Uluslararası Üniversiteler Konseyi Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, Türk insanının son 10 yıl hariç kaderine razı, gelecekten umudunu kesmiş, toplum bilimcilerce hazırlanan senaryolarda figüran oyuncular olarak rolünü gözyaşı içinde oynadığını söyledi.
Azizoğlu, yaptığı yazılı açıklamada gezegendeki tüm ulus ve ülkelerin rejim, sistem gibi yönetim şekillerini belirlerken veya yeniden dizayn ederken modern, çağdaş ve halk iradesine dayalı sistemlerle kurguladıklarını ve uyguladıklarını belirtti. Hiçbir ülke veya sistemin halk iradesinden yoksun bir anlayışın adına demokrasi deme aymazlığını göstermeyeceğini ifade eden Azizoğlu, "Bizim yüzyıla yaklaşan ihtilaller, suikastlar, asılan başbakanlar, bakanlar, idam edilen masum insanlar, yargısız infazlarla katledilen on binlerce vatandaş dönemimizde anti demokratik yöntemlerle, seçilmişlerin yerine atanan yönetimler, iktidar olup muktedir olamayan zayıf, iradesiz, taşeron iktidarlar, güçlü, zengin, demokratik, özgür Türkiye yerine zayıf, güçsüz, anarşinin yoğun, fakirliğin ve çaresizliğin kader olduğu anti demokratik güçlere muhtaç bir Türkiye tercihi ile yapılanmıştır. Bu sistemin kurgulanıp uygulanması bizlere bir asra yakın zaman, enerji, can ve mal kaybına sebep olmuştur. Son 10 yıl hariç kaderine razı, gelecekten umudunu kesmiş, önüne konulan toplum bilimcilerince hazırlanan senaryolarda figüran oyuncular olarak rollerimizi gözyaşları içerisinde oynadık ve adına sözde demokrasi dedik çünkü senaryoda böyle yazıyordu" ifadelerini kullandı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temel yapılanmasında söylemler ve halk üzerinde uygulanan ana temada hedefin, tam batılılaşma söylem ve uygulaması olduğuna işaret eden Azizoğlu şunları kaydetti: "Temel ideoloji ve rejim ise batı rejim ve sistemlerinden uzak, yani başımızdaki genç komünist, Bolşevik rejim ve sistemi ve bundan yoğun etkilenme idi. Temel yapılanmada müslüman Anadolu insanı değer, kavram, kültür ve inançları ile çoğunluğu hristiyan batı toplumları ile hiçbir ortak alanı olmamasına rağmen buna demokrasi adına, hak ve özgürlükler adına zorlanırken, devlet batılı olmayan Lenin’i örnek aldı.
Anadolu insanının asla kabullenmeyeceği komünizm yani batı karşıtı Sovyet Rusya Bolşevik rejiminin ağır etkisinde bir sistem, rejim kuruyordu. Bin yıllık devlet gelenek, kültür ve tarihine sahip Osmanlı tebaası Anadolu insanının tüm geçmişini unutmasını, tarihinden, atalarından gurur değil utanç duymasını istiyor ve uyguluyor baskı kuruyordu. Bin yıl Anadolu’da Dünya tarihine başarılarla yön veren bir millet, bir anda göçebe bir kavim hüviyetine indirildi. Başta İslam coğrafyası olmak üzere yetiştirdiği mimarlar, ressamlar, fen ve sosyal alanda bilim insanlarıyla tüm insanlığa hizmet eden, katkı sağlayan Anadolu halkı Harf Devrimi ile bir günde okuma-yazma bilmeyen cahil insan statüsüne getirildi. Arapça bir gecede yasaklandı, Latin harflerine geçildi ve koca millet okur-yazar olmayan, kara cahil bir millet oldu. Hemen hemen hiçbir eğitim alt yapısı oluşturulmadan bölgemizin en önemli eğitim merkezleri olan medreseler yani okullar Osmanlı mirası diye kapatıldı. Peki, Devlet Batılılaştı mı? Hayır. Son iki yıla kadar hiçbir sistem ve ulusların kabul edemeyeceği batı karşıtı, çağ dışı, yobaz, gerici, dini ret eden kızlarımızın inançları gereği taktığı başörtüsünden dolayı evrensel hak olan eğitim hakkını ellerinden aldı. Laiklik adı altında tüm inanç, hak ve özgürlüklere devlet kontrolü ve eliyle izin verildiği ölçüde yaşama hakkı tanındı. Devlet burada batılılaştı mı? Hayır, tüm batı toplumları Hristiyan olmalarına rağmen, Müslüman Türkiye’den daha fazla inanç ve eğitim özgürlüğü hakkı tanıdı çocuklarımızı inançlarına dokunmayan ve onlara eğitim hakkı veren batı toplumları okullarında okutmak zorunda bırakıldık. Ulus devlet yapılanması ile toplumu tek etnik yapı altında asimile etme çalışması temel yapı oldu. Hiçbir Batı toplumunda olmayan bu sistemden taviz vermeden batılılaşmayı ret ederek diretti. Dil, kültür, mezhep evrensel hak ve hukuktu asla batılılaşmayı kabul etmeden ulus devlet yapısını korudu. Tüm gezegenimizde temel insani hak ve özgürlük olan, düşünce ve yaşam alanına müdahalede asla batılı olmayı kabul etmeden devam etti, yasakladı. Demokrasi sisteminin gizli ve değişmez hakimi her zaman anti demokratik güçler oldu zaman mekan ülke milli kayıpları hiç önemli olmadı. Arzuladığı zaman sözde seçilmişleri ihtilaller yaparak görevinden aldı, hapse attı, astı, işkence yaptı. Batılılaşma mı? Demokrasi söz konusu ise devlet asla Batılı olamazdı. Sistemin planlı ve programlı Batılılaşma projesiyle önce sinsice entegrasyon sonra kaçınılmaz son asimilasyona uğradı. Yüzlerce asimile olmuş değer ve kavramlarımızdan bir kaçına bakmak yeterli olur sanırım."
