Son yıllarda sürdürülebilir etikete sahip pek çok ürünle karşılaşsak da yaratılmak istenen bu imaj çoğu zaman içi boş bir paketten ibaret. Çünkü çevreci bir yaklaşım, etiketleri kahverengi ya da yeşil renkte kullanmak değil, üretimden taşımaya, enerji kullanımından atık yönetimine kadar her aşamada sorumluluk alıp adım atmakla mümkün. Oysa birçok marka, odağını arka planda işleyen sistemden çok önde görünene tutuyor.
Greenwashing genel anlamda bir markanın olduğundan daha çevreciymiş gibi davranmasını ifade ediyor. Örneğin, bir marka çevre dostu görünmek için bir koleksiyon çıkarıp devamlı bunun reklamını yapıp sürdürülebilirliğe dikkat çekiyorsa ama üretim zincirinde ve diğer ürünlerinde bu anlayışı devam ettirmiyorsa bu greenwashing yaptığı anlamına geliyor.
Greenwashing bize inandırıcı geliyor çünkü içinde yaşadığımız dünyaya iyi bakmak ve çevreyi koruduğumuzu düşünmek hepimize iyi geliyor. Bunun için marketlerde bez çanta kullanmaya, içeceklerimizi cam ya da metal pipetle içmeye özen gösteriyoruz. Markalar da tam bu hissi hedeflediği için "sürdürülebilir" ürünlerin arkasındaki gerçeği sorgulamayı unutabiliyoruz.
Bir markanın sürdürülebilir bir politika izleyip izlemediğini anlamak için ambalajına değil, üretimden tüketime olan süreçteki şeffaflığına bakmak gerekiyor. Üretim sürecinde yenilenebilir enerji kullanıyor mu, ürünlerindeki çevre dostu teknolojilerine dair veriler gerçekten doğru mu? Eğer bu gibi soraların cevabını alamıyorsanız büyük ihtimalle orada greenwashing vardır.
Greenwashing’den etkilenmemek için her şeyden önce eko, doğa dostu ya da organik olarak etiketlenen ürünlerin gerçekten sürdürülebilir olup olmadığını sorgulayıp bilinçli bir alışveriş alışkanlığı edinmeliyiz. Bu açıdan göz atabileceğiniz başlıca konuları markanın ürünlerinde yer alan sertifikalar, işbirlikleri ve tanıtımları ile ürün içerikleri arasındaki parallelliği olarak sıralayabiliriz.