Balık Ayhan’ın hikâyesi, roman gibi... Karaköy’de bir balık tezgâhında başlıyor her şey. O tezgâhta yalnızca balık satılmıyordu; aynı zamanda umut, ritim ve hayal de vardı. Balıkçı çırağıyken hayallerini cebine koyup sahneye yürüyen Ayhan, sesiyle, enerjisiyle ve en çok da içtenliğiyle milyonların kalbine dokundu.
Roman kültürünün sokaktan yükselen sesi oldu. Şarkılarında mahalle vardı, kazan dairesi vardı, düğün, yas, doğum, ölüm vardı. Hayatın ta kendisi vardı.
Balık Ayhan, sadece bir müzisyen değildi. O, Roman halkının sesi, sözü, neşesi, isyanıydı. Her röportajında, her konserinde Romanların bu ülkeye kattığı zenginliği, güzelliği anlatmaktan yorulmadı. Onun sesi, çoğu zaman duyulmak istenmeyen bir halkın sesi oldu.
Ama Ayhan anlatırken öyle bir anlatırdı ki… Ne sitem vardı içinde, ne de kibir. O yalnızca olduğu gibiydi. Sade, samimi, içten. Her şarkısında sanki bir sokak geçerdi içimizden; bir düğün konvoyu, bir çocuk gülüşü, bir tambur sesi…
Ayhan Küçükboyacı, bu sabah saatlerinde (13 Mayıs 2025) aramızdan ayrıldı. Onun kaybı, sadece bir sanatçının gidişi değil, aynı zamanda bir kültürün canlı temsilcisinin sessizce uzaklaşmasıydı. Müzik camiası, Roman toplumu ve tüm Türkiye bir “sesi” değil, bir “yüreği” kaybetti.
Onun ardından geriye kalan sadece albümler değil… Onunla tanışanların belleğinde kalan sıcacık bir el sıkışması, mahalle arasında yankılanan bir kahkaha ve şarkılarında gizli, zamansız duygular...
Onun için “sadece bir müzisyen” demek, eksik kalır. Balık Ayhan; bir köprüdür aslında. Roman kültürünü sadece Romanlara değil, Türkiye’nin dört bir yanına ulaştıran, sevdiren, anlatan bir köprü. Onun eserleri artık sadece kulaklarımızda değil, bu toprakların belleğinde yer edecek.
Ve belki bir gün bir çocuk, eski bir videoda onun şarkısına denk gelip “bu kimdi?” diye soracak. O zaman cevap belli olacak:
“O, Balık Ayhan’dı. Sadece müzik yapmazdı. İnsanları da birleştirirdi.”
Balık Ayhan’ın gidişiyle bir devrin perdesi kapanmadı belki ama bir ezgi eksildi bu topraklardan. Onun ardından susan davullar, boş kalan sokaklar, eksilen bir kahkaha gibi... Ama geride bıraktığı şarkılar, sözler, duruş, hepimize hatırlatıyor: Bu toprakların sesi, bazen en çok arka sokaktan duyulur.
O artık aramızda değil belki ama onun sesi, bir çocuğun düğünde oynarken tuttuğu mendilde, bir gelinin ilk dansında, bir babanın içli bakışında hâlâ çalıyor. Ve çalmaya devam edecek.
Onu hiç tanımamış olanlar bile, bir kez şarkısını duysa bilir: Bu sesi kimse taklit edemezdi. Çünkü bu ses sokaktan, yürekten ve hayattan geliyordu.
Sen sustun ama biz seni her ezgide duymaya devam edeceğiz.