Bunların sonucunda halkın inançlarından hızla uzaklaştığını, kapatılan medreseler, Kur’an kursları, hızla yok edilen İslami yaşamın, toplumun manevi yaşantısını dinsel yaşamdan çok geleneksel yaşama getirdiğini anlatan Azizoğlu şunları kaydettiB: "Dini öğreneceği bir merkez, yaşayacağı bir aile kalmayan çocuklarımız İslami inançları bilmeden Batı toplumunun inançlarını kalpten olmasa da sosyal yaşantıda uygulamaya başladı. Aynı coğrafyayı, dini, kültürü, değerleri ve kaderi paylaştığımız komşularımızla aramıza kalın surlar çekerek neredeyse tüm bağlarımızı kopardık ve Batılıların himmetine muhtaç adeta mahkum hale getirilerek Batılılaştık. Milli değerlerimizde sistemin bize öğrettiği veya izin verdiği ölçüde sahip çıktık. Şanlı Osmanlı’yı sanki düşmanımız belledik. Doğrusu, Osmanlı bizim onurlu geçmişimiz, Cumhuriyet aydınlık geleceğimiz olmalıydı. Milli ve manevi ortak değerlerimizle kurulan Cumhuriyet, Osmanlı mirası ve toprakları üzerine yiğit Anadolu insanının kahraman mücadelesi, yüce İslam’ın iman gücü olan ya gazi ya şehit iradesi ile ebediyete kadar yaşatacakları yeni bir devlet, Türkiye Cumhuriyet’ini kurdular. Ancak uygarlığa, medeniyete giden yolda utanacakları değil, onur duydukları tarih, inanç ve kültürlerinin Batı toplumlarına asimile edileceğini asla düşünmemişlerdi çünkü milli değerleri de Batılılaştırıldı."
OSMANLI BİZİM ONURLU GEÇMİŞİMİZ, CUMHURİYET BİZİM AYDINLIK GELECEĞİMİZDİR
Tüm akademisyen, düşünür, yazar yani entelektüellerin artık tartışması gereken konunun, devlet, toplumu ısrarla ve inatla hatta zulüm ve baskıyla Batılılaştırırken neden devletin batılışamadığı sorusu olduğunu söyledi. Azizoğlu, "Biz Anadolu’yuz, yani biz Ortadoğu’yuz, İslami değerlerimizle kardeşiz ve bundan onur duyuyoruz. Biz Balkanlarız, yani atalarımızın mirası olan tarihle kardeşiz ve onur duyuyoruz. Biz Orta Asya’yız, yani Anadolu’nun buradaki kardeşleriyle, tarihiyle onur duyuyoruz. Biz Avrupa’yız ve tüm Batı toplumlarıyla ortak ticari, akademik, diplomatik, siyasi ve kültürel ortaklıklar hatta entegrasyonlar kurarak birlikte olmaktan onur duyuyoruz. Yani biz Anadolu’yuz. Hiçbir kültüre, değere, kavrama ve özellikle dine asimile olmayacak kadar yüce bir dine, muhteşem bir tarihe, tüm dünyaya örnek olacak insani değerler olan aile kavramı, ahlaki değerler ve beşeri ilişkilere sahibiz. Sonsuza kadar her şeye rağmen biz bir ve Anadolu’yuz. Ulus devletin mantığından gelen ve uygulandığını belirttiğim tüm yanılgı ve yanlışlarının demokratik devlette olmayacağı inancını taşıyorum" ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz