YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Bağış: "kadın Haklarına Önem Verdik"

Avrupa Birliği Bakanlığı ve Avrupa Komisyonu TAIEX birimi tarafından ortaklaşa düzenlenen “Aile İçi Şiddet ve...

Avrupa Birliği Bakanlığı ve Avrupa Komisyonu TAIEX birimi tarafından ortaklaşa düzenlenen “Aile İçi Şiddet ve Kadına Yönelik Şiddet” konulu seminer Trabzon Novotel'de yapıldı.Seminere AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Trabzon Valisi Abdil Celil Öz, Trabzon İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Turgay Aras, Avrupa Birliği Müşteşarları, Diyanet ve Askeriyeden temsilciler katıldı.Açılış konuşmasını yapan Trabzon Valisi Abdil Celil Öz, seminerde kadına yönelik şiddet hakkındaki mevzuatı konuşacaklarını söyledi. Kamu kurumlarının rolü ve bu alanda yapılan ve yapılması gereken çalışmaları değerlendireceklerini belirten Öz, şöyle konuştu: "STK’ların bu süreçteki rolünü değerlendireceğiz ve bu alandaki iyi uygulamaların değerlendirilmesi ile bundan sonraki çalışmalara ışık tutacağız. Yakın geçmişte mevzuat kurumsal yapılanma ve zihniyet dönüşümü alanlarında belli mesafe alındı. 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi kanunu hazırlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu mevzuat ile hem mülki makamlara hem de kolluk birimlerimize açık ve net görevler verilmiş ve önleyici tedbirlerle bu mevzuat getirilmiştir.”Açılış konuşmalarının ardından kürsüye çıkan AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış,şunları söyledi: "Böylesine önemli bir konuda Türkiye’nin sadece AB yolunda değil kendi standartlarını yükseltmesi vatandaşının daha aydınlık yarınlarda yaşayabilmesi için atması gereken adımlardan biri olan Kadına Karşı şiddetin irdelendiği bu toplantıda bulunmaktan Trabzon’da bulunmaktan ve Başbakanımızın selamlarını getirmiş olmaktan onur duyarım." Sözlerine tüm Trabzonluları tüm Türkiye’nin gerçekten gururu olan Trabzonspor’u Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde elde etmiş olduğu başarıdan dolayı tebrik ederek başlamak istediğini anlatan Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çok anlamlıydı. Şu anda bizim Avrupa Birliği müzakere sürecimizde biliyorsunuz 17 fasıl siyasi engellerle açılmıyor.

Bu 17 engelli fasılın 14’ü Kıbrıs Rum Kesimi yüzünden açılmıyor. Ümit ediyorum dün akşam Trabzonspor’un ortaya koyduğu müthiş futbol performans, Kıbrıs Rum Kesimi’ni içine düştüğü hatalı duruştan vazgeçirmek için de bir hatırlatıcı bir rol oynar.”Bugünkü konunun "Kadına Karşı Şiddet" olduğunu anlatan Bağış, sözlerine şöyle devam etti: “Bunun ne kadar önemli olduğunu anlamak için bugün Türkiye’nin ulusal gazetelerini alıp sadece manşetlere bakmak yeterli. Daha dün ülkemizin güzide bir ili Mardin’de açılan bir ateş sonucu iki kadın ve 5 çocuk hayatını yitirdi. Hâla Türkiye’de bütün bu çaba ve uğraşılarımıza rağmen kan davası gibi, husumet gibi kadına karşı şiddet gibi konular maalesef üzerine her geçen gün daha da önemle eğilmemiz gereken hassasiyetler olduğunu bugünkü manşetler zaten adeta haykırıyor. Bugünkü toplantının burada yapılması gerek Bakanlığımızın, gerek Adalet bakanlığının, gerek içişleri bakanlığımızın, gerek diyanet işleri bakanlığımızın gerek jandarma komutanlığımızın bütün ilgili kurumlarımızın önem vererek katılması zaten bizim tedavinin ilk şartı olan teşhis konusunda ne kadar azimli ve kararlı olduğumuzu ortaya koymaktadır. Belki biz Türkiye’nin geç kaldığı bir konuda var gücümüzle iyileştirme çabalarına yönelmek durumunda olduğumuzun bir göstergesidir."Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı Avrupa Komisyonu’nun ortaklaşa düzenlediği seminerleri düzenlemeyi çok önemsediklerini anlatan Bağış, şöyle konuştu: "Çünkü, atılan her sessiz çığlık aslında bizim onlara uzanan elimizi beklemektedir. Kadına yönelik şiddet ailesel bir sorun değildir. Ülkesel hatta uluslararası bir sorundur. Bu konu Türkiye'ye has bir konu da değildir.

