Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Mynet Tatil Bulucu

1 Kimle tatile çıkıyorsunuz?
2 Yurt içi mi yoksa yurt dışı mı tatil yapmak istiyorsunuz?
3 Yaz Tatili mi Kış Tatili mi?
4 Ne tür tatil arıyorsunuz?
5 Vizeniz var mıdır?
6 Balayı Tatili mi yapmak istiyorsunuz?
7 Eğer Seçiminiz yurt içi ise Tatil yapmak istediğiniz yerler?
7 Eğer Seçiminiz yurt dışı ise Tatil yapmak istediğiniz yerler?
8 Eklemek istediğiniz farklı detaylardan burada bahsedebilirsiniz.
    Kalan mesaj: 10

    En komik Nasrettin Hoca fıkraları | Kısa ve güzel Nasreddin Hoca sözleri her zaman güldürüyor

    Edebi ve kültürel tarihimizde önemli bir yeri olan Nasreddin Hoca, en güzel fıkraları, sözleri ile ne kadar zeki, bilgili ve komik biri olduğunu nesilden nesile aktarıyor. Nasreddin Hoca’nın birbirinden güzel ve farklı fıkraları, hâlen daha yüzleri güdürebiliyor.

    Yüzlerce sözü ve fıkrası olan Nasreddin Hoca fıkraları arasında en bilinenleri, ‘’Ya tutarsa?’’ günümüzde birçok olayda örnek gösteriliyor. Sadece bu değil Nasreddin Hoca’nın fıkraları, hayatın her alanında adeta yol gösteriyor…

    İŞTE EN KOMİK NASRETTİN HOCA FIKRALARI

    Ya Tutarsa!

    Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.

    Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.

    O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:

    – Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.

    Hoca gülümseyerek:

    – Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.

    Adam, Hoca’ya bakmış ve kahkaha atarak:

    – Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.

    Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:

    – Peki ama ya tutarsa, demiş.

    Parayı Veren Düdüğü Çalar

    Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca'nın etrafını sarmış. “Hoca, bana düdük al!” demiş biri. “Bana da, bana da!” demiş bir diğeri.

    Diğerleri de sırayla:

    – Ben de düdük isterim!

    – Bir tane de bana!, demişler.

    İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca’ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.

    Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.

    Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:

    – Hani bizim düdüğümüz?

    Nasrettin Hoca gülerek,

    – Parayı veren düdüğü çalar, demiş.

    Vasiyet Etmiş

    Nasreddin Hoca bir gün evde otururlarken karısına:

    – Hanım iyi dinle, size vasiyetimdir. Ben öldüğümde beni baş aşağı gömün, demiş.

    Karısı şaşırmış:

    – Hoca o ne demek? Neden böyle bir şey istiyorsun, demiş.

    Hoca ciddi bir şekilde:

    – Yarın öbür gün kıyamet koparsa her şey ters düz olacak. O zaman ben de düz olarak ayağa kalkabilirim, demiş.

    Gönlüm Buna Razı Olmadı

    Eşeği ile kasabaya alışverişe giden Nasreddin Hoca; kitap, elma, limon gibi birçok ağır şey almış. Aldıklarını kocaman bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı da sırtına alıp eşeğine binmiş.

    Yolda giderken Hoca’yı gören köylüler:

    – Ey Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?, diye sormuşlar.

    Hoca:

    – Ne yapayım? Zavallı hayvan zaten beni taşıyor, çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı, demiş.

    Onu Kendisi Sanmış

    Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat havadan sudan konuştuktan sonra Hoca:

    – Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi?, diye sormuş.

    Adamcağız çok şaşırmış:

    – Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?, demiş.

    Nasreddin Hoca:

    – Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım, demiş.

    Bugün Ayın Kaçı

    Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya’ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca’yı durdurmuş:

    – Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.

    Hoca:

    – Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.

    Hamam Bahşişi

    Nasreddin Hoca bir gün hamama gitmiş. Ancak içeri girdiğinde kimse onunla ilgilenmemiş, havlu vermemiş, kese yapmamış ve çıkarken “iyi günler” dememiş. Buna rağmen Hoca ona uzatılan bahşiş kutusuna yüklüce bir bahşiş bırakmış.

    Bir sonraki hafta tekrar hamama giden Hoca, içeri girer girmez herkes başına toplanmış, ikramlar, havlular ve oldukça fazla ilgiyle karşılanmış. Çıkarken de ona uzatılan bahşiş kutusuna hiç bahşiş bırakmamış.

    Hamamcı şaşkın bir şekilde:

    – Hoca bu ilgi bu alakaya bu kadar mı bahşiş bırakılır, demiş.

    Nasreddin Hoca hemen gülerek:

    – Bu geçen haftanın bahşişiydi. Bu haftanın bahşişini zaten geçen hafta vermiştim, diyerek güzel bir cevap vermiş.

    Birinin Anası Ağlayacak

    Nasreddin Hoca’nın iki oğlu varmış. Oğullarından biri çömlekçilik yaparak geçimini sağlarmış. Hoca bir gün oğlunun yanına onu ziyarete gitmiş. Oğlu dertli bir şekilde:

    – Baba çok heyecanlıyım çünkü bütün paramı bu çömleklere yatırdım. Hava güneşli olur da kururlarsa zengin olacağım. Yağmur yağarsa hepsi çatlayacak ve anam ağlayacak, demiş.

    Hoca dertli bir şekilde diğer oğluna gitmiş. Oğlu o sırada tarlasında oturmuş düşünüyormuş:

    – Ah baba hoş geldin. Bütün paramı bu tarlaya yatırdım. Eğer yağmur yağarsa zenginim ama kuraklık olursa her şeyimi kaybederim ve anam ağlar, demiş.

    Nasreddin Hoca eve dönmüş. Sıkıntılı olduğunu gören karısı:
    – Ne oldu Hoca canın sıkkın, demiş.

    – Asıl dert senin, halini düşün. Çünkü yağmur yağsa da yağmasa da oğlanlardan birinin anası ağlayacak.

    Ben Küçük Yangınlara Karışmam

    Murat Ağa Nasreddin Hoca’nın yaşadığı kasabanın en zenginlerinden biriymiş. Ağa hem aklı ve zekası sayesinde zengin olduğunu düşünür, hep kendiyle övünürmüş.

    İşine geldiğinde Hoca’ya danışır, işine geldiğinde ise onu dinlemezmiş. Sadece cuma günleri camiye gelirmiş. Murat Ağa’nın üç katlı, kocaman bahçeli ve çok lüks bir evi varmış. Bütün altınlarını ve paralarını da evinin bahçesinde saklarmış.

    Cuma günleri camiye gelip de Hoca’nın doğruluk ve dürüstlükle ilgili sözlerini dinlerken işine gelmezse:

    – Hoca Efendi, sen dünya işlerine karışma! Din ve dünya işi ayrı, dermiş.

    Günlerden bir gün Murat Ağa’nın evinde yangın çıkınca koşarak camiye gelmiş. O sırada herkes öğle namazından çıkıyormuş. Ağa, Hoca’yı görünce:

    – Hoca koşun yardım edin evim yanıyor, demiş.

    Bunu duyan Hoca durur mu?:

    – Bana din işleri ile dünya işlerini ayırmam gerektiğini sen öğrettin. Mesela bu yangın benim asla karışmamam gereken bir dünya işi, demiş.

    Akıl Sır Ermiyor

    Nasreddin Hoca bir gün yolda yürürken iki yüz akçe parasını kaybetmiş. Kaybettiği parasını bulamayan ve çok üzülen Hoca, “ne olur bulunsun” diye dua etmiş.

    Aynı zamanda yaşadığı şehrin en zenginlerinden biri uzak diyarlarda bir yerde çıktığı gemi yolculuğunda kötü bir fırtınaya yakalanmış ve “Eğer kurtulursam Nasreddin Hoca’ya iki yüz akçe para vereceğim” diye adak adamış hemen.

    Kötü fırtınadan kurtulan adam hemen gelip bu parayı Hoca’ya vermiş. Hoca şaşırmış ve:

    – Ey Allah'ım sağ ol. Bu ne dolambaçlı yolmuş, ben parayı ben nerede yitirdim, nerden çıktı. Gerçekten de akıl sır ermiyor, demiş.

    İp Olur

    Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.

    Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.

    Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:

    – Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.

    Bulmanın Tadı

    Nasreddin Hoca bir gün alışveriş yapmaya en sevdiği eşeğini de alarak gitmiş. Eşeğini bir ağaca güzelce bağlamış ve alışveriş yapmaya başlamış. Bir sürü şey alıp eşeğine doğru yürümeye başlamış. Ancak eşeği orada yokmuş.

    Hemen bir adam tutarak bağırmasını istemiş:

    – Nasreddin Hoca’nın eşeğini kim bulup getirirse; Hoca ona alışveriş çuvallarını, eşeğin semerini ve parasını verecek.

    Duyanlar şaşkın bir şekilde:

    – Hoca Efendi madem bulunduğunda eşeğini geri vereceksin neden arıyorsun, demişler.

    Hoca gülümseyerek:

    – Kaybolan şeyi bulmanın tadı başkadır. Her şeyi kaybedeceğimi de bilsem o eşeği bulup çalana geri vereceğim, demiş.

    Ben Sözümden Dönmem

    Bir gün Hoca ile komşusu bahçede oturuyor ve sohbet ediyorlarmış.

    Komşusu Hoca’ya sormuş:

    – Hoca’m, sen kaç yaşındasın?

    Nasreddin Hoca derin derin düşünmüş ve ak sakallarını sıvazlayarak:

    – Kırk yaşındayım.

    Komşusu şaşkın bir şekilde hemen itiraz etmiş:

    – Nasıl olur bu Hoca Efendi, 10 yıl önce de sorduğumda aynı cevabı vermiştin, demiş.

    Hoca sakince gülümsemiş ve:

    – Komşu Efendi ben sözümün eriyim. Sözümden dönmek bana yakışmaz. On yıl sonra da sorsan aynı cevabı vereceğim, demiş.

    Şu Koca Tasla

    Hoca bir gün camide vaaz veriyormuş. vaazında doğru ve dürüst olmanın önemini anlatıyormuş. Bakmış dinleyenler yarı uykulu ve esniyorlar. Öğle vakti olduğu için de hepsinin karnı aç.

    Düşünmüş:

    – Haydi, toplanın bize gidiyoruz. Etli pilav ve yoğurt yiyelim, demiş.

    Herkes hızlıca toplanmış ve eve gelmişler. Hoca karısına:

    – Hanım masayı hazırla, hep beraber etli pilav ve yoğurt yemeye geldik, demiş.

    Karısı:

    – Hoca Efendi ne yaptın? Evde ne, pirinç ne et, ne de yoğurt yok, demiş.

    Hoca düşünmüş, taşınmış ve içeri gitmiş ve elinde bir kaşık ve tencereyle gelmiş:

    – Kusura bakmayın çocuklar, evde eğer pirinç, et ve yoğurt olsaydı bu kazan ve kaşıkla size ikram edecektim, demiş.

    Rüyada Gözlük

    Gece yatağında mışıl mışıl uyuyan Nasreddin Hoca aniden uyanmış. Hemen kapısını uyandırmış:

    – Hanım kalk gözlüğümü bulamıyorum.

    Kadıncağız uykulu bir şekilde:

    – Hoca gözlüğü uykuda ne yapacaksın?, demiş.

    Hoca gözlüğünü bulmuş ve gözüne takarken:

    – Rüyada daha iyi göreceğim, demiş.

    Kim Daha Büyük

    Köylüler bir gün Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:

    – Hocam padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?

    Hoca hemen cevabını vermiş:

    – Tabii ki çiftçi büyük. Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.

    Yağmurdan Kaçıyorum

    O gün çok yağmur yağıyormuş. Nasreddin Hoca da pencere kenarında oturmuş, dışarıyı seyrediyormuş.

    O sırada bir komşusunu yağmurun altında koşarken görmüş. Camı açmış ve:

    – İnsan hiç Allah’ın rahmetinden kaçar mı komşu, demiş.

    Komşusu utanmış ve yürümeye başlamış.

    Başka bir gün yine yağmur yağıyormuş ama Hoca bu sefer dışardaymış. Yağmura yakalanınca koşmaya başlamış. Bu sefer de komşusu evdeymiş ve onu görünce:

    – Hoca utanmıyor musun rahmetten kaçıyorsun, demiş.

    Nasreddin Hoca:

    – Ben rahmetten kaçmıyorum, düşen rahmetin üstüne basmamak için koşuyorum, demiş.

    Hepsinin Tadı Aynıdır

    Üzüm bağıdan dönen Nasreddin Hoca’nın eşeğinin üstünde koca bir kasa üzüm varmış.

    Tam eve varacakken Hoca’nın peşine çocuklar takılmış ve:

    – Hoca, Hoca bize üzüm verir misin?, demişler.

    Hoca düşünmüş, çocukları saymış. “Eğer hepsine bir salkım verirsem bana üzüm kalmaz” diye düşünmüş. Hoca, kasadan bir salkım üzüm almış ve çocukların her birine birer tane üzüm vermiş.

    Çocuklar ellerindeki üzüme bakmış ve içlerinden biri:

    – Hoca bu çok az değil mi?, demiş.

    Nasreddin Hoca bu ya hemen cevabı vermiş:

    – Canım niye ısrar ediyorsunuz. Ha bir tane, ha on tane ne fark eder. Nasıl olsa hepsinin tadı aynı değil mi?

    Bal ile Sirke Uyuşmamış

    Köylüler toplanmış Nasreddin Hoca’nın tepesine ve sormuşlar:

    – Hocam bal ve sirke birbiriyle uyuşmazmış derler, doğru mu sence?

    Hoca biraz düşünmüş ve gidip mutfaktan bal ve sirke almış. Bir kaşık bal yiyip üstüne sirke içmiş. Yüzünü ekşiterek:

    – Neden uyuşmasın, gayet de iyi anlaşırlar, demiş.

    Yüzünü görenler:

    – E, Hoca yüzün ekşidi.

    Hoca yine cevabını vermiş:

    – Onlar anlaştı anlaşmasına ama beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar.

    nasreddin hocaa

    Parayı Kim verecek

    Nasreddin Hoca küçük bir çocukken arkadaşları ona bir oyun oynamak isterler.

    – Nasreddin, biz bahçede yumurta yapacağız, gelir misin?, demişler.

    Arkadaşlarının kıkırdadıklarını gören Nasreddin ona bir oyun oynadıklarını anlamış ama yine de:

    – Gelirim, demiş.

    Çocuklar önden giderek, önceden sakladıkları yumurtaların üzerine oturmuş ve içlerinden biri Nasreddin’e:

    – Biz hepimiz şimdi yumurtlayacağız. Eğer aramızda yumurtlayamayan biri olursa hepimize gazoz alacak, demiş.

    Sonra da hep bir ağızdan gıdaklamaya başlamışlar:

    – Gıt–gıt–gıdaaaak.

    Nasreddin hemen düşünmüş ve:

    – Üüüü–ürü–üüü, diye bağırmaya başlamış.

    Diğer çocuklar şaşırıp:

    – Ne oluyor Nasreddin?, diye sormuşlar.

    Nasreddin:

    – Eee bu kadar tavuğu koruyacak bir de horoz lazım, değil mi?, diye zekice bir cevap vermiş.

    Saz çalması

    Hoca bir gün bir yemeğe davet edilmiş. Yemek sonunda ona sormuşlar:

    – Saz çalmayı bilir misin?

    – Bilirim, demiş.

    "Buyur, Hoca çal bakalım" diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar.

    Hoca sazı alıp tuhaf sesler çıkarmaya başlamış.

    – Saz böyle mi çalınır Hoca? Parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar, demişler.

    Hoca:

    – Perdeleri bulamayanlar öyle çalar. Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim, diye cevabını vermiş.

    Acemi bülbül

    Nasreddin Hoca, bir gün yolda giderken bir evin bahçesinde bir incir ağacı görmüş. Canı incir çekince çıkıp incirleri yemeğe başlamış.

    Yoldan geçerken onu göre bir adam:

    – Sen de kimsin? Ne yapıyorsun orada?, demiş.

    Hoca:

    – Ben bir bülbülüm, diye cevap vermiş.

    Adam:

    – Bülbül gibi öt de görelim, demiş.

    Hoca hemen ötmeye başlayınca adam:

    – Bu nasıl bülbül sesi böyle, demiş

    Hoca:

    Acemi bülbülüm ben, diye cevap vermiş.

    Yıldız Yaparlar

    Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:

    – Hocam yeni ay çıktığı zaman eskisini ne yaparlar?

    Hoca, cevabı yapıştırır.

    – Ne yapacaklar, kırpar kırpar yıldız yaparlar!

    Hırsızın Ardından

    Nasreddin Hoca ile kapısının evine bir gece hırsız girmiş. Hırsız her şeyi toplamış ve çuvalına doldurmuş. Hoca bunları yaparken hırsızı görmüş ve sesini çıkarmamış.

    Hırsız sessizce evden çıkıp kendi evine doğru yola çıkmış. Hoca da onu takip edip arkasından evine girmiş.

    Hırsız onu fark edip:

    – Sen de kimsin?, demiş.

    Hoca:

    – Bir az önce evimdeki her şeyi toplayıp buraya getirdin. Ben de buraya taşındığım için seninle geldim, demiş.

    Bindiği Dalı Kesen Hoca

    Günlerden bir gün Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış ve elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.

    Yoldan geçen bir adam:

    – Hoca Efendi ne yapıyorsun? Bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!, diye bağırmaya başlamış.

    Hoca kesmeye devam etmiş ve düşmüş. Düşer düşmez adamın yanına gitmiş ve:

    – Madem ki benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin. İlla benim öleceğim zamanı haber ver, diye yakasına sarılmış.

    Pazarlık

    Hoca bir gün derenin yanından yürürken iki adam onu görmüş ve:

    – Biz yüzme bilmiyoruz sana iki altın verirsek bizi karşıya geçirebilir misin?, demiş.

    Hoca:

    – Tamam, demiş.

    Nasreddin Hoca birinci adamı karşıya geçirmiş, diğerini alıp geçirmeye çalışırken adam akıntıyla elinden kaçmış.

    Bunun üzerine arkadaşı Hoca’ya bağırmaya başlamış:

    – Ne yaptın? Su arkadaşımı götürüyor? Çabuk, çabuk kurtar onu!

    Hoca, adamı boğulmadan yakalamış ve bir taraftan da şöyle demiş:

    – Kardeşim, niye telaş ediyorsunuz. Siz de bir altın eksik verirdiniz. Böylece ödeşirdik!

    Su Dediğin Böyle Olur

    Nasreddin Hoca bir yaz günü çok susamış. Yolda karşısına çıkan ve suyu tuzlu olan gölden bir yudum su içmiş. Tuzlu su hem aç hem de susamış olan Nasreddin Hoca’nın midesini bulandırmış ve daha da susatmış.

    Yürümeye devam eden Hoca ileride bir çeşmeye rastlamış ve tatlı suyu olan bu çeşmeden kana kana su içmiş. Daha sonra şişelerini doldurup eşeğine de su vermiş.

    Şişesine doldurduğu suyla gölün kenarına gelen Hoca:

    – Öyle şişinip durma, su dediğin böyle olur, demiş ve şişedeki suyu göle boşaltmış.

    Oğlumun Babası Öldü De

    Nasreddin hoca bir gün siyah elbiselerle geziyormuş. Onu görenler şaşkınlıkla:

    – Ne oldu Hoca Efendi? bu gün karalar giymişsin?, diye sormuşlar.

    Hoca:

    – Oğlumun babası öldü de, O'nun yasını tutuyorum, demiş.

    Belki Ağaçtan Öteye Bir Yol Düşer

    Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde çocuklar ona bir şaka yapmayı düşünmüşler. Yoldan geçerken uçurtmalarının ağaca takıldığını söyleyip onu ağaca çıkarmaya ve ayakkabılarını alıp kaçmaya karar vermişler.

    Planlarına karar verip beklemeye başlamışlar. Hoca yolun başına gelince uçurtmalarını ağaca takıp ağlamaya başlamışlar. Bunu gören Hoca:

    – Ne oldu çocuklar?, demiş.

    Çocuklar:

    – Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kurtaramadık. Bize yardımcı olur musunuz?, demişler.

    Hoca hemen:

    – Tabii ki, demiş ve ayakkabılarını çıkarıp çantasına sokuşturmuş.

    Bu duruma şaşıran çocuklar:

    – Hoca’m neden ayakkabılarını yanına alıyorsun, diye sormuşlar.

    Nasreddin Hoca gülerek:

    – Belli mi olur çocuklar belki yaptığım bu iyiliğe karşı Rabbim, bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder, demiş.

    Mevsimlerden Yakınanlara

    Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:

    – Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.

    Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:

    – Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.

    Tarhana Çorbası

    Günlerden bir gün Nasreddin Hoca’nın canı tarhana çorbası çekmiş. Üzerine ekmek doğrayıp çorba içmeye hayali kurarken kapısı çalınmış.

    Yan komşunun oğluymuş gelen.

    – Hocam annem çok hasta, yemek yapamadık. Bir tas çorban varsa verebilir misin?, demiş.

    Bunu duyan Hoca kendi kendine:

    Bu komşular da bir alem! Kurduğum hayalin bile kokusunu almayı beceriyorlar, demiş.

    Ben Senin Gençliğini de Bilirim

    Bir gün Nasreddin Hoca yolda güzel bir at görmüş. Sahibinden izin alarak üstüne binmeye çalışmış ama bir türlü binememiş. İnsanların etrafına toplanmaya başladığını görünce sesli bir şekilde:

    – Ah Nasreddin ah! Yaşlandın artık, gençliğinde böyle miydin, demiş.

    İnsanların ona hak verdiğini görünce bu sefer de sessiz bir şekilde kendi kendine:

    – Ben senin gençliğini de biliyorum Nasreddin, demiş.


    Mynet Youtube


    En Çok Aranan Haberler