S.Maughiam’ ın söylediği gibi, “Düşünce yeteneğinin öldüren en büyük düşman alışkanlıklardır. Alışkanlıklar zamanla düşüncelerimizi köreltir. Çünkü, belli bir zaman sonra rutin işlerin yönetimini otomatik olarak beyin üstlenir. Beynimizin otomatik faaliyetlerde aktif uyarımı azalır, dikkatimiz kaybolur ve robotlaşırız. Kullanılmayan kas zayıfladığı gibi, ihmal edilen dikkat azalarak yol olur. Düşünce yolculuğunun yakıtı dikkattir; dikkati terk edenin düşüncesi tükenir.
Modern hayat, hayatımızı olumsuz alışkanlıklara teslim ederek mekanikleştirdi. Sosyolojide Pawlov’un kuramı vardır. Biz düşünmüyoruz, televizyon-bilgisayar yerimize düşünüyor. İşimize ve okulumuza her gün aynı biçimde yani aynı yoldan gidip geliyoruz. Her gün aynı şekilde ve belli saat diliminde televizyon izliyoruz. İşiniz başarıya, yeniliğe kapalıysa akşama kadar bir koltuk üzerinde oturursunuz; sisteminizi geliştirmeye, yeni çözümler üretmeniz engellenir. Yaptığınız işlem her gün birbirinin aynısı oluyor. Fakat, yeni bir şeyler okuyarak beynimizi düşünmeye itebiliriz. Birbirimizle konuşmak ya da boşa zaman harcamak yerine bir uğraşla ufkumuzu genişletebiliriz. Örneğin; Ofis çalışanları, işten kalan zaman 10 dk. bile olsa dergi ya da gazete ya da broşür çok önemli değil ne olduğu, önemli olan ya da amaç beynimizi 10 dk.’da olsa farklı düşünmeye ve ya farklı renk görmeye itmektir.
Monoton hayatta, yürüyeceğimiz yollar bellidir. İşimize ya da okulumuza hangi yoldan, hangi araçla gideceğimiz?.. Kaçta yemek yiyeceğimiz vb…? Şehirleştikçe boyunlarına tasma takılan, sürüklenen esirlere dönüştürülüyoruz. Ölüm bizi durduruncaya kadar, günde beş dakikacık olsun, “başka neyi, nasıl daha iyi ve farklı yapabileceğimizi” düşünmüyoruz.
Etkili olanlar, diğerleri gibi saatlerce televizyon seyretmiyorlar; hayatlarını tuttukları takımı takibe adamıyorlar. Günleri bulmaca çözmekle geçmiyor. Yaşıyorlar, koşuyorlar, üretiyorlar. Hayatınızı kaplayan küçük işlerin kuyusu, öyle bir yoğun karanlıkla hayatınızı kuşatır ki başınızı kaldırıp, yukarıya nasıl çıkabileceğinizi üşünemezsiniz. İdealsiz yaşıyoruz, idealsizliğe teslim oluyoruz. Peki niçin düşüneceksiniz ya da düşünmelisiniz? Hayatınızın bir gerekçesi, tamamlanması gereken işleriniz olmalı ki çözümleri düşünesiniz. Başkalarının size ideal kazandırmasını umarsanız, kıyamete kadar beklersiniz. Gençliğinizi ideallerinize borçlu olacaksınız. Mc. ARTHUR’ un vurguladığı gibi, “İnsanı ihtiyarlatan, geride bıraktığı yılların çokluğu ideal, ideal yokluğudur. Yıllar cildi buruşturur, fakat idealsizlik ruhu öldürür.”
Aklınızdan, gönlünüzden geçen ve yüreğinizde hissettiğiniz bütün güzellikler yanınızdan hiç eksik olmasın!....
Elif KAVRUK
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz