Saadet Partisi Elazığ Merkez ilçe Başkanı Mustafa KODAT burada yaptığı konuşmada gündeme dair açıklamalar yaptı;
Kodat burada yaptığı konuşmada şunları söyledi; Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleştirilen menfur saldırıyı lanetliyoruz. Saldırıda hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına ve tüm ülkemize baş sağlığı diliyorum. Yaralılara acil şifalar diliyorum. Saldırının zamanlaması ve yeri çok manidardır. Bu menfur saldırı ısrarla gündeme getirdiğimiz endişelerimizi, bir kez daha haklı çıkarmıştır. Maalesef, son dönemde özellikle dış politikada ortaya konan yaklaşım, Türkiye’yi gereksiz düşmanlıkların ve terörist saldırıların hedefi haline getirmiştir. Son saldırının Suriye’ye, ABD öncülüğünde bir müdahalenin tartışıldığı bir döneme denk gelmesi düşündürücüdür. Korkumuz ve endişemiz o dur ki; birileri Türkiye’yi iyice Suriye bataklığına sokmak istemektedirler. Bu alçakça olay bir an evvel aydınlatılmalı ve olayın ardındaki karanlık güçler cesurca deşifre edilmelidir.
Irak’a demokrasi götürmek ve Irak’ı sözde kimyasal silahlardan arındırma bahanesiyle, ve hükümetimizin desteğiyle Irak’a giren ABD, orada yaptığı katliamlar, orada namusu kirletilen yüz binlerce Müslüman kadınlar, orada yetim kalan milyonlarca çocuk, milyonlarca dul kadın, yapılan alçakça zulümler, işkenceler, hükümetimizi tatmin etmemiş olacak ki, şimdide bu katilleri Suriye’ye davet ediyor. Sn Başbakan, ABD Askerlerine dua etmeyi özlemiş olacak ki, şimdide Suriye’ye davet ediyor. Bu katiller Suriye’de aynı katliamı yapsınlar ve ABD nin kadın erkek genç askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için tekrar dua edebilsin.
Sn Başbakan ABD ye yapacağı ziyaret öncesi, ABD Televizyonlarından NBC ye verdiği demeçte, ABD’yi, Suriye konusunda daha güçlü bir tavır almaya çağırıyor. Ayrıca, ABD öncülüğünde bir kara harekâtını ve uçuşa yasak bölge uygulamasını desteklediğini söylüyor. Ayrıca bu kara harekâtına Türkiye’ninde girebileceğini ifade ediyor.
Büyük Orta Doğu projesi uygulayıcıları, Saddam zalim denilerek Irak’ta milyonlarca Müslüman’ın katledilmesine sebep olundu. Bu gün yine aynı senaryo oynanıyor. Zalim Esed bahane edilerek, Suriye’ye girilecek ve orada milyonlarca Müslüman kardeşimiz katil edilecek ve orada her türlü zulüm ve vahşet yaşanacaktır. Bunun Türkiye eliyle yapılması, Türkiye’nin böyle bir davette bulunması kabul edilir bir bir şey değildir. Türkiye Suriye konusunda üzerine düşeni ciddi manada yapabilseydi, Suriye ye düşmanca değil bir ağabey konumunda yaklaşmış olsaydı bu gün yaşananlar olmayacaktı. Ancak maalesef Türkiye kendi iradesi ile değil, Haçlıların direktifleriyle hareket ettiği için, bu gün Suriye’de yaşananlara bir yerde sebep olundu. Türkiye’nin Suriye’ye girmesi demek Türkiye’nin bölünmesi demektir. Hükümettin bir an evvel BOP uygulayıcılarının direktiflerini bırakıp Mısır İran gibi Müslüman ülkeler ile çözüm arayışına girmelidir.
Gündemimizin bir başka konusu, mahzun mabet Ayasofya Camii. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin emaneti, Fethin sembolü Ayasofya 70 yılı aşkın bir süredir zincirlenen Ayasofya. Camii olmaktan çıkaranlar için, Allahın Meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun diye beddua eden Fatihin emaneti Ayasofya yıllardır mahsum, yıllardır zincirli, yıllardır cemaatsiz.
Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması için yıllardır mücadele verilmektedir. Bu mücadele günümüzde de imza kampanyaları ile sürmektedir. Bu imza kampanyası Türkiye gündeminde olduğu gibi Sn Başbakanında gündemindeydi. Ancak Sn Başbakan, her zaman olduğu gibi her kesten farklı bir bir şekilde gündemine almış bulunmaktaydı.
Sn Başbakana göre Sultan Ahmet Camii dolmadığı için, Ayasofya camiine gerek yoktur. Önce Sultan Ahmet Camii’ni doldurun ondan sonra konuşalım diyor.
Buna şaşırmadık doğrusu. Sn Başbakan zihniyetinin gereğini yapmakta 10 yıldan beri inançlar üzerindeki tavrından ve verdiği tavizlerden dolayı çokta şaşırmış değiliz. Ancak yine de Sn Başbakana sorularımız olacaktır.
Makam uğruna bu güne kadar verdiğiniz tavizlerden bir tanesi’de Ayasofya Camii’ simidir. Ayasofya, Camii olarak değil de, kilise ye çevrilmesi için verdiğiniz bir söz mü var? Yâda bu ifadenizle ABD ziyareti öncesi Obama ya sıcak bir mesajımı vermek istiyorsunuz? Eğer maksat Camii’nin dolması ise, Çamlıca tepesine kurulacak Camiye ne gerek vardı. Çünkü çamlıca civarında dolmayan 10’larca Camii bulunmaktadır. Eğer gerçekten maksadınız cemaat ise, bir tek cemaati dahi olmayan kiliselere neden milyonlar harcadınız? Neden yer altında ne kadar kilise varsa gün yüzüne çıkardınız? Akdamar kilisesine, Sümela Manastırına milyonlar harcadığınızı ne çabuk unutunuz. Misyonerlik faaliyetleri yürütülsün diye on binlerce kilise evlere neden müsaade ettiniz. Ekümen’liğin sembolü olan Ruhban okulunun açılması için her türlü gayreti gösteriyorsun uz’da, Fethin Sembolü olan Ayasofya Camiine bu mesafeli duruşunuz neden?.
Ödediğimiz vergilerle, Camii cemaatinden toplanan bağışlarla kiliselerin, havraların, sinagogların Elektrik faturalarını ödüyorsunuz. Bundan dolayı’da hakkımızı helal etmiyoruz. Ahirettede yakanıza yapışacağız.
Sn Başbakan, önce doldurun dediği Sultan Ahmet Camii’ni de bir şekilde zincire vurmuştur. Yüz yıllardır İstanbul’u bir inci gibi süsleyen Camilerimiz, artık o muhteşem silüetlerinide yitirmeye başladı. Sn Başbakanın arkadaşları tarafından yapılan gök delenler nedeniyle, yüz yıllardan beri görünen o muhteşem görüntüler, artık tarihe karışmış durumda. Sn Başbakan bunun için ne diyor biliyor musunuz? Bu binaları yapmayın dedim, dinlemediler. Bunlarla beş senedir konuşmuyorum diyor. Sn Başbakan arkadaşına küsmüş. Arkadaş, sen devletsin devlet. Küsmüş edebiyatıyla devlet yönetilmez. Arkadaşın değil, babanda olsa gereğini yapacaksın.
Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi yeniden Başbakanın gündeminde Sn Başbakan, halkın şekeri pahalıya tükettiğini iddia ederek, Şeker Fabrikalarını özeleştirileceğini dile getiriyor. Bu açıklamayı tam da ABD ziyareti öncesi yapması, gerçekten çok manidardır. Değerli Arkadaşlarım, Sn Başbakanın gerçekten halkı düşünerek bu açıklamayı yaptığına inanmıyoruz. Bu güne kadar bu halk için ne yaptı da inanalım. ABD’nin Cargill gıda şirketinin Türkiye’deki Şeker piyasasını tamamen ele geçirmek için çabaladığı ve hükümetinde bu yönde yasalar çıkardığı bilinmesine rağmen, yapılan şey halkı aldatarak, halkı koruma pozlarına bürünmektir. Küresel gücün Türkiye de şeker piyasasını tamamen ele geçirebilmesi için bu Fabrikaların bir şekilde özelleştirilmesi ve dolayısıyla kapanması gerekiyor. Nihayetinde de piyasa tamamen ABD şirketi Cargill’in kontrolüne girmiş olacaktır ve Türk halkına NBŞ Yani tatlandırıcılar adı altında bir nevi zehir yedirilecektir. Avrupa’da kullanılmayan ABD’nin kendisinin dahi kullanmadığı Nişasta Bazlı Şekerler maalesef bu halka reva görülecektir.
Bilindiği gibi geçtiğimiz haftalarda Şeker Kanun Tasarısı Meclis’e gönderilmişti. Bu kanun tasarısında, doğrudan ve dolaylı olarak 10 milyon insanın ekmek yediği şeker pancarını yok etmek, ABD’li Cargill’in hâkim olduğu nişasta bazlı şekerin (NBŞ) pazar payını ise, daha da artırmak için her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Tasarının hemen ardından Başbakan Erdoğan’dan da ‘Halkımız şekeri pahalıya tüketiyor. Özel sektör devreye girerse fiyatlar epeyce düşecek’ şeklinde bir açıklama gelmesi, şekerdeki büyük oyunun kareleri tamamlanmış oldu. Değerli Arkadaşlar, bu oyunun içinde yerli pancar üreticimiz yok, şeker fabrikalarında çalışan işçimiz yok, tarlada çapa yaparak aile geçimine destek veren annelerimiz, bacılarımız, traktörü ile yaptığı taşımadan dolayı geçimini sağlayan köylümüz yok. Peki, kim var? Tatlandırıcılar yani NBŞ’ciler var. Türkiye maalesef yolgeçen hanına dönmüş durumda. Dünyada ne kadar zehirli, zararlı gıda varsa Türkiye de. Daha geçen gün 10 binlerce ton GDO lu Yani genetiği değiştirilmiş pirinç bu halka yedirildi. Gazı alınan halkımız domuza dahi tepki vermezken, Domuzun yanında bunlar basit kaldığı için her halde hiç kimsenin umurunda bile değildir. Ancak biz Milli görüşçüler görmezden gelemeyiz. Halkımız kendisine yedirilen harama da zehir’e de tepki vermezse bile, biz inancımız gereği her platformda dile getirecek ve halkımıza duyurmaya inancımız gereği devam edeceğiz.
Söz şeker Fabrika’larından açılmışken, daha bir yıl önce satılan ve adeta peşkeş çekilen, ardında tepkiler karşısında ihalesi iptal edilen Şeker Fabrika’larını da unutmamamız gerekiyor. Zira satılan 4 şeker fabrikasına biçilen değer, sadece bir Şeker Fabrika’sının arsa bedelinin ancak 3’te biriydi. Yani 4 Fabrikanın bedeli 266 milyon dolar, sadece Malatya şeker fabrikasının arsasının bedeli bunun 3 katı. Buyurun siz değerlendirin.
Hükümet bu günlerde takdir edilecek bir çalışma içerisinde. Nedir bu? Alkollü içkilerin reklamının yasaklanması ve camii ve okulların 100 metre dışında satılmasının sağlanması. Biz bunun gibi olumlu her adımı canı gönülden destekliyor ve takdir ediyoruz. Ancak, bar ve pavyonların ve alkollü içki satış yerlerinin camii ve okullara olan önceki mesafesini kim düşürdü ve sıfır konumuna getirdi? Peki diğer taraftan alkollü içkilerin ”artışını” sağlayan siz değimlisiniz? Sizin döneminizde alkol tüketimi her yıl katlanarak artıyor. Sebep sizin politikalarınız değimli? Bu Egemen Bağış kimin bakanı? Rusya’nın mı? Devlet Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış ne diyor? AK Parti den önce bu Ülkede iki çeşit rakı vardı ve buna mahkûmdunuz; AK Parti geldi, 40 çeşit rakı geldi memlekete diyor. Buyurun buradan yakın. Halkımızın dilinde bir söz var, bu ne perhiz bu ne turşu; Bakanın bu ifadesi içki reklamı değil mi Siz böylemi dindar bir nesil inşa edeceksiniz. Rakı çeşidini artırarak mı? Bu yapılana inancımızda münafıklık denir. Bir taraftan Alkollün çeşidi artırdık diye reklam yapacaksınız, diğer taraftan sözde alkol reklamını yasaklayacaksın. Tek kelimeyle münafıklıktır bu.
Hükümet bu günlerde epey bir neşeli. Sebebine gelince İMF ye olan borcumuz bitiyor, diyorlar. Tebrik ediyoruz, elbette ki borcun ödenmesi alkışlanacak bir durumdur. Ancak, İMF ve Kemal Derviş Politikaları hala harfiyen uygulanıyor. Siz bu politikaları terk etmediğiniz müddetçe, İMF kıskacından kurtulduğunuzu iddia edemezsiniz. Kaldı ki İMF ye borcu bitirdiniz, ancak hala iç ve dış borcunuz 570 milyar dolar civarında. Neden bu borçtan bahsedilmiyor. Bu borçtan dolayı her yıl 50 milyar TL borç faizi ödendiği neden konuşulmuyor. 2013 yılı için bütün yatırımlara sadece 34 milyar TL, borç faizine 54 milyar TL öngörüldüğü neden konuşulmuyor. Her yıl faiz için yaklaşık 530 ton saf altın, her hafta 12 ton saf altın, faiz için ikram ediyoruz. 10 yılda yaklaşık 500 milyar TL faiz için ödeme yapılmıştır. Yani yaklaşık 5 milyon konut batılıların cebine faiz olarak girmiştir. Bunu neden konuşmuyorsunuz. Her fırsatta Ekonominin tozpembe olduğundan dem vuruyorlar. Yabancıya ait yaklaşık 125 milyar dolar sıcak paranın, sadece bir kısmı çekilse bile, Türkiye ekonomisinin ne hale gelebileceğini neden konuşmuyorlar. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruma edebiyatı yaparak iktidara gelenler, bu gün tüyü bitmemiş yetimin hakkını batıya peşkeş çekiyorlar.
Yine hükümet, Türkiye’de fert başına Milli Geliri 10 bin 500 dolara çıkarmakla övünüyor, buna göre 5 kişilik bir ailenin ortalama 52 bin dolar, yani 94 bin 500 lira yıllık gelire sahip olması gerekiyor. Peki, Ülkemizde kaç ailenin acaba yılda bu kadar geliri var. Milyonlarca Asgari ücretlinin evine yılda, 7 bin 700 lira giriyor. Peki, Fert başına 10 bin 500 dolar nereye gidiyor
Rakamlarla renkli nutuklarla bu halk kandırılmakta ve gerçekler gizlenmektedir. Hükümetin derdi sadece ABD ye yaranmak ve batıya hizmet etmektir. Bu halkın sıkıntıları umurlarında bile değildir. Halkımız süslü nutuklara, kafiyeli sözlere kanmayıp gerçekleri araştırması lazım.
Bu gerçekleri ancak Saadet Partisi ortaya koymaktadır. İşte bunun için Saadet partisine ihtiyaç vardır. Milli görüş iktidarına ihtiyaç vardır
Ajans23 / Arzu AKIN
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz