Bakara suresi 255. ayet tefsiri ve meali nedir? Bakara suresi 255. ayeti okunuşu ve anlamı

Bakara suresi, Kur'an-ı Kerim’in en uzun suresi olmasıyla bilinir ve pek çok konuya değinir. Bu yüzden Müslümanlar ve İslam dini araştırmacılarının üzerinde durduğu bir suredir. Çok uzun olması sebebiyle genellikle parçalar halinde araştırılır. Bakara suresinin en çok araştırılan ayetleri arasında 255. ayet yer alır. Bu ayet aynı zamanda Ayet-el Kürsi olarak da bilinir. Peki, Bakara suresi 255. ayet nasıl okunur?

Kur'an-ı Kerim’in 2. suresi olan Bakara suresinin iniş sırası 87’dir. Toplam 286 ayetten oluşur ve Kur'an’ın en uzun suresidir. 255. Ayeti ise özel bir isme sahiptir; çünkü insana huzur veren dualar arasında yer alır. Ayet-el Kürsi olarak bilinen bu ayet, özellikle sabah vakitleri okunduğunda daha tesirli olur. Faziletleri dolayısıyla bu ayet oldukça fazla okunur ve kolay bir şekilde ezberlenebilir. Bu ayetin Arapça yazılışını, Türkçe okunuşunu, tefsirini ve faziletlerini bilmekte fayda vardır. Bu sayede İslam dininin gereklilikleri daha iyi kavranabilir.

Reklam
Reklam

Bakara suresi 255. ayet nasıl okunur?

Bakara Suresi 255. ayet okunuşu hemen her Müslümanın araştırdığı bir konudur. Çünkü bu ayet, aynı zamanda Ayet’el Kürsi olarak da bilinir ve bu dua çok önemlidir. Bu nedenle de pek çok kişi bu ayeti ezberlemek ister. Çok uzun olmadığı için de kolay bir şekilde ezberlenebilir. Bakara Suresi 255. ayet Arapça olarak şu şekilde yazılır:

Arapça bilmeyen kişiler ise direkt Türkçe okunuşuna bakarak ezberlemeye başlayabilir. Bakara Suresi 255. ayet Türkçe okunuşu aşağıda verilmiştir:

  • (A)llâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûm(u)(c) lâ te/ḣużuhu sinetun velâ nevm(un)(c) lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ard(i)(k) men że-lleżî yeşfe'u 'indehu illâ bi-iżnih(i)(c) ya'lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehum(s) velâ yuhîtûne bişey-in min 'ilmihi illâ bimâ şâ(e)(c) vesi'a kursiyyuhu-ssemâvâti vel-ard(a)(s) velâ yeûduhu hifzuhumâ vehuve-l'aliyyu-l'azîm(u)

Bakara suresi 255. ayet ne anlama gelir?

Bakara Suresi 255. ayet anlamı itibarıyla çok önemli konulara değinir. Bu yüzden her Müslümanın mutlaka bilmesi gerekir. Aynı zamanda dini daha iyi anlamak için de ayetlerin Türkçelerini bilmek önemlidir. Bakara suresi 255. ayet meal aşağıdaki gibidir:

Reklam
Reklam
  • Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür.

Bakara suresi 255. ayet tefsiri nedir?

Bir ayeti ya da duayı daha iyi anlamak için Türkçesini öğrendikten sonra tefsirine de bakmak gerekir. Çünkü tefsirde, o ayetin detaylı ve uzun bir yorumlaması yapılır. Bakara Suresi 255 ayet Türkçesi ve tefsiri de pek çok kişinin merak ettiği bir şeydir. Ayet-el Kürsi olarak da bilinen bu ayet, özellikle huzura kavuşmak isteyenler için faziletlidir. Bakara suresi 255. ayet tefsiri şöyledir:

Reklam
Reklam

İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu âyet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiş, hakkında hadisler vârit olmuş, çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır. Kelime-i şehâdet ve İhlâs sûreleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa Âyetü’l-kürsî de –onlardan daha geniş ve detaylı olarak– bu özelliği taşımaktadır. Bir önceki âyette peygamberlerin getirdiği bunca âyet ve “beyyine”ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti. İnsanı imana götüren deliller, aklını kullanarak üzerinde düşüneceği “kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve âfâk)”, peygamberleri desteklemek üzere Allah’ın onlara lutfettiği mûcizelerde ve vahiy yoluyla yapılan “sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar”da görülmektedir. Bu âyet gerçek mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.

Reklam
Reklam

Şevkânî’nin Buhârî, Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel gibi sahih kaynaklardan derlediği hadislerden birkaçı bile bu âyetin önemi hakkında bir fikir edinmeye yetecektir: Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi âyet en büyüğüdür” diye sorup “Âyetü’l-kürsî’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, 258).

Yine Übey’in hurmasına şeytana tâbi bir cin musallat olmuş; vermeyi, dağıtmayı seven Übey’i bundan vazgeçirmek üzere hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey mahlûku takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı. Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca “Bakara sûresindeki kürsü âyeti ile” dedi ve ekledi: “Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur.” Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber’e aktardı. Resûlullah, “Habis doğru söylemiş” buyurdu.

Reklam
Reklam

Buhârî’de de Ebû Hüreyre’den naklen yukarıdakine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber’e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre’ye şöyle demiştir: “Yatağına yatınca Âyetü’l-kürsî’yi oku, devamlı olarak Allah’tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır.”

Allah varlığı ezelî, ebedî, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan... yüce mevlânın öz ismidir. Bu öz isim zikredildikten sonra hem O’nun vahdâniyeti (birliği, tekliği) hem de İslâm’ın getirdiği imanın tevhid (Allah’ı birleme, bir bilme) özelliği açıklanmak üzere “O’ndan başka tanrı yoktur” buyurulmuştur.

Müşrikler elleriyle yaptıkları putlara tapmakta idiler. Bunlar cansız eşyadan yapılırdı. Canı bile olmayan varlığın ilâh olamayacağını ifade etmek üzere hemen arkasından “O diridir” buyurulmuştur. Evet Allah diridir, O’nun hayat sıfatı vardır ve tıpkı diğer isimleri ve sıfatları gibi bunun da mahiyetini ancak kendisi bilmektedir.

Reklam
Reklam

Gerek Araplar’daki gerekse diğer kavimlerdeki müşriklerin çoğu büyük bir Allah’a inanmakla beraber bunun yanında –her birine bir işlev tanıdıkları– sözde tanrılara inanmışlardır. Bu inanç tevhide aykırıdır. Tevhidi açıklayarak başlayan âyet, Allah Teâlâ’nın “kayyûm” sıfatını zikrederek “küçük, aracı, özel görevli... tanrılar”a gerek bulunmadığını ifade etmektedir. Çünkü kayyûm, “bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan” demektir.

“Onu ne uyku basar ne uyur” cümlesi, hay ve kayyûm sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uyku basan veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın kayyûmluğu kâmil ve kesintisiz olduğuna, daha doğrusu kayyûm sıfatı bunu ifade ettiğine göre O’nu ne uyku basar ne de uyur.

Yerde ve gökte ne varsa –başka hiçbir kimseye değil– O’na aittir; yaratanı da gerçek sahibi de O’dur. Âyetin bu mânayı ifade eden parçası “Yalnız O’na aittir” kısmıyla tevhidi öğretirken “başkasına değil” mânasıyla de şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlar; meselâ yıldız, gök, yer... tanrılarından söz etmişlerdir. “Yerde ve gökte” tabiri Arapça’da “bütün varlıklar” mânasında kullanılmakta, adına yer ve gök denilmeyen veya maddî mânada yere ve göğe dahil bulunmayan mekânlar ve buradaki varlıklar da bu ifadenin içine girmektedir.

Allah’a ortak koşan kâfirlerin bir kısmı, bu ortakların O’na denk olduklarına değil, O’nun nezdinde reddedilemez şefaat, geri çevrilemez aracılık hakkına sahip bulunduklarına inanmakta ve putlara bu anlayış içinde tapınmaktadırlar. “Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez” mânasındaki cümle bu inancın asılsızlığını ortaya koymakta; şefaatin de izne bağlı bulunduğunu, O izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağını özlü ve etkili bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir. Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya lâyık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir. Allah katında şefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah’a yakın ve sevgili kullar olacaktır.

Reklam
Reklam

Allah’tan başka bütün şuur ve bilgi sahiplerinin bilgileri sınırlıdır, doğru da yanlış da olmaya açıktır. Bu genel gerçek şefaat meselesine uygulandığında kimin şefaate lâyık olduğunun da ancak Allah tarafından bilineceği anlaşılır. Çünkü dış görünüşü (mâ beyne eydîhim) itibariyle şefaate lâyık görülenlerin, kullar tarafından görülemeyen ve bilinemeyen iç yüzleri (mâ halfehüm) itibariyle böyle olmamaları mümkündür. Allah birdir ve yalnızca O ibadete lâyıktır; çünkü O’ndan başka olmuşu, olacağı, gizliyi, açığı, geçmişi, geleceği, görüleni, gaybı bilen yoktur.

