MYNET ÖZEL | 2025 yılının 'Aile yılı' ilan edilmesiyle birlikte; aile kavramının hayatımızın en önemli yapı taşı olduğu bir kez daha hatırlatıldı. Gerek toplumsal yaşamda gerek sosyal hayatımızda aile kavramının öneminin kavranması için çabalanırken, bu konuda öne çıkan eserlerden biri de “Akıldan Kalbe" filmi oldu. Filmin yapımcısı Süreyya Yaşar Önal aile kavramının tüm dünyada bilinçli bir saldırı altında olduğunu belirterek, "Aile kurumunun önemini yeniden vurgulayarak, bireyleri yalnızlaştırma ve aileyi çözülme noktasına getirme çabalarına güçlü bir duruş, karşı bir cevap olarak düşünebiliriz filmimizi..” diye konuştu.
2024'ün son günlerinde Sinehane ve Üs Yapım ortaklığında vizyona giren filmin senaryosunu Özer Feyzioğlu ve Avni Tuna Dilligil kaleme aldı. Yönetmen koltuğunda ise Özer Feyzioğlu'nun oturduğu filmde Kerem Alışık, Hande Soral ve Şenay Gürler gibi önemli isimler yer aldı.
Baştan sona bir aile filmi olarak herkese dokunan "Akıldan Kalbe" filminin yapımcısı Süreyya Yaşar Önal, Mynet'e özel açıklamalarda bulundu.
Mynet Genel Yayın Yönetmeni Ersel Yıldırım'ın sorularını yanıtlayan Süreyya Yaşar Önal, “Son dönemde sinema ya da dizi ya Tv programları bize, ailenin bireylerin kimliklerini yok ettiğini, ezdiğini hatta onların benliklerini tarumar ettiğini anlatan örnekler sunuyor. Aileden ayrılanın gerçek bir birey olacağına/özgürleşeceğine dair bir resim çiziliyor. Kötü örnekler öne çıkarılarak aile kurumuna olan güven zedeleniyor. Biz buna karşılık aileyi değerli ve önemli bir yapı olduğunu, onu kaybetmenin, bireyin akıl ve ruh dünyasında nelere yol açabileceğini anlatan bir film ortaya koymaya çalıştık. Ailenin aynı zamanda iyileştirici/şifalandırıcı olduğunu karakterimiz Sadık’ ın hayatı üzerinden anlattık.
20 Aralık'ta vizyona giren filmle birlikte aile kavramına güçlü bir şekilde dokunduklarının altını çizen Önal, şu ifadeleri kullandı;
İnsanoğlunun bence bugüne kadar bir arada durarak ürettiği en mükemmel yapı aile. Dünyanın neresine giