Orhan Gencebay dendiğinde hemen “arabesk” kelimesi gelir akla ama mesele bundan çok daha derindir. Onun yaptığı müzik, sadece bir tür değil, bir anlatıydı. Klasik Türk musikisini, halk müziğini, hatta rock’tan enstrüman yapısını alıp sentezledi. Onun müziği bir isyan değildi sadece; bir arayıştı. Kendini bulamayanın, ait olamayanın feryadıydı.

“Batsın Bu Dünya” şarkısı çıktığında bir kuşak başını yukarı kaldırdı. O güne kadar içine atan, sineye çeken, kaderine razı olan insanların diline bir ifade aracı verdi Gencebay. Kimi onu çok sert buldu, kimi fazla duygusal… Ama kimse görmezden gelemedi. Çünkü o şarkı sadece bir melodi değil, bir dönem portresiydi.
Orhan Gencebay yalnızca bir müzisyen olarak kalmadı. 70’li ve 80’li yıllarda çevirdiği filmlerle sesi kadar yüzü de tanındı. O filmlerde yalnızca kendini değil, milyonların yaşamını, mücadelesini, hasretini oynadı. Bir yandan şarkı söylüyor, bir yandan da kendi halkının hikâyesini anlatıyordu. Onun sinema diliyle kurduğu bağ, müziğinden farksızdı: Duygusal, dürüst ve içten.
Orhan Gencebay hiçbir zaman gürültülü biri olmadı. Polemiklere girmedi, bağırmadı, meydan okumadı. Ama ne zaman konuşsa dikkatle dinlendi. Çünkü sesi müziğinde olduğu gibi sözlerinde de ağırdı. O, bir dönemin “ağır abisiydi.” Sokakta ayakkabı boyayan çocuk da ona saygı duyardı, üniversite öğrencisi de. Bu çok nadir görülen bir ortaklık duygusuydu.
Bugün Orhan Gencebay hâlâ yaşıyor, üretiyor, ama artık sesi biraz daha arka planda. Yine de etkisi azalmış değil. Genç müzisyenler onun melodilerini yeniden düzenliyor, yeni kuşaklar onun şarkılarında kendini buluyor. Çünkü insanın içine dokunan müzik, zamanla değil, zamanla yarışarak büyür.
Gencebay’ın müziği, sadece dinlenen değil hissedilen bir müzik. Onun şarkılarını dinlerken bazen gözlerin dolması bundan. Çünkü onun notaları, hayatın ta kendisine dokunur. Aşkı anlatırken de, ayrılığı işlerken de, sistemle çatışırken de o içtenlik hep vardı.
Orhan Gencebay, Türk müziğinin yalnızca bir parçası değil, omurgalarından biridir. Onun melodileriyle büyüyen kuşaklar, müziğin ne olduğunu, neye hizmet etmesi gerektiğini öğrendi. O yüzden onun adı sadece bir diskografide geçmez; memleketin ruhunda yankı bulur.