Sporun jenerasyonlar boyunca aktarılıp sevilmesinde birçok faktör söz konusudur. Öncelikle spor evrensel bir değerdir. Spor müsabakaları kültürel zenginliğe sahiptir. Öte yandan spor bir doğa refleksidir. Yani herhangi bir türde yapılan eylemler; zıplama, atma, koşma, tutma veya fırlatma gibi günlük hayatın bir parçasıdır. Spor doğrudan doğa yasalarına ve doğa bilimlerine bağımlıdır. Halihazırda doğal bir refleks olmasıyla bilimin incelemesinden önce de bu şartlar mevcuttur. Bu sebeple modern spor branşlarında biyolojik faktörler ve sporcuların vücut içerisindeki kimyasal reaksiyonları gibi şartlar mükemmeliyetçi olarak ele alınır. Judo da bilimsel temellerden önce sporcu deneyimi ve saha tecrübesiyle geliştirilmiş, biyolojik ve kimyasal denklemin içerisine fizik kurallarını da dahil etmiş bir spor branşıdır.
Judo, Japonya kökenli bir dövüş sanatı ve olimpik spor dalıdır. Asya merkezli gelişmesine karşın küresel bir etki ve saygınlığa sahiptir. Tutma temelli dövüş sporlarında özel bir yere sahiptir. Kuvvet, dayanıklık, teknik ve hızın yanı sıra rakibin gücünü kendi yararına kullanma üzerine geliştirilmiştir.
Judo kelime anlamı olarak Japonca’da “ju” (yumuşak, esnek) ve “do” (yol, yöntem) kelimelerinden gelir. Türkçe çevirisi “yumuşaklık yolu” anlamına gelir. Bu adlandırma judonun felsefesini yansıtır: Gücü doğrudan kuvvetle karşılamadan, rakibin hareketini ve enerjisini kendi avantajına kullanma temeline dayanır.
Judoda kuvvet aktarılandan ziyade yeniden yönlendirilen bir enerji kullanımıdır. Jigoro Kano, 1882’de Japonya’da jujutsu tekniklerini sistemleştirerek judoyu geliştirmiştir. Klasik Ju-jutsudaki hamle önceliği, yerini rakibin hamlesine reaksiyon göstermeye bırakmaktadır. Judoda amaç rakibi fırlatma, sırt üstü yere düşürme, yerde kontrol altında tutma veya boğma/kilit teknikleriyle pes ettirmektir. Judoda tekme, yumruk, dirsek ve diz gibi vuruşlar kullanılmaz. Klasik güreşten de farklı olarak patlayıcı güç yerine gücü yönetme tercih edilir.
Judo felsefesi olan bir spordur. Judo öğretileri öncelikle sabır, saygı ve öz kontrol üzerine kuruludur. Önce ruhu eğitmek ve kendini tanımak önemlidir. Teknik eğitim bu aşamadan sonra başlar ve eğitim süresince devam eder. Bu sebeple de Judo eğitim yerleri "judo okulu" olarak adlandırılır. Yani safi fizikselliğe dayalı dövüş kursları değildir.
Judo müsabakaları genel anlamda geleneksel kavramlar üzerinden gerçekleştirilir. Evrensel değere sahiptir. Judo maçları "tatami" adı verilen özel minderlerde yapılır. Tatamiler darbeyi emen ve sakatlık riskini en aza indiren yapıdadır. Judo kıyafetlerine "Gi" denmektedir.
Judogi isimli kalın pamuklu kıyafetler giyilir. Judogiler hem darbeyi azaltır hem de sporcuların birbirlerinin kıyafetlerinden tutmalarına müsaade eder. Bele bağlanan kuşaklar Judocuların seviyelerini gösterir. Maçlar sporcuların birbirini ve hakemi öne eğilerek selamlamasıyla başlar. Mücadele içerisinde Nage-waza, rakibi denge dışına çıkarıp sırt üstü düşürmektir. Osaekomi-waza tekniği ile rakip yere sabitlenir. Shime-waza rakibin hava veya kan dolaşımını baskı altına alan boğma tekniğidir. Kansetsu-waza tekniği ile rakip eklem yerlerinden kitlenerek etkisiz hale getirilir. Bu 4 temel prensip içerisinde birçok alt tekniği barındırır.
Müsabakalar bu teknikler içerisinde rakibi mağlup etme üzerine kurulur. Rakibi sırt üstü düşürme, yerde 20 saniye kontrol etme veya rakibi pes ettirme "Ippon" olarak isimlendirilir ve maç sonlandırılır. "Ippona" doğrudan ulaşılamayan senaryolarda "waza-Ari" olarak isimlendirilen sistem mevcuttur. İki defa gerçekleştirilen "waza-Ari" pozisyonu "1 ıppon" değerindedir. Maçları bitiren bir diğer durum da "shidodur". Pasiflik, kural ihlali gibi tekrarlayan uyarı durumlarında taraflardan birisinin diskalifiye edilmesiyle sonuçlanır.