1964 yılında Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmiyle sinemaya adım attığında henüz 17 yaşındaydı. Ama o genç yaşında bile ekrana sadece bir yüz değil, derinlik getirdi. Susuz Yaz’ın Berlin’de Altın Ayı kazanması, hem Türk sinemasının hem de Koçyiğit’in kaderini değiştirdi. Ardından gelen onlarca filmde hep duygunun içtenliğini taşıdı. Seyirci ona sadece oyuncu değil, kendi ailesinden biri gibi baktı.

Hülya Koçyiğit’in oynadığı karakterlerin çoğu, toplumun içinden, gerçek kadınlardı. Ana oldu, köylü kızı oldu, aşık oldu, dul kaldı, yoksullukla savaştı. Ama hepsinde aynı şey vardı: Güç ve zarafet. O, ne kadar acı çekerse çeksin, dimdik duran kadınların simgesi haline geldi. Onun sayesinde Türk sineması, kadını sadece dekor olarak değil, hikâyenin özü olarak görmeye başladı.
Yeşilçam’da birçok güzel kadın vardı. Ama Hülya Koçyiğit’in güzelliği başka bir yerden besleniyordu. O, hem sade hem etkileyiciydi. Sahiciydi. Moda olanı değil, kendine yakışanı giydi. Rol yapmak yerine yaşadı. Ve her zaman bir sanatçının taşıması gereken asaleti korudu. Magazinle değil, eserleriyle konuşuldu.
Yıllar geçti, sinema değişti, televizyonlar geldi, ekranlar küçüldü. Ama Hülya Koçyiğit ismi küçülmedi. Onun filmleri hâlâ izleniyor, yeni nesiller onun oyunculuğunu merakla keşfediyor. O artık sadece bir dönem değil, bir kültür mirası. Bir annenin kızına izlettirdiği filmde, torunun büyükannesine sorduğu eski bir isimde yaşamaya devam ediyor.
Koçyiğit, hiçbir zaman yüksek sesle konuşanlardan olmadı. Ama ne zaman söz alsa dinlenir oldu. Toplumsal meselelerde fikirlerini sakin ama net bir dille dile getirdi. Kendi geçmişinden kopmadan, günümüzle bağ kurmayı başardı. Bu da onu sadece geçmişin değil, bugünün de önemli figürlerinden biri yaptı.
Bugün hâlâ bir televizyon ekranında, eski bir festival görüntüsünde, belki bir söyleşide karşılaştığımızda o tanıdık gülümseme içimizi ısıtır. Çünkü Hülya Koçyiğit sadece bir film yıldızı değildir. O, bir hissin, bir devrin, bir zarafetin adıdır. Onu hatırladığımızda çocukluğumuz gelir akla, eski bayram sabahları, siyah-beyaz televizyonlar, sokak aralarında yankılanan film müzikleri…
Şimdi artık daha az görünüyor olabilir. Ama onun yeri zaten görünmekle ilgili değil. O, çoktan hafızalara yerleşti. Tıpkı bir anne şefkati gibi, bir eski mektup gibi, bir nostalji gibi… Her şey değişse de bazı değerler kalır. Hülya Koçyiğit işte o değerlerden biri. Hem Yeşilçam’ın, hem bu toplumun ortak hafızasında, her zaman özel bir yere sahip olacak.