Tehcir var, soykırım yok

İSTANBUL (İHA) - Sözde Ermeni soykırım iddiasının tamamen uydurma olup, hiç bir belge ve delile dayanmayan, hukuki zeminden yoksun ve Türk düşmanlığı üzerine bina edilen hayal ürünü olduğu belirtildi. Tarih boyunca sayısız göç ve sürgün olayına maruz kalan Ermenilerin, bunların hiçbirini gündeme getirmeden, sadece 1915'te Osmanlı Devleti tarafından son derece haklı gerekçelerle göçe tabi tutulmalarını sözde 'soykırım' adı ile sorun haline getirmelerinin, Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelik politikaların bir ürünü olduğu bildirildi.

Reklam
Reklam

Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yer alan bilgilere göre; 1071'de Türk hakimiyetine giren Ermenileri, Bizans'ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşedenin Selçuklu Türkleri olduğunu vurgulayan tarihçiler, Fatih Sultan Mehmet döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti verildiğini, cemaatin dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere patriklik kurulduğunu kaydetti.

Ermenilerin, 19'uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşadığını ifade eden tarihçiler, askerlikten muaf tutulan ve kısmen vergi muafiyeti tanınan Ermenilerin, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde ettiklerini belirtiyor. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı Hariciyesi'ne yerleştirilen Ermeniler'e, hizmetlerinden dolayı "milleti sadıka" adı verildiğini hatırlatan tarihçiler, bu sebeple, 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni tebanın da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut bulunmadığını bildiriyor.

Reklam
Reklam

ERMENİLER, BİNLERCE TÜRKÜ KATLETTİ Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletlerinin kışkırtmaları sonucu, Ermeni komitelerinin, ilk olarak 1890 Erzurum isyanı olmak üzere, Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sason isyanı, Bab-ı ali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın işgali, 2. Abdülhamit Han'a suikast taşebbüsü ve 1909 Adana isyanlarını çıkarttıklarını vurgulayan tarihçiler, bu isyanlar sırasında, 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3 bin ve 1914-1915 Muş olaylarında 20 bin Türk'ün, Ermeni mezalimi sonucu hayatını kaybettiğini vurguladı.

ERMENİLERDEN 'VATANA İHANET' SUÇU Ermenilerin, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla verdiklerine dikkati çeken tarihçiler, bu dönemde Ermenilerin, Ruslar hesabına casusluk yaptığını, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçtığını, askere gelip silah altına alınanların ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlediklerini ifade etti. Tarihçiler, daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çetelerinin, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zarar verdiklerini, örneğin; Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkının, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürüldüğünü belirtiyor.

Reklam
Reklam

24 NİSAN'IN TEHCİRLE İLGİSİ YOK
Osmanlı Hükümeti'nin bütün iyi niyetine rağmen, ülkede Ermeni olaylarının giderek yoğunlaşması, savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına Ermeni saldırılarının artması ve ordunun bir çok cephede savaş halinde bulunması sebebiyle mahalli isyanların topyekün bir ihanete dönüşmemesi için, cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacının doğduğunu bildiren tarihçiler, bu maksatla, 24 Nisan 1915'te Ermeni Komiteleri'nin kapatıldığını ve yöneticilerinden 2 bin 345 kişinin, "Devlet aleyhine faaliyette bulunmak" suçundan tutuklandığını vurguluyor. Tarihçiler, Ermenilerin her yıl "Sözde soykırım anma günü" olarak andıkları 24 Nisan'ın, bu tarih olduğunu, tehcirle alakalı olmadığını kaydediyor.

Komitelerin kapatılması, elebaşlarının ve bazı teröristlerin tutuklanmasının, olayları yatıştıracağına daha da şiddetlendirdiğini ifade eden tarihçiler, Osmanlı Hükümeti'nin son insani çare olarak, savaş bölgelerindeki halk ile Osmanlı Devleti'ne karşı casusluk ve hıyanetleri görülenlerin, ayrı ayrı veya birlikte savaş alanlarından uzak yerlere "sevk ve iskanı" için 27 Mayıs 1915'de "Tehcir Kanunu"nu çıkardığını hatırlattı.

Reklam
Reklam

703 BİN ERMENİ GÖÇ ETTİRİLDİ Göçe tabi tutulanların, imparatorluk sınırları içinde Ordu-Kastamonu, Ankara-Niğde, Malatya-Maraş, Diyarbakır-Urfa-Adana ve Suriye-Irak bölgelerine gönderildiğini ve 1916 Ekim sonuna kadar toplam 702 bin 900 kişinin göç ettirildiğinin belgeleriyle sabit olduğunu belirten tarihçiler, Ermenilerin iddia ettiği gibi 2-3 milyon kişinin öldürülmesinin mümkün olmadığını, çünkü; zaten Osmanlı devleti içinde 1 milyon 230 bin civarında Ermeni bulunduğunu bildiriyor.

Tarihçiler, Ermenilerin Doğu Anadolu'da savaş ve tehcir sırasında kayıplar verdiklerinin doğru olduğunu, ancak bu kayıpların, Doğu Anadolu'da yaşanan savaş ve isyanlar sebebiyle asayişin sağlıklı olarak sağlanamaması, araç, yakıt, gıda, ilaç yetersizliği, ağır iklim şartları ile tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribat sonucu meydana geldiğine dikkat çekiyor.

"TEHCİR, MEŞRUYDU" Dünyanın sayılı tarihçilerinden ABD'li Prof. Bernard Lewis, soykırım iddiasına, 1993 yılında "Le Monde" gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle temas ediyor:

Reklam
Reklam

"Osmanlı Hükümeti'nin, Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli delil yoktur. Türklerin "tehcire" (Ermeni halkın savaş alanından alınarak başka yerlere gönderilmesi) başvurmalarının meşru sebepleri vardır. Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı."

Aslında Ermenilerin, geçmişte hakimiyeti altında yaşadıkları devletlere ihanetlerinden dolayı bir çok kez buna benzer göç hareketlerine tabi tutulduklarını hatırlatan tarihçiler, Sasanilerin 379'larda 70 bin Ermeni'yi İran'a, Bizanslıların 1025'lerde Doğu Anadolu'daki 40 bin Ermeni'yi Sivas ve Kayseri'ye, Memlukların 1250'lerde 10 bin kadar Ermeni'yi Mısır'a, 1743'de İranlıların 24 bin Ermeni'yi İran içlerine ve 1777'de Kırım'ı işgal eden Rusların, bölgedeki binlerce Ermeni'yi steplere sürdüklerini kaydediyor.
Tarih boyunca sayısız göç ve sürgün olayına maruz kalan Ermenilerin, bunların hiçbirini gündeme getirmeden, sadece 1915'te Osmanlı Devleti tarafından son derece haklı gerekçelerle göçe tabi tutulmalarını sözde 'soykırım' adı ile sorun haline getirmelerinin maksatlı olduğunu ifade eden tarihçilere göre, bu, Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelik politikaların bir ürünü.

Reklam
Reklam

ERMENİLERDEN 'MAZLUM' ROLÜ SSCB'nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan Cumhuriyeti'nin, Türkiye'ye yönelik "sözde soykırım" iddialarını bir devlet politikası haline getirdiğini vurgulayan tarihçiler, Ermenilerin, 'zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum' imajı meydana getirerek, dünya kamuoyunu, başta ABD ve Fransa olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kuruluşları, Ermeni davası lehine çekmeye çalıştıklarına dikkat çekiyor. Tarihçiler, böylece soykırım iddialarının kabulü ve tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada ise Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının iadesini sağlayarak 'Büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlediklerini belirtiyor.

Sözde soykırımın tanınmasını hedefleyen girişimlerin, özellikle Belçika, Fransa, Avustralya, Yunanistan, Lübnan, Kanada, Rusya, ABD ve Arjantin'de yoğunlaştığını ve bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtlare-Iı dikilmeye başlandığına ve hatta bazılarının okullarında sözde soykırım ders olarak okutulmaya başlandığına dikkat çeken uzmanlar, bu alanda en önemli gelişmenin ise Fransa'nın, sözde Ermeni soykırımını resmen tanıması olduğunu bildiriyor.

Reklam
Reklam