Dünyanın her yerinde. Üyesi olmaya çalıştığımız AB üyesi ülkelerde de dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde de bu sorun vardır. Bu sorunun çözümü için de topyekun bir kararlılık ve işbirliği son derece önemlidir."Türkiye’nin en doğusundan en batısına kocaman bir aile olduğumuzu belirten Bağış, şunları söyledi: "Ve aile olarak da bu huzuru tesis etmek için bu konuda bizim ulusal bir çaba ortaya koymamız gerekmektedir. Daha önce bu toplantıları Gaziantep’te, İzmir ve Antalya’da düzenledik. Şimdi de Karadeniz Bölgemizin incisi Trabzon’da düzenliyoruz.

İnşallah başka illerimizde de benzer toplantılarla bu konudaki duyarlılığı gündeme taşımak ve bu sorunu çökmek için bütün kurumlarımızın bütün bireylerin emek sarf edebileceği katkıda bulunabileceği bir ortam yaratmak arzusundayız”Özellikle bizim tarihimizdeki en önemli padişahlarımızdan biri olan Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun’un huzurunda bu konuyu tartışmanın gerçekten çok önemli olduğunu anlatan Bağış, konuşmasını şöyle sürdürdü:”Osmanlı’dan bahsedip Trabzon’un Osmanlı’ya ve bizim medeniyetimize olan katkısından bahsetmemek mümkün olmaz. Dünya hukuk literatürüne geçen kanun yapıcıların başlıcalarından bir tanesi ve dünyanın bir çok farklı ülkesini yasama meclisinde hâla anılan hatta heykeli bulunan Kanuni Sultan Süleyman Trabzon’da doğmuştur. Dünyaya adalet dağıtmış bizim tarihimizde de ilk defa kuralları ve adaleti önemsemiş bir padişah. Fatih Sultan Mehmet’in de çok önemsediği bir yerdir. Çünkü İstanbul’dan sonra en büyük gururu Trabzon’u fethetmek olmuştur. Yavuz Sultan Selim burada şehzadelik yapmıştır annesi bu topraklarda yatmaktadır."Trabzon'un gerçekten adalet konusunda bizim tarihimizde de çok farklı bir yere sahip olduğunu anlatan Bağış, şunları söyledi: "İnşallah padişahları padişah yapan bu şehir yaratılmışların en mübareği olan cenneti ayaklarının altında aradığımız kadınlarımızı baş tacı yapan bir şehir olarak da gerçekten farklı bir konumdadır. Biz bu yüzden bu sorunun en büyük tedavisinin hoşgörüde, sevgide karşılıklı saygıda olduğuna inanıyoruz. Hoşgörü ve sevgiyle kalkan bir elin şiddetle inmesi mümkün değildir. Bu yüzden biz bu sevgiyi Trabzon’dan başlatıyoruz. Bu ülkeyi kuran da yaşatacak olan da kadınlarımızın bitmek bilmeyen mücadeleci ruhu bu sorunu aşmak ve bu mücadelede başarılı olmak için çok anlamlı olacaktır.