Kürsî (kürsü), “koltuk, sandalye, taht” anlamlarına gelir. Mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk mânalarında da kullanılmaktadır. Allah Teâlâ’nın üzerine oturulan maddî alet mânasında kürsüsü olamayacağından –bu O’nun bizzat açıkladığı yüce sıfatlarına aykırı düştüğünden– burada kürsüden bir başka mânanın kastedilmiş olması gerekir. Esasen Kur’an’da Allah’a nisbet edilen, “Allah’ın...” denilen her şeyi, O’nun varlığına dahil veya kullandığı bir şey olarak anlamak da doğru değildir. Meselâ “Allah’ın evi, Allah’ın ruhu, Allah’ın emri, Allah’ın kölesi” tamlamalarında Allah’a ait olan şeyler böyledir. Bunlar ne O’nun varlığının bir parçasıdır ne de kullandığı araçlardır; önem ve şereflerinden dolayı O’nun” diye tanımlanmışlardır. İbn Abbas’a göre kürsüden maksat ilimdir. O’nun ilmi her şeyi kaplar. Âyetin bu kısmını, “kürsüden maksat O’nun hükümranlığıdır ve buna sınır yoktur, hiçbir şey O’nun dışında kalamaz” veya “Allah semavatı, arzı, arşı Kur’an’da zikretmiş, fakat bunlardan maksadın ne olduğunu açıklamamıştır. Kürsüsü de böyle bir varlıktır, yerleri ve gökleri içine alacak kadar geniştir. Ne ve nasıl olduğunu ise ancak kendisi bilmektedir” şeklinde anlamak mümkündür.

Yüce, kâmil, eşsiz sıfatlarının bir kısmı âyette zikredilen yüce Allah’a, kulların sonsuz gibi gördükleri kâinatı korumak, gözetmek ve yönetmek elbette güç gelmeyecek, O’nu yormayacak, meşgul bile etmeyecektir. Çünkü O yücelerden yücedir, kimse bilmez nicedir. (Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 398-401)

Reklam
Reklam

Bakara suresi 255 ayet fazileti ve sırları nedir?

Bakara suresi, faziletli bir sure olarak öne çıkar. Bu surenin 255. Ayeti yani Ayet-el Kürsi de pek çok fazilete sahiptir. Bakara suresi 255 ayet fazileti ve sırları:

  • İçinde şeytan bulunan bir eve Ayet-el Kürsi okunursa şeytanın o evden uzaklaşacağı söylenir.
  • Yatağa girildiği zaman Ayet-el Kürsi okumanın, yatağın etrafının Allah tarafından sabaha kadar korunduğu ve şeytanın yaklaşamayacağı söylenir.
  • Evden çıkarken Ayet-el Kürsi okuyanlar için Allah tarafından 70 melek görevlendirildiği ve bu meleklerin o kişiler için dua ettiği söylenir.
  • Eve dönerken Ayet-el Kürsi okumanın, fakirlik ve yoksulluk derdini ortadan kaldırdığı söylenir.
  • Ayet-el Kürsi okuyanların işlerinin sabahtan akşama kadar hayırla selamette olduğu söylenir.

Bakara suresi 255. ayet kaç defa okunmalı?

Bakara suresi 255 ayet fazileti kaç defa okunmalı sorusunun yanıtını merak eden çok kişi vardır. Çünkü bu dua çok faziletlidir ve faziletlerin gerçekleşmesi için duanın okunma sayısı önemlidir. Nimetlere 313 defa Ayet-el Kürsi okunması, o nimetlerin bereketlenmesini sağlar. Bu duayı 7 kere okuyup sırasıyla; sağa, sola, öne, arkaya, yukarı, aşağı dönülürse ve sonuncuda hu diye üflenip etrafını çevreleyecek şekilde üflenirse, o gün içinde kişinin başına bela gelmeyeceği söylenir. Ayet-el Kürsi’yi 201 defa okumanın ise dünya ve ahiretle ilgili isteklerin reddedilmemesini sağladığı söylenir.

Bakara suresi 255. ayeti niçin okunur?

Bakara suresi 255. Ayetin okunabileceği pek çok durum vardır. Haneyi şeytandan korumak, dünyada ve ahirette büyük makamlara erişmek, geçmişte işlenen günahların bağışlanması, sıkıntılı durumlardan kurtulup huzura erişmek, bereketi artırmak için Ayet-el Kürsi okunabilir. Namazdan sonra Ayet-el Kürsi okuyanlar, cennetin 8 kapısının istediğinden girebilir.



Anahtar Kelimeler: