Yazı ve fotoğraflar: Mert Gökalp
Ahtapot, kalamar, mürekkepbalığı ve notilus, evrimsel tarihte beş yüz milyon yıldır var. Bitkilerin yeryüzünde belirmeye başlamasından çok önce yumuşakçalar, canlıların bölümlenmesi anlamına gelen filumunun avcı bir sınıfını oluşturdu.
Okyanuslarda, her derinlikte yaşayan bu canlılar benzersiz uyum yeteneğine sahip; kavrayabilme ve yeniden oluşturma yeteneği bulunan kolları, omurgalılarınkine benzer gelişkin gözleri ve karmaşık bir kamuflaj sistemi. Bir hayli gelişkin beyinleriyle bu canlılar, omurgasızlar arasındaki en zeki canlı ve şaşırtıcı seviyelerde problem çözme yeteneği ve öğrenme kabiliyeti sergiliyorlar.
Chicago Üniversitesi bilimcileri, kafadanbacaklıların gelişkin beyinlerini anlayabilmek için DNA kodlarını kırarak Kaliforniya’da yaşamakta olan bir ahtapot türünün gen dizilimine bakmaya karar verdi. Gen dizilimi ortaya çıkınca gördüler ki ahtapotlar genetik olarak tam anlamıyla dünya dışı varlıklar, üyesi oldukları yumuşakçalar filumundan bile farklılar; âdeta uzaylılar.
Genomları daha önce bilimin görmediği düzeyde, karmaşık ve şaşırtıcı şekilde otuz üç bin adet protein kodlayan gen içeriyor, ki bu sayı insanda bulunandan fazla. Bilimcilerin ahtapot beyninin moleküler köklerine bakmak istemelerinin nedeni, bu canlıların sinir ağı özelliklerini adapte edebilme yeteneklerini ve bu sayede öğrenme ve hafıza yetilerinin gelişkinliğiydi. Bu spesifik kabiliyetler ve genomundaki protein kodlayan DNA adedinin fazlalığı, ahtapotun dokularındaki proteinlerin fonksiyonlarını revize etmelerine imkân veren biyolojik mekanizmayı açıklayabilir.
Bir başka deyişle, bir zeminden başka bir zemine ilerleyen ahtapotun, saniyenin binde biri gibi hızda, değişen çevre şartlarına göre nasıl bu kadar hızlı tepki verebildiği ve dokularıyla ortamdaki desen ve rengi taklit edebildiği anlaşılabilir. Ahtapot genomunda ortaya çıkan bulgulardan biri, transpozon (hareketli gen) olarak bilinen ve genomda yeniden düzenleme yeteneğine sahip olan genlerin sayısının fazla oluşu. Chicago Üniversitesi’nden Carolin Albertin bulguları şöyle değerlendiriyor:
“Birkaç istisna haricinde ahtapotlar aslında tipik bir omurgasız genomuna sahip, yalnızca bir miksere koyup karıştırmışınız gibi tamamen yeniden dizilmiş şekilde bir genom...”