"UNUTMAMAMIZ GEREKEN BİR HASSASİYETİMİZ VAR"

Biz bu topraklara, yurdumuza Anadolu diyoruz" diyen Bağış, bu topraklarda anaların, kadınların her zaman çok farklı bir yeri olduğunu söyledi.Tarih boyunca bizi hatunlarıyla birlikte yöneten hakanların, analarına eşlerine kızlarına çok büyük paye veren sultanların ve cumhuriyetimizin ilanıyla birlikte bir çok batı ülkesinden evvel kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren Mustafa Kemal Atatürk gibi bir vizyoner bir liderin bize öğrettiklerini hiçbir zaman akıldan çıkarmamamız gerektiğini anlatan Bağış, şu ifadeleri kullandı: "Nasıl geçmişte kadınlarımızla omuz omuza bu ülkeyi kurduysak bundan sonra da Türkiye'nin o hedef koyduğumuz dünyanın en güçlü on ülkesinden biri olma yolunda yine kadın erkek birlikte çalışarak bunu gerçekleştirebiliriz. Kadınlara kıymet vermeyen toplumlar kadına hak ettiği değeri vermeyip toplumdan soyutlayan toplumlar adeta futbol sahasına karşıdaki rakibin yarısı kadar çıkmış takımlar gibidir. Biz sosyal hayatta kamuda özel sektörde medyada akademik çalışmalarda eğer kadınlarımızın da erkekler kadar bu toplumda söz sahibi olmasını sağlayamazsak o zaman karşımızda 11 futbolcuyla oynayan bir takıma 6 oyuncuyla oynayan bir takım görüntüsü veririz ve mağlubiyet kaçınılmaz olur. Bu yüzden bizim bu konuda kadını ile erkeği ile hep birlikte çalışmamız ve sorunları aşmamız gerekir."Sepetindeki mısır ekmeği ve bir tas ayranı ile çalışmaya giderken dahi evini işini ve aşını dahi düşünen annelerimizden hepimizin öğrenecek çok şeyi olduğunu anlatan Bağış, "Bu yüzden bu kadar önemsediğimiz cenneti de ayaklarının altında aradığımız kadınlarımıza el kaldırmanın hiçbir şekilde erkeklik olmadığını sadece ve sadece ürkeklik olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Bunun bizim değerlerimizde bizim kültürümüzde yeri yoktur. Çünkü güçlü olan bileğini değil yüreğini kullanır. Bizim kültürümüzde kadının çok farklı bir yeri vardır. Biz Ertuğrul Gazi kadar annesi Halime Anayı biliriz, Osman Gazi kadar eşi Bala Hatunu, Orhan Gazi kadar eşi Nilüfer Hatunu biliriz. Bizim tarihimizde Erzurumlu Nene Hatun, Kastamonulu Halime Çavuş gibi kahramanlıklarıyla isimlerini altın harflerle tarihimize yazdırmış analarımız vardır. Bizim toplumumuzda ve kültürümüzde kadına yönelik şiddet kendi iç dünyamızda zuhur eden bir hadise değildir bu maalesef ithal edilmiş bir hastalıktır ve bu hastalıklı ruh halinin tedavisi şarttır."Modern anlamda kadın hakları henüz dünkü mesele iken geçmişte bu topraklarda kadın hem kadınlık hem de annelik kimliği ile baş tacı edildiğini anlatan Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün o ruhu yeniden canlandırmak AB sürecinde bizlere düşmüştür. Osmanlı’da kadın sadece anne kimliğini taşımakla yetinmemiş geleceği belirleme konusunda son derece etkin görev ve sorumluluklar üstlenmiş saygı görmüştür. Kadınlar için aksini düşünenleri en azından mensup bulunduğumuz ve mensubu olmaktan onur duyduğumuz inancımız açısından da gerçekten eleştirmek en doğal hakkımız. Biz annelerimizden bahsederken onlara ‘öf bile demeyin’ diyen emreden bir kültürün mensuplarıyız.

"BİZ KADINLARLA İLGİLİ FARKLI SURELER İHTİVA EDEN BİR KİTABA İNANAN İNSANLARIZ"

Biz kadınlarla ilgili farklı sureler ihtiva eden bir kitaba inanan insanlarız" diyen Bağış, bu konuda Peygamberimizin Veda hutbesinde çok açık net bir şekilde bize yol gösterdiğini söyledi. ‘Ey insanlar kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim, sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır’ diyen bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu anlatan Bağış, "İşte bu açıdan yaklaşıldığında bizim attığımız bazı adımları atmamız zaten inancımızın kültürümüzün medeniyetimizin gereğidir."Ancak, 2010’dan itibaren artık kadın haklarının aynı zamanda Anayasal güvence altında olduğunu belirten Bağış, şöyle konuştu: "Çünkü, 2010’da yapılan anayasa değişikliği ile kadın-erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesiyle kadına yönelik pozitif ayrımcılık uygulamaları artık anayasal bir dayanağa kavuşmuştur.

Artık bayanlar önden buyursun denmesine lüzum yok, çünkü bayanların her anlamda önden gitmesinin teminatı Anayasamızdır.”Gerçekten Türkiye’de gerek anayasal gerek kanunlarımızda çok önemli değişiklikleri hep birlikte gerçekleştirdiklerini anlatan Bağış, sözlerine şöyle devam etti: "Ama bu işler sadece kanun yapmakla olmaz, bu işin zihniyet kısmı toplumun kanıksaması ve işin hassasiyetini anlaması her şey den daha önemlidir. Bu yüzden de hepimize görev düşüyor. Bu kanunların gerçek ruhunu anlamak ve onu topluma anlatmak gün geliyor camideki imamızın gün geliyor karakoldaki jandarmamızın veya polisimizin, gün geliyor valimizin, savcımızın, hakimimizin, yoldan geçen komşunun bazen de evdeki çocuğun mesuliyeti oluyor. Hepimizin burada sorumlulukları var.

Biz bu süreçte gerçekten, ‘İnsanı yücelt ki devlet yücelsin’ diyen bir ecdadın torunları olarak insanı yüceltirken ve insanımızın yarısını teşkil eden kadınlarımızı göz ardı etmeye sahip olmadığımızı hatırlamak ve hatırlatmak durumundayız. İşte bu yüzden böylesine önemli bir toplantıya katılmaktan çok onur duyuyorum.

"GERÇEKTEN AB’YE GİRMEK YA DA GİRMEMEK BELKİ ÇOK ÖNEMLİ DEĞİL"

AB Parlamentosunda çok değerli bir milletvekili olduğunu anlatan Bağış, " Emine Bozkurt, gerçekten başarı örneklerinden birisi. Onun sıkça söylediği bir söz var, 'AB’ye Damsız girilmez.’ Gerçekten AB’ye girmek ya da girmemek belki çok önemli değil ancak AB standartlarını yakalamak çok çok önemli. Ben de belki Türkiye olarak vatandaşlarımızın girip girmeme ile ilgili kararı verecekleri referandumda farklı bir sonuç çıkabileceğini öngörüyorum."AB standartlarını yakalamayı her zaman çok önemsediklerini belirten Bağış, şunları söyledi: "Almanya’daki otoban standartlarının Trabzon’da olmaması için hiçbir sebep yok. İşte Karadeniz Sahil Yolu belki de çılgın bir projeydi, yıllarca atıl kalmıştı hükümetimiz döneminde tamamlandı. Biz Türkiye’nin 81 vilayetinde Avrupa’daki standartlardaki otoyollara kavuşabilmesini arzu ediyoruz. İngiltere’deki eğitim standartlarının Türkiye’deki 16 milyon tarafından yaşanabilmesini istiyoruz, Fransa’daki gıda hijyen standartları, İsveç’teki insan hakları ifade özgürlüğü standartları, İtalya’daki moda ve marka standartları bizim vatandaşlarımız tarafından da yaşanabilmesi için bizim süreci önemsememiz lazım. Ve bizim o sürece yönelik reformlarımızı kararlılıkla, azimle kadınıyla erkeğiyle birlikte, askeri, siviliyle, doğulusu batılısıyla, Şırnaklısıyla Trabzonlusuyla, alevisiyle sünnisiyle, müslümanıyla müslüman olmayanıyla, sağcısıyla solcusuyla, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, Fenerbahçelisiyle, hiçbir ayrım yapmadan bu reformları birlikte gerçekleştirmek zorundayız. Sürecin kendisi inanın bana sonucundan çok daha önemli. İşte bu süreçte birlikte olabilmemiz için de bu konularda hep beraber çalışmamız lazım. Bunu yaparken de bütün gönülleri kazanmamız lazım. Yunus Emre’nin dediği gibi, ‘Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme, bir gönül yapamazsan viran eyleme’ dememiz lazım. Çok şükür Türkiye bir zihniyet dönüşümünü sağlıyor. Türkiye’de çok ama çok şey değişiyor ve değişmeye devam ediyor. Çünkü biz vatandaşlarımızın daha ileri standartlarda yaşaması gerekiyor. Düşünebiliyor musunuz bu ülkede bir cumhurbaşkanı 20 yıl evvel çıktı dedi ki, ‘Benim annem Kürt’tür. Aynı cumhurbaşkanı bir başka mülakatında, ‘Benim teyzem Türkçe dahi bilmez’ dedi. Ama bu cumhurbaşkanı ‘Ben Kürt’üm’ demeye çekindi."

88 YIL ARADAN SONRA SÜMELA’DA ORTADOKS VATANDAŞLARIMIZ GELİP DUA EDEBİLDİ

Bağış, bırakın sıradan insanları, cumhurbaşkanlarının bile etnik kökenini dile getirmeye korktukları bir Türkiye’den bugün devletin televizyonunun 24 saat farklı dil ve lehçelerde yayın yapabildiği, mahkeme salonlarında mahkumların istedikleri dilde kendilerini savunabildikleri, siyasilerin istedikleri dilde seçim kampanyası yapabildikleri, mahkumların ziyaret eden anneleriyle ana dillerinde konuşabildiklerini söyledi.TOKİ’nin Romen vatandaşlar için konut yaptığını anlatan Bağış sözlerine şöyle devam etti: "88 yıl aradan sonra Sümela’da Ortadoks vatandaşlarımızın gelip dua edebildiği, Akdamar’da 112 yıl aradan sonra Ermeni vatandaşlarımızın amin diyebildiği, ama devletin de kendini üniversite kapısında kıyafet bekçisi zannetmekten kurtulduğu bir dönemden katsayı gibi insanlık dışı uygulamanın tedavülden kalktığı bir dönemi yaşıyoruz. Ama yaptıklarımızla hiçbir şekilde tatmin olamayız. Çünkü bizim vatandaşımızın dünyanın en gelişmiş, en çağdaş en modern ülkesinin vatandaşları kadar demokratik hakka kavuşmalıdır. İşte bu yüzden bizim yasa ve uygulamalarımızla zihniyetimizde aksaklıklar varsa bunları tespit edip gidermek hepimizin boynumuzun borcu.

Bu yüzden sayın Başbakanımızın kısa bir süre içerisinde açıklayacağı Demokratikleşme Paketini ben çok önemsiyorum. Belki bu eksikliklerin ve aksaklıkların bir kısmının giderilmesi açısından çok çok önemli olacaktır. Ve ümit ediyorum ki çok daha fazla sayıda insanımızın kendini bu ülkenin eşit vatandaşı hissetmesini ve bu ülkenin ortak paydalarına bağlı bireyleri olarak hissedebilmelerini sağlayacak. Yaptıklarımız çok ama çok önemli çalışmalar. Bugün ve yarın burada bunları sizler detaylı bir şekilde değerlendireceksiniz. Ama yaptıklarımızla yetinmeyeceğiz. Evet biz 1930’da belediye meclislerine 33’te muhtarlığa 34’te milletvekilliğine kadınlarımıza seçme ve seçme hakkını tanıdık. Ama aynı yetkiler Fransa’da 1944 yılında İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952’de, İsviçre’de ise 1971’de kadınlara verildi. Bu bizim öncü ruhumuzun en güzel göstergesidir. Ve cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal’in söylediği gibi, ‘Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın’ işte bu anlayışla bizim hep birlikte çalışmamız lazım. Ve hep birlikte kadına şiddete hayır dememiz lazım. Çünkü cennet onların ayaklarının altındadır."

En Çok Aranan Haberler