Aslında Kraliçe Viktorya’yı (1819–1901) biraz tanımadan bu mevzuyu anlamak zor. O, Britanya İmparatorluğu’nun en uzun süre tahtta kalan hükümdarlarından biriydi.
Sanayi Devrimi’nin, telgrafların, buharlı gemilerin, fotoğrafın hayatlara yeni girdiği bir çağda yaşadı. Yani dünya değişirken o, halkın gözünde her yönüyle istikrarın simgesi olmalıydı. Bunda çok başarılı olduğu da söylenebilir özellikle görüntüsü anlamında...
Fotoğraf, o dönemde yeni yeni popülerleşen bir teknolojiydi. Viktorya da portrelerini ressamlara düzelttirmekten sıkılmış ve bu yeni icadı denemeye başlamıştı. Ancak fotoğraflarda istediği gibi görünmüyordu. Bu yüzden de zamanın fotoğrafçılarına müdahale ediyor ve kendisini istediği şekilde gösterebiliyordu.
Her karede küçük bir müdahale, bir düzeltme, bir inceltme isteği… O dönem için gayet olağan, ama bugün “photoshop” diyeceğimiz şeyler Viktorya için yapılıyordu. Yıllar su gibi akıp gidiyor lakin Viktorya hiç yaşlanmıyor, saçları asla dökülmüyor, cildi kırışmıyor, belinin inceliği ise hiç değişmiyordu.
Kraliyet tarihçisi Ed Owens, bunu "çok erken dönemlerden beri görüntüler manipüle ediliyor" diyerek anlatmış.
Fotoğrafçıların hatta fotoğrafçı olmaya dahi gerek yok herhangi birimizin şimdi birtakım fotoğraf düzenleme uygulamaları ile yaptığı şeyleri fotoğrafçılar o zamanlar negatiflerle uğraşarak yapıyorlardı.
O tarihlerde bu fotoğraf düzenleme işleri o kadar ilerlemiş ki, Viktorya’nın 5 çocuğu ile çektirdiği fotoğraftan yüzünü sildirdiği söylenir. Kraliçe, “Benim yüzüm ne yazık ki berbattı ama çocuklarınki güzel çıkmıştı.” diyerek yüzünü sildirme gerekçesini fotoğrafa not düşmüş.
Kraliçe Viktorya’nın hikâyesine baktıkça şunu düşünüyorum: İnsan değişmiyor, sadece araçlar değişiyor. 19. yüzyılda bir fotoğrafçı rötuş yapıyordu, bugün ise biz “auto enhance”a basıyoruz. Hülasa, günümüzde herkes kendi küçük “kraliçeliğini” sosyal medyada yaşıyor.
Ve içimizdeki o ses, Viktorya döneminden beri hâlâ aynı şeyi söylüyor:
“Biraz daha düzgün çıkayım, ne olur ne olmaz.”