Yeni Şafak nâm ceride...
Moskova’dan döneli beri takip etmiyordum. Şöyle böyle derken dört yıla yakın bir süre geçmiş!..
Hatemi Hoca gûşe-i küncüne rücû ettikde, bende-i hakir de tekrardan seyrek de olsa bu cerideye nazar kılar oldu...
28 Şubat döneminde her ne kadar yurt dışında idiysem de, uzaktan veya sonradan nazar kıldığım, kıraat ve hatta takip ettiğimden bilirim, bildiririm ki bu ceride, o dönemde demokrasinin kalesi vazifesini ifa etmiştir. Üstüne gelen her türlü cefâ ve belâya rağmen, kapı önüne konulan gazetecilere yer açmış, onların seslerinin hepten kısılmasına fırsat vermemiştir.
Gerek o sıkıntılı günlerde, gerekse de yakın zamana kadar; mahut davranışı nedeniyle demokrasiye hizmet ettiği tescil edilmiş ve ülke çapındaki geniş bir demokrat kesimin de takdirini toplamıştır...
Gelin görün ki zaman...
Bazen tarihe yön veriyor.
Bazen kavramları yer ile yeksan ediyor.
Bazen de kendini inkâr ediyor.
Hâl böyle olunca da...
Yalvarma modunda “Allah âşkına biraz susun!” diyen Ali Akel’i...
Emir ve komuta zinciri altında ve emir moduyla bir çırpıda kapının önüne koyuveriyor...
“Yalakalık tavan yaptı” desek çok ağır olur...
Hani...
Âsiyâb-ı devran son on yılda çok döndü ya!..
Demek ki, çok fazla dönmekten dişli sıyırmış, yalama olmuş!..
***
Tasma...
Dedi diye ne kızıyorsun adama?!
Taktıran da sensin, takan da sen!
Dünkü tasmalılar “cıyak cıyak” bağırıyor!
Bugünkülerinki biraz daha “yağlı ballı tasma” olmalı ki; tısss yok!
Susturan da sensin, susan da sen!..
***
Teklifsiz tetikçiler
Diye tanımlamıştım ama...
Bakıyorum ki aynı zamanda “taklitçi tetikçiler” bunlar...
Mahut...
Mezkûr...
Tesmiye...
Muarız...
Mefkure...
Mevkute...
Masuniyet...
Belki ilaveten birkaç tane daha Osmanlıca kelime kullanıyorlar. Cümlelerin sosu, makalenin süsüdür bunlar veya bunlara benzer çoğunlukla da lumpen okurun anlamadığı ama telaffuzu kulağa hoş gelen kelimeler.
Biraz daha câhil olanı, biraz daha ârif olanını taklit ediyor. Tıpkı tetikçilikte yaptıkları gibi...
Bende-i hakirin bu “teklifsiz taklitçi tetikçiler”e sos ve süs bahsinde bir katkısı olması babında, başka Osmanlıca bazı kelimeleri aşağıya rastgele sıralıyorum efendim. İsterlerse tepe tepe kullansınlar...
Mübhem, mülhem, müşteki, mücerred, münekkid, mübtezel, merdâne...
Cahûf, dîl-hûn, dîl-şiken, dîl-gam, hodgâm, nîk-bin, bedbin...
Kurulduğun gûşende her naneyi yedin!
Şek, şekva, şüreka, şümûl...
Goççum benim, kimi görsen yumul!
Hulâsa...
Diyaf, ahfaz, hendek...
Gülme öyle gevrek gevrek!
Bi-şek...
Derkettiysen gayrı dercedersin eşek!..
***
Sezar’ın hançeri kürtaja...
Sezeryan dedim...
Sezaryan dedim...
Sezaryen imiş meğer...
Câhil ve saf köy çocuğu, doğrusunu bulduğuna şükret!
Aslında dün, çok değer verdiğim bir dost ikna etti fakiri ama gene de baştaki takıntımı yazmaktan imtina etmeyeceğim...
Kürtaja bir sözüm yok, zira bütün dünyada tartışılan bir husustur. Bizim ülkemizde de tartışılması çok doğaldır.
İş “sezaryene” gelince...
Özel hastaneler, sırf çok para almak için her hamile kadını sezaryen ile doğuma mecbur ediyormuş!
Derhâl gereken önlem alınmalıdır falan filan... İşin tekniğini bilenler, oturur uygun bir yasayla bu aç gözlü cambazların önün keserler...
Onun dışında...
Sadece kişinin kendisinin veya aile bireylerinin vereceği bir kararı, devlet erkiyle dizayn etmeye kalkmak; şişirilmiş egonun geldiği son kertedir...
Demokratik yolla iktidara gelenlerin zamanla tek adamlığa ve de zalim bir diktatöre dönüşmesinin en başlıca sebebi, etrafındaki yalaka takımının bilâfâsıla yağdırdıkları övgülerle şişirdikleri egosudur...
Son zamanlarda çok bâriz görülen sinyal, tam da o şişirilmiş egonun verdiği sinyaldir!..
cahitkilic54@mynet.com
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz