Günlük yaşamımıza eklemlenen bez çanta ya da karton ve cam pipet kullanımı gibi davranışlar doğa dostu bir tercih yapmanın yanında "ben farkındayım” demenin dolaylı bir yolu haline geldi ve bu doğa dostu imgelere rutinlerimizde yer vermek bazen o kadar da masum bir inançtan kaynaklanmıyor.
Özellikle de global ölçekli markalarda sıkça gördüğümüz “eko”, “organik”, “doğa dostu” etiketlerin pek de iddialarını gerçekleştirmediğini söylemek mümkün. Sürdürülebilirlik kampanyaları yaparken bir yandan yüksek karbon salımı yapan üretim modellerine devam eden markalar, çoğu zaman çevre dostu imajını greenwashing yöntemiyle bir pazarlama yöntemi olarak kullanıyor.
Çevreyle dost yaşamanın özü aslında daha az tüketmekten geçiyor ama hepimizin de bildiği gibi günümüzde bu anlayışın tam tersi hakim. Bu yüzden organik ya da doğa dostu olarak yapılan tüketime teşvik de çoğu zaman alışverişe, vicdanı rahatlatan bir biçim kazandırıyor.
Sosyal medya platformlarında tek parçayla yapılan çoklu kombinler, doğal içerikli ürünler ve sıfır atık mutfak gibi içeriklerin bir kısmı gerçekten de farkındalık yaratmak için üretiliyor olsa da bu türdeki paylaşımların çoğalmasındaki temel güdü izleyiciyi daha "yeşil" bir yaşama teşvik etmekten çok çevreye değer verdiği imajını yaratmakla birlikte daha fazla izlenme almak oluyor.
Cevabı aslında çok basit çünkü iklim dostu olmak seçimlerimizin ötesinde alışkanlıklarımızı da sorgulamayı gerektiriyor. Her hafta yeni bir trendin, yeni bir ürünün yeni bir merakın ortaya çıktığı günümüz şartlarında az tüketmek, yeniden kullanmak veya gereksiz alışverişten kaçınmak kolay değil çünkü yaşantımız buna göre ilerlemiyor. Bu yüzden çevreyi önemsesek dahi bu değer, bir statü simgesi olarak kabul edilip günlük yaşamda kimliğimizin bir yansıması olmaktan kurtulamıyor.