Renk meselesi mühimdir. Giyim kuşam konusunda göz alıcı tonları giymek de herkesin harcı değildir. Merhum Elizabeth’in metrelerce öteden fark edilebilen o neon sarıları, şeker pembeleri, çimen yeşilleri öyle sıradan tercihler değildi.
Bu, renkli giyinme stratejisi aslında kalabalıkların içinde kaybolmayı reddeden bilinçli bir stil tercihiydi. Merhum Kraliçe, her daim görünür olmalıydı, kalabalıkların içinden kolayca tanınmalıydı. Uzaktan dahi seçilebilmek, fotoğraflarda silikleşmemek; ama bunu kibar bir stil seçimiyle gerçekleştirmek.
Kraliçe’nin ekibi, kıyafet belirlenmeden önce gidilecek rotayı ince eleyip sık dokur; mekânın tonuna ya uyum sağlayan ya da bilinçli bir karşıtlık kuran renkleri özellikle tercih ederdi.
Mesela merhume çimenlik bir alanda düzenlenen bir etkinlikte gözden kaybolmamak için yeşil rengi giymezdi; ama dikkat çekmenin amaçlandığı başka bir mekânda, göz alıcı bir çimen yeşili tereddütsüz ve keyifle kuşanabilirdi.
Elizabeth'in silüeti neredeyse yarım asır boyunca değişmedi. Diz hizasında etekler, aynı boyda paltolar, oturan omuzlar… Moda âleminin sürekli değişen trendlerine kapılmak yerine, kendi tarzında sebat etti. Kraliçe’nin giyim tarzındaki istikrarı şıklık mertebesine yükseltiğini söylesem hata etmem sanıyorum.
Ve elbette şapkalar… Kimi zaman çiçek bahçesi, kimi zaman mimari bir yapı gibi. O şapkalar olmasaydı, kıyafetler eksik bir cümle gibi kalırdı.
Aksesuarlar ise ölçülüydü; ne eksik ne fazla. Üç sıra inci kolyeler ve taşlı broşlar zamanın yıpratamadığı bir sadeliği temsil ederdi. Eldivenler, zarafetin yanında mesafeyi de hatırlatırdı. Çantaları -özellikle Launer marka- sadece deri bir eşya değil, küçük diplomatik işaretlerdi. Hangi elde taşındığı bile kulis konusu olurdu.
Kırışmayan kumaşlar, yağmura ve rüzgâra mukavim paltolar, saatlerce ayakta durmaya müsait ayakkabılar… Şıklık ile işlevi bir araya getirmek, Kraliçe’nin sessizce verdiği en kıymetli derslerden biriydi.
Bugün moda dünyasında “dopamine dressing” diye alkışlanan neşeli renk oyunlarını, Kraliçe yıllar evvel kıyafetleriyle uyguluyordu. Kraliçe, stilin bir ömür nasıl taşınacağını bizlere öğreten isimlerden biri oldu.
Son söz niyetine şunu söylemek isterim: Kraliçe II. Elizabeth’in gardrobu, "az ama öz" değil; "net ama neşeli" bir dolaptı. Renkleriyle neşeyi, kesimleriyle ciddiyetini muhafaza etti.