Sabri Ugan’ın sesi, bir karşılaşmayı unutulmaz kılmak için yeterliydi. Gol geldiğinde yalnızca “ve goool!” demedi; onun sesiyle gol, bir anıya dönüştü. Heyecanı izleyiciye geçirmek onun doğasında vardı. O sesi duyduğumuzda sadece bir maç değil, çocukluk anılarımız canlanırdı.
90’ların sonu, 2000’lerin başı… O yıllarda Şampiyonlar Ligi maçları dendiğinde Sabri Ugan ismi otomatik olarak akla gelirdi. Galatasaray’ın Avrupa zaferlerinde, Fenerbahçe’nin Kadıköy akşamlarında, Beşiktaş’ın efsane maçlarında… O hep oradaydı. Ekranın başındaki milyonlar onunla birlikte sevindi, onunla heyecanlandı.
Sabri Ugan’ın anlatımı bilgiyle yoğrulmuş, edebiyatla süslenmiş bir spikerlik anlayışının örneğiydi. Bir futbolcunun geçmişini, bir kulübün tarihini, bir maçın atmosferini öyle ustalıkla anlatırdı ki, futbol bir anda sadece bir oyun değil, bir hikâyeye dönüşürdü.
Son yıllarda ekranlardan yavaş yavaş çekilse de, adı her zaman saygıyla anıldı. Onun yokluğunu fark etmek kolay değildi çünkü sesi hâlâ eski maç kayıtlarında bizimleydi. Ama yeni spikerlerde hep bir şeyin eksik kaldığını düşündük: O, işini sadece yapmıyor, ruh katıyordu.
Sabri Ugan, 29 Haziran 2025’te hayata veda etti. Haberi duyanlar ekran başında değil, içlerinde bir boşluk hissetti. Çünkü o yalnızca futbol anlatmadı, bir dönemin duygu dilini taşıdı. Onun sesiyle büyüyen nesiller için bu, yalnızca bir ölüm değil, bir dönemin kapanışıydı.
Bugün bile eski maçlara denk geldiğimizde, onun sesi arka fonda yankılanırsa bir gülümseme yerleşir yüzümüze. Çünkü Sabri Ugan’ın sesi, sadece bir maç anlatmadı; çocukluğumuzu, gençliğimizi, evimizdeki o kalabalık maç gecelerini anlattı.
Teşekkürler Sabri Ugan.
Futbolun sesi olduğun için.
Bu ülke seni hiç unutmayacak.