Biz de Türk futbolunda Sedat Balkanlı'dan sonra ALS hastalığının pençesine yakalanan İlyas Tüfekçi'nin başarılarla dolu geçmişini hatırlatıyor ve acil şifalar diliyoruz.
2. Dünya Savaşı’ndan yalnızca yenik değil, gerçek anlamıyla yıkık ve ekonomisi tamamen çökmüş olarak çıkan Almanya kendini yeniden inşa etmek zorundaydı. Ancak bunun için iş gücüne ihtiyaç vardı ve Almanya savaşta büyük kayıplar vermişti. Üstelik bunların çoğu ülkenin geleceği ve bereketi olacak genç kuşaklardı.
50’li yıllarda ortaya çıkan bu iş gücü açığını kapamanın tek çaresi yurt dışından işçi getirmekti. Türkiye’den bu daveti kabul eden çok sayıda vatandaşımız oldu. İlk grup 26 Ekim 1961’de davullarla zurnalarla uğurlandı. Almanya’da da bandolarla karşılanan bu vatandaşlarımızın aklında tez vakitte yurduna dönmek vardı belki de. Çoğu dönemedi. Almanya’da yerleştiler, ev bark sahibi oldular, bekar olanlar evlendi, evli olanlar evlat sahibi oldular. İkinci kuşak bu evlatlardan bazıları yıllar sonra kendilerini yeşilsahalarda göstermeye başladılar. İçlerinden, “yabancı” olmanın tüm zorluklarına rağmen en üstdüzey ligin futbolcusu olmayı başaranlar çıkacaktı. Bu futbolcu kuşağının ilk temsilcilerinden biriydi İlyas Tüfekçi. En azından Erdal Keser’le birlikte Türk kamuoyunun dikkatini çeken ilk gurbetçi futbolcuydu.
İlyas Tüfekçi’nin hikayesine en baştan başlamak en iyisi. En başa gittiğimizde ise Tüfekçi ailesinde futbolcu geni olduğunu keşfediyoruz. Babası Adnan Tüfekçi kaynakçı olarak gitmeden önce profesyonel olarak futbol oynuyor İlyas’ın. Fenerbahçe genç takımında ve İstanbul Karması’nda Can Bartu’larla top koşturduktan sonra uzun yıllar Galata forması giyiyor. Almanya’ya gittiğinde futbol becerisi daha iyi bir iş imkanı sağlıyor ona. Postane çalışanları onun gibi bir oyuncuyu takımlarında görmek istedikleri için bu gurbetçi Türk’e postanede bir iş ayarlıyorlar. Yıllar sonra Avrupa’nın ilk federe Türk takımı olan Berlin Türkiyemspor’un kurucusu olacaktı Adnan Tüfekçi. Ardından kaptanlığını ve başkanlığını da yapacaktı bu takımın.
İlyas Tüfekçi, ağabeyi Kerim’in devam etse belki kendisinden bile iyi bir futbolcu olabileceğine inanıyor. “Kısa mesafe koşuda bana fark atardı. Kafa toplarında çok iyiydi.” Ancak hem fizik hem de kimya olarak İlyas’la benzeşmeyen bu 1.80 boyunda, fuleli yetenek, futbolu ve onun olmazsa olmaz antrenmanlarından hiç hazzetmiyor. Erken yaşta futbola veda ediyor dolayısıyla.
İlyas’ın ise, dışarıdan küçük görünen cüssesinin aslında içerden çok daha büyük olduğu anlaşılacaktı zamanla. Çünkü bir devin bile kocaman cüssesinde barındırabileceği miktarda hırs, azim ve futbol sevgisinin çok daha fazlası depolanmıştı sanki onun içinde. Küçük Dev Adam. İşte ona yakıştırılan lakap da bu olacaktı zaten.
Bundesliga’da forma giymeye başladıktan sonra futbol konusunda kendini Avrupa’ya karşı ezik hisseden 80’li yılların Türkiye’sinin gurur duyduğu bir lejyoner haline gelecekti İlyas Tüfekçi. Türk gazeteleri onun başarılarını yazıyor, Stuttgart’ın ardından forma giydiği Schalke 04 takımında attığı goller TRT’de tekrar tekrar ekrana getiriliyordu. Almanlar da takımının en iyi futbolcusu seçerek onun başarılarını hem tasdik etmiş, hem de bir kez daha taçlandırmış oluyorlardı.
Bu gelişmelerin ardından aynı ülkenin ama ne gariptir ki ayrı kıtaların takımı olan iki taraf arasında beklenen klasik meydan muhareberelerindem biri başlıyordu. Bu ilk Fenerbahçe-Galatasaray Transfer Meydan Muharebesi değildi ama ilk kez bir gurbetçi futbolcu için yapılıyordu. Takvimler 1984’ü gösterdiğinde, kazanan ve “Küçük Dev Adam”ı renklerine bağlayan ise Fenerbahçe oluyordu. Unutulmaz Bordeaux başarısında sarı-lacivertli takımın kadrosunda yer alıp bir de gol atan Tüfekçi, 1986’da bu kez ezeli rakibe, Derwall’in çalıştırdığı Galatasaray’a geçiyordu. Bireysel futbolun, günlük başarıların daha geçerli olduğu Fenerbahçe’den sonra takım oyununun hüküm sürdüğü Galatasaray’da kendini buluyordu İlyas Tüfekçi. Ne de olsa ekstra antrenman yaptığında arkadaşlarının dalga geçtiği keyfi ve disiplinsiz bir sistemden, alışık olduğu bir sisteme geçmişti artık. Derwall tarafından yerleştirilen, Denizli ile devam ettirilen bir sisteme. Takımın çoğu kendisi gibi altyapısını Avrupa’da almış futbolculardan oluştuğu için iyi işleyen bu sistem sayesinde Galatasaray 1988-1989 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı finale yükseliyordu.
İlyas Tüfekçi, Zeytinburnuspor’da futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlüğe başladı. Tüfekçi’nin, 1993-94 Kardemir Karabükspor takımıyla ligin ikinci yarısında verdiği Kurtuluş Savaşı Türk Futbol tarihinin unutulmayan sayfalarından biridir. Karabükspor’un Süper Lig'de ilk kez mücadele ettiği bu sezonda, son maçta Zeytinburnuspor'a uzatma dakikası golü ile yenilerek küme düşen Karabük’e yalnızca taraftarı değil tüm Türkiye üzülmüştü. 2009’a kadar çok sayıda Bankasya ve 3. Lig takımlarını çalıştırdı İlyas Hoca.
İlyas Tüfekçi 2011'de A Milli Takım Scouting Ekibi’nin bir üyesiydi. Yani futbolcu arıyor, tespit ediyor, izliyor ve rapor veriyor. Alman futbolunu yakından takip ediyor. Başka Avrupa ülkelerinde de gurbetçi futbolcularımız olsa da, hepsinin toplamı hala Almanya’nın yarısı bile etmiyor. Üstelik en çok randıman Almanya toprağında yetişen mahsülden elde ediliyor. Bu mahsulün bir parçası olan Mesut Özil, Hamit Altıntop ve Nuri Şahin’in Real Madrid kadrosunda yer alması bir rastlantı değil. İlyas Tüfekçi daha sonra birçok takımda teknik anlamda görev aldı.