İnsanların, kurumların, kuruluşların kendilerine göre hedefleri vardır.
Çok azı bilinçli ve özenle kararlaştırılmış şeyler olsa da, çok azı uzun vadeyi de kapsayacak tarzda olsa da, bir kısmı yok gibi görünse de kısa vadeli olanları kesin vardır.
Bugünden yarına ne yapmamız gerekiyor, neler acil, nelere doğru yürümeliyiz soruları için yukarıda saydıklarımızın hepsinde bir şeyler vardır.
Bu hedeflerimiz iyi hesaplanmıştır ya da hesapsız yapılmıştır; bu hedeflerimiz beklentilerimize uygun ve gerçekçidir ya da değildir ama vardır.
Kişilerin, küçük birimlerin hedefleri bazen bir araya gelerek kendi çaplarında büyük bir sistemin hedeflerinin belirleyicisi olabilirler. Büyük ve demokratik yapılar ve sistemler için olmaları da gerekir. Sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, meslek odalarının bir işlevleri de budur.
Sözü fazla dolaştırmayayım. Bir deprem felaketinin ardından ilimiz Van yeniden yapılandırılıyor. Tam da kentsel dönüşüm projelerinin ülkenin her tarafında hayata geçirildiği bir süreçte gerçekleşiyor bu yeni yapılandırmalar.
Çiçeği burnunda bir imar planımız, bireysel ve toplumsal anlamda beklentilerimiz, devlet katlarında düşünülmüş, düşünülen, karar aşamasında olan uygulama planlarımız var.
Yerel yönetimlerin ve merkezi yönetimin hazırlanmış ve hazırlanması beklenen projeleri var. Coğrafi projeleri var, sosyal projeleri var, kültürel projeleri var, altyapı sorunlarının çözümlerine ilişkin projeleri var.
Sağlıklı ve doğru projeler var, duruma göre çeşitli kesimlerden o projelerin kendi çıkarlarına hizmet etsin diye değiştirilip, dönüştürülmesi talepleri var. Bunlar geçmişte te vardı, şimdi de var.
Bunca varın içinden en doğru, en uygun, geleceğin Van'ına en çok katkı sağlayacak olanların seçimleri alanlarında yetkili birim ve kurumların kararları ile şekilleniyor, şekillenecek.
Umudumuz ve dileğimiz Asya ile Avrupa'yı birleştiren ülkemizin bu kritik, stratejik noktasında bulunan şehrimizin gelecekte üstlenmesi beklenen işlevlerine uygun olarak çok yönlü, etkin ve verimli projelerle donatılması, şekillendirilmesidir.
Araç trafiği günden güne artan şehrimizin geçmişinde Kâzım Karabekir Caddesinde yaşandığı gibi belli bir genişlikte planlandıktan sonra caddeye yürüyen binalarla daraltılan caddeler olmamasıdır.
Biz yaptık oldu mantığı ile mahallelerin çocuklarının ve insanlarının soluk aldığı parkların eski “Saraybosna Çocuk Parkı” gibi planlardan silinmemesi, siliniyorsa o semte daha iyisinin yapılması, çocukların parksız bırakılmamasıdır.
Eski yerleşimlerde radikal değişikliklerin tavizsiz gerçekleştirilmesi yeni yerleşim alanlarında da şehrin gelecekteki resmini bozmayacak, aksine güzelleştirecek düzenlere yer verilmesidir.
Şehrin alamet-i farikası olacak anıtların, yapıların, düzenlemelerin, heykellerin profesyonel ellerle, kaliteli malzemelerle kalıcı olarak düzenlenip uygun yerlere konulmasıdır.
Konu buraya gelmişken geçmişte yaşanmış ve bizzat yaşayan kimsenin anlattığı olayı da anlatmadan geçemeyeceğim.
*
Şehir yenileniyordu. Belediye Başkanı halkın sevip destek verdiği aydın biriydi. O güne kadar el atılmamış pek çok soruna el atmış, yeni yollar caddeler açmıştı. Artık sokaklarda çöp yoktu. Şehrin imar işleri düzene girmişti. Duruma göre otoritesini kullanarak önceden çözülemeyen pek çok problemi çözüp atmıştı.
O gün iki heykel sanatçısıyla randevusu vardı. Sanatçılar yanlarında soyut ve somut çalışmalarından örnekler getirmişlerdi.
Başkandan önceden randevu alındığı için gelenlerden ve geliş amaçlarından haberi vardı.
Selam ve el sıkma faslından sonra konu şehir için yapılacak heykellere geldi.
Yılların heykeltıraşı olan olgun yaştaki sanatçıdan çok genç olanı konuşuyordu. Şehre soyut ve somut çok güzel heykeller yapacaklarını, şehri güzelleştireceklerini, şehrin dokusuna değer katacaklarını söylüyordu.
Başkan sanatçılara "tamam, gidin bir şeyler yapıp faturası ile birlikte getirin" dedi.
Yaşlı olan sanatçı başını kaldırarak ağır ağır konuşarak, "başkanım" dedi. "Biz gerçek sanatçılarız. Rasgele heykeller yapmayız, yapamayız. Biz şehrimiz için gerçek sanat eserleri üretmek istiyoruz."
Başkan gülümseyerek "üstadım" dedi. "Ben senin ne kadar kıymetli ve güzel eserler yaptığının farkındayım. Getirdiğin eserlerde de bu zaten kendini gösteriyor. Şu su içen kız heykeline bak, eşi bulunmaz bir eser ve ben de bunu takdir ediyorum, ancak ne yazık ki, burada bu kadar sanat değeri olan güzel eserler gitmez. Şehrimiz için buradaki halkın seviyesine göre heykeller yapın. Buradaki halk o kadar güzel ve sanat değeri olan eserlerden anlamaz. Onların beğenilerine hitap edecek şeyler yapın."
Daha sonra belediye başkanının isteği üzerine sanatçılar fatura kesip sekreterine bıraktıktan sonra belediyeden ayrıldılar.
Başkan şehri temsil eden güzel bir üzüm salkımı heykeli istemişti. Genç heykeltıraş iki gece doğru dürüst yatmadan çalışarak çok güzel bir üzüm salkımı maketi yaptı. İşe başlamaları söylendiği anda onu heykel haline getirecekti.
Belediyenin kendileriyle iletişim kurması yönündeki beklentileri boşa çıktı. Daha sonra da belediyeden konu ile ilgili hiçbir haber alamadılar.
Olgun yaştaki usta sanatçı daha sonra konuyu düşündüğünde anlayışın ne kadar sığ olduğunu fark edip şaşkınlık duydu.
Olgun yaştaki usta sanatçı daha sonra konuyu uzun uzun düşündü. Gerçekte belediye başkanına söylemesi gerekirken söylemediği ama aklına geldiğinde de kendisini şaşırtan şeyler vardı. Ona göre heykeller şehirlerin çok önemli sembolleri ve o şehirlerin entelektüel düzeylerinin işaretleriydi. Sanat değeri yüksek olan heykellerin onları anlamayacak durumdaki halka hitap etmeleri gerekmezdi. O eserler şehri tanıtan çok özel ve anlamlı işaretler olarak o şehri ziyarete gelen aydın insanlar tarafından görüldüğünde değerleri takdir edilirdi. O heykeller şehirlerle bütünleşir şehirlerin değerini artırırdı. O heykeller belki de şehrin turizmine katkı sağlayan önemli yapı taşları haline gelirdi. Başkan bütün bunları akıl edememişti.
Zaman içerisinde yolu o şehre düşen yabancı bir entelektüel bu heykelleri fark ettiğinde mutlaka gündemine alacak sanat bilinci olan aydın çevresiyle paylaşacak, şehir yöneticilerinin şehirlerine gerçekten değer verdiklerini, önemsediklerini düşünerek onları da takdir edecekti.
Rasgele, sanat değeri olmayan bir heykel hem sanatçısı, hem bulunduğu şehir hem de onu yaptıran hakkında olumsuz düşünceler uyandırırdı.
Şehrin heykelleri ve diğer sanat eserleri şehrin elbisesi gibidir. Şehri güzel gösteren de, çirkin gösteren de onlardır.
Sanatçı bugün bile aynı şeyleri düşünmeye devam etmektedir.
*
Yukarıdaki öyküyü Büyükşehir olma süreçlerini yaşayan güzel şehrimiz Van'ın yeniden elden geçirildiği bu dönemde anlatmamın nedenini umarım okuyucularım anlamıştır.
Şehirlerin sembolü durumundaki heykellerin ve sanat yapılarının gerçek ustalar tarafından bedeli ödenerek ve hakkı verilerek, kaliteli malzeme ile özenle yapılması, sık sık değiştirilmemesi büyük önem taşımaktadır. Onlar tıpkı Paris'teki Eyfel Kulesi, Londra'daki Big Ben, İstanbul'daki Dikilitaş, Çemberlitaş, Kızkulesi gibi uzun zamanlar boyunca o şehirleri ifade edecek, güzelleştirecek şeyler olmalıdırlar.
12.04.2013
10:24
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz