İsmail Güneş'in 155 İmdat ve 112 Acil'le yaptığı yaklaşık 21 dakikalık görüşmeye rağmen yer tespiti yapılamaması Güneş ailesini derinden üzüyor. Güneş'in oğlu Tuluğhan Güneş, kazadan yıllar sonra ortaya çıkan ses kaydının ardından sosyal paylaşım sitesindeki hesabından paylaşımda bulundu.Yaşadıkları üzüntüyü anlatmaya çalışan 10 yaşındaki Tuluğhan, Eyüp Cüce'nin yazdığı 'İsmail Güneş'e Ağıt' adlı şiiri paylaşırken, bu şiirden bir kesitle hükümete de göndermede bulundu. Güneş, 'İsmail Güneş'in hesabını bu hükümet, bu devlet nasıl verecek?' diye sordu.TARİHE DÜŞÜLEN NOTGüneş, bir paylaşımında ise helikopter kazasında babasının yaşadıklarını ve Adana Adli Tıp Grup Başkanlığı'nın kazayla ilgili görüş yazısına yer verdi. 'Tarihe Düşülen Not:3' başlığıyla yer alan yazıda şu ifadeler yer alıyor: "Kazadan 4 -6 saat sonra öldüğü belirtilen İsmail Güneş'in kesilen (17.22'deki) telefon görüşmesi. Helikopterin kırıma uğratıldığı saat 15.03. Yani telefon kesildikten sonra yaklaşık 2 -3 saat daha hayatta kalmış. Olay yerinden aldığı koltukla 500-600 metre kaymış şeklinde haber yapılmıştı. Bu olayın da düzmece olduğu, koltuk parçasının cesedin yanına sonradan getirildiği anlaşılmıştı. 27.04.2009 tarihli Adana Adli Tıp Grup Başkanlığı'nın görüş yazısı şöyledir: Ölümün travma anından sonraki 4 -6 saat içinde meydana geldiği, donarak öldüğü kararı verilen İsmail Güneş'te bile ölümüne müessir olmamakla birlikte sol bacaktaki çift kemikte, çenede ve kaburgada kırık olduğu kayıtlıdır. Sağ alt çene kısmı 2 ve 3. dişler arasında çene kemiğinde (mandibula) ayrıklı kırık ve bu alandaki mukozada kanamalı yırtık (laserasyon) ile saçlı deri altında sağ frontal bölge lateralinde (baş üst sağ kısım) 1 cm çaplı ekimoz olduğu, dört adet kaburga, sol tibia-fibula kapalı kırığı saptandığı, perikard boşluğunda 5 cc kan, sol ventrikül ön yüzde 2x1 cm kontüzyon (histopatolojik olarak perikarttan başlayıp miyokardiallifler arasına uzanan taze kanama alanları şeklinde izlenen), böbreküstü bezleri (sürrenal gland) incelemesinde histopatolojik olarak çevre adipöz doku içerisine de ilerleyen yaygın parankim içi taze kanama alanları, ayrıca olay tarihinden yaklaşık 14-15 ay sonra yapılan toksikolojik incelemede yüzde 27 kan karboksihemoglobin seviyesi olduğu anlaşılan bir kişinin hipoterminin (soğuk travması) tek başına etkisi ile ölmediği kanaati hasıl olmuştur."ŞÜPHELER DAHA DA ARTTIGazeteci İsmail Güneş'in bulunduğu gün yapılan otopsi sonuç raporunda sadece bacağının ve kaburgasının değil, çenesinin de kırık olduğu ortaya çıkmıştı. Gazeteci Güneş'in olaydan 2,5 yıl sonra ortaya çıkan otopsi raporunda çenesinin kırık olması 'Acaba 112 ile telefon görüşmelerinden sonra mı çenesi kırıldı?' sorusunu akla getirmişti. İsmail Güneş, bacağında iki kemik, 4 kaburga kemiği ve alt çenesi kırık olduğu halde enkazın 600 metre aşağısında bulunmuştu. Ayrıca İsmail Güneş'in bu telefon konuşmaları helikopterin içinde yaptığı da kesinleşmişti. Çünkü Güneş'in cesedinin bulunduğu yerde telefonun çekmediği tespit edilmişti. Kazanın ardından yaşanan bu olaylar en çok Güneş ailesini etkiliyor. Küçük yaşta babasını kaybederek derin bir üzüntü yaşayan Tuluğhan Güneş'in paylaştığı ve kazayı adeta satır satır anlattığı o şiir şöyle: "Ben İsmail Güneş. Muhabir. Haber toplar, haber dağıtırım. Yurdun dört bir yanından. İşim gücüm bellidir. Son işim, Maraş'tan Yozgat'a geçmekti, hava yolundan.Oy Maraş, zalım Maraş..! Bir bak ki dağ başında, perişan halım Maraş.Havada yakalandık pusa. Biz mi aşağı düştük? Bizi mi çektiler aşağıdan? Ne Muhsin başkan vardı, ne diğerleri, Ne de pilot ağabey. Neredesiniz? Heeey..! diye isimlerini bir bir, çağıra çağıra öldüm.Ölenlerin ceketlerini giydim.Sürüklendim karların üstünde. Ağır aksak. Cep telefonumu buldum, kapalı. Tabi uçarken açmak yasak. İmdat dedim. Buradayız dedim. Saatler sonra geldiler. Tepemizden uçup uçup gittiler. Umudumu çalıp, geçip gittiler. Ölüm attılar havadan. Adeta kaçıp gittiler. Ben kar suyunu, ağaç yapraklarını çiğneye çiğneye, Yalaya yalaya, soğura soğura öldüm.Ben İsmail Güneş. Muhabir. Kış sonu, bahar başıydı. Düştüğümüz yer bir dağ başıydı. Soyadım Güneş'ti ama güneşi göremeden. Bağıra bağıra öldüm.Ölümün kucağından alınamadık. Fok kadar değerimiz olmadı. Teknolojinin zirvesinde, Maraş'ın dağında uydu çağında, bulunamadık.Ben İsmail Güneş. Muhabir. Babam kurban adamadı beni. Koç getirmedi Cebrail. Tipiyle, karla, buz kesen soğukla, ölüm getirdi Azrail.Oy Maraş, zalım Maraş..! Fırtınadan tipiden, kayboldu yolum Maraş... Kırık ayak yürür mü? Bu nasıl zulüm Maraş?Ben İsmail Güneş. Muhabir. Nasıl bir günde doğmuşum bilmem ama, Sütçü İmam'ın Maraş'ında, bir dağın başında, Bağıra bağıra öldüm.Oy anam oy..! Niye kimse bizi duymaz? Güneş niye doğmaz? Niye Maraş'ın kahramanlığı, bizim üstümüze yürür? Bilirim meydanlar şimdi, gümbür gümbürdür. Her derdine çare bulunur (!) memleketin... Oy Maraş...! Bize neler ettin? Niye bizi kimseler bulmaz? Maraş'ın dağında, dağının başında, Kırık ayağımdan sızan kanları, Gökten damlayan karlar ile yoğura yoğura öldüm.Ben ki memleketin meydanlarında, Pervasızca, hayasızca... Palavralar sıkılırken, vaad dağıtılırken, Umut dağıtılırken, tatlı hayat dağıtılırken, Ve ben imdat derken, kendi ölüm türkümü, Çığıra çığıra öldüm, Yerden buz, gökten kar, Arasında güneşe hasret Güneş var. Ben koçu gelemeyen İsmail... Kırılan yüreğimdir benim, ayağım değil. Zaten ömür dediğin, Veysel'in dediğince, uzun ince bir yol değil midir?Oy Maraş, zalım Maraş... Kırıldı dalım Maraş... Yandığım ölüm değil... Nihayet kulum Maraş... Diri diri can verdim.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz