Onun her bakışında, her duruşunda, hatta en sıradan cümlelerinde bile yılların verdiği birikim, yaşanmışlık ve derin bir insan gözlemi gizli. Belki de bu yüzden, hangi rolü üstlenirse üstlensin, ona kendiliğinden inanıyoruz. İster bir mafya babası olsun, ister kırık bir aşk adamı, isterse politik bir figür... Haluk Bilginer izleyicisine "ben buradayım ve gerçeğim" dedirtiyor.
Haluk Bilginer’in hikâyesi sadece Türkiye sınırlarıyla çizilmiş bir başarı öyküsü değil. Onun kariyerinin önemli bir bölümünde İngiltere’de aldığı eğitim ve oynadığı tiyatro oyunları var.
Bu tecrübe, onu başka bir boyuta taşıdı.
Haluk Bilginer sadece Türk seyircisinin değil, aslında dünya çapında sanatın evrensel dilini konuşan bir sanatçı haline geldi.
Bu yönüyle de birçok genç oyuncuya ilham verdi, hâlâ da veriyor.
"Yurt dışında var olmak için sadece dili değil, duyguyu da taşıyabilmek gerekir" der ya ustalar… Haluk Bilginer'in başarısı, ustalığı ile birleşiyor.
Haluk Bilginer’in sahnedeki sessizliği bile bir anlatıma dönüşür. Bazen tek bir bakışı, uzun bir suskunluğu, kelimelerden çok daha fazlasını söyler.
Bir karakterin gözyaşlarını anlatmadan ağlatabilmek, bir yıkımı tarif etmeden izleyicinin yüreğini sıkıştırmak... İşte Haluk Bilginer’in ustalığı burada gizli.
Belki de bu yüzden, oynamadığı zamanlarda bile onu izlemek istiyoruz. Çünkü o sadece hikâyeleri değil, hikâyelerin ruhunu sahneye taşıyor.
Haluk Bilginer’i anlatmak, bir sanatçıyı övmek değil sadece. Aynı zamanda bir çağın ruhunu, değişen değerleri ve sanatın gücünü anlamak demek.
Onun her rolü, yaşadığımız toplumun farklı bir yüzünü ayna gibi karşımıza koyuyor.
Kısacası, Haluk Bilginer’in oynadığı karakterler gelip geçici birer eğlence değil; iz bırakan, düşündüren, hayatımıza dokunan gerçekler...