen ayar efsanedir.
Yugoslavya Kral: Efendim zaferinizden önce bize İngilizler, Fransızlar, Yunanlar gelip size karşı savaşa girmemiz için yalvardılar ama biz girmedik. (Hani girsek işiniz çok zor olabilirdi gibisinden.)
Atatürk: (Yerinden kalkıp Kralın yanına gider, gözlerinin içine bakarak elini sıkar.) Verilmiş sadakanız varmış, Geçmiş olsun ekselansları!
Şair ve Yazar Necip Fazıl'ın yeni yeni sakal bıraktığı dönemlerde biri gelip laf sokmak amacı ile;
"Yahu bu sakallar ne? Resmen maymuna dönmüşsün" der.
Necip Fazıl adama arkasını döner ve;
Malumunuz eskiden din adamları en büyük soyguncuların başında gelirdi. Örneğin halka para karşılığı cennetin anahtarlarını satarlardı.
Bir gün Hristiyan’lıkta Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther bu din bezirganlarına başvurur.
Din adamları bu talebi kendi aralarında görüşmüşler. Adamın deli olduğuna karar verip anahtarı eline tutuşturarak başlarından savmışlar. Luther anahtarı kaptığı gibi, soluğu şehirde almış. Sokaklarda hem koşuyor hem de bağırıyormuş.
11 eylül saldırısını müteakiben müslümanlara karşı kin bilenirken muhabirin biri Efsane boksör Muhammed Ali'ye sorar:
***- Teröristlerle aynı dine mensup olmaktan dolayı ne hissediyorsunuz?***
Muhammed Ali'nin cevabı efsane kapak niteliğinde olur...
Winston Churchill ve uzun seneler yanında çalıştırdığı hizmetçisi arasında geçen muhteşem diyalog:
Churchill eve sarhoş bir halde gelir.
H : Siz körkütük sarhoşsunuz..!
Churchill sakince cevap verir...
Napolyon'un esir aldığı generallerden biri aşağılama maksadı ile bağırır;
-Siz para için savaşıyorsunuz biz ise şerefimiz için savaşıyoruz!!
Napolyon cevaplar:
-Doğru, herkes kendisinde olmayan şeyler için savaşır...
Napolyon'dan 1 tane ayar geliyor, hem de ne ayar :)
Fransız hükümet yetkililerinden biri Napolyon'un bir muharebede akıl vermeye kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
30-40 sene kadar önce, Orhan Boran stand-up show yapmaktadır. Tam şovun ortasında bir seyirci protokolden kalkar, sağa sola çarpa çarpa gürültüyle kapıya yönelir.
Orhan Boran sorar:
***- Tuvaleti mi arıyordunuz beyefendi?***
Toplantının birinde ukala gencin biri Mehmet Akif'i küçük düşürmek ister:
"Affedersiniz, siz baytar mısınız?"
Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlar;
"Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"
Mahir Çayan ve arkadaşları bildiğimiz gibi Kızıldere'de katledilmeden önce hapishaneden tünel kazarak kaçmışlardı. Ayarımız bununla alakalı.
Bir gün Mahir Çayan'a "tünelden çıkan toprağı ne yaptınız?" sorarlar. Cevabı ibretlik olur.
***- "Topraksız köylüye dağıttık!"***
Mecnun namaz kılan bir faninin önünden geçer. Namazı bitirdikten sonra fani sorar:
***- Ey mecnun beni görmüyor musun da, namaz kılarken önümden geçiyorsun?***
Mecnun cevap verir:
Morgan Freeman'a bir röportajında sorulur:
"Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) filminde zenci bir mahkumu oynadınız..."
Sorunun devamı gelmeden Freeman muhabirin sözünü keser:
Nazım Hikmet, Bursa hapishanesinde yatmaktayken hapishanedeki mahkûmlarla cezaevi yönetimine de bilgisi ve becerisi dahilinde yardımcı olmaktadır. bu durum bakanlığın dikkatini çeker ve hapishaneye bir müfettiş gönderilir. Müfettiş makamına çağırtır Nazım’ı. önce bir tepeden tırnağa süzer. Oturtmaz, yer de göstermez. Sonra da gönderir.
tam kapıdan çıkacakken Nazım müfettişe dönüp: "Hayyam’ı bilir misiniz?" diye sorar.
Müfettiş bilgiç bir edayla: "kim bilmez ki Hayyam’ı?" der.
"Peki, Hayyam zamanındaki İran hükümdarı kimdi?" diye sorar Nazım.
Müfettiş şaşırır.
Nazım devam eder: "Hayyam'ı hatırladınız, hükümdarı hatırlamadınız bile. Yıllar sonra beni bütün dünya hatırlayacak; ama dönemin adalet bakanını ve sizi kimse hatırlamayacak."
Turgut Özal, ince ve uzun fiziği ile bilinen Erdal İnönü için;
"Yurtdışına çıkarsa yabancılar ülkede kıtlık var sanarlar" der.
Bunu Erdal İnönü'ye aktaran gazetecilere Erdal Hoca şöyle yanıt verir:
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir.
Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
"Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der.
Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
Dostlarında biri, Fransız kralı 15- Lui' ye:
- "Majesteleri. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder" der.
Kral hemen cevaplar;
- "Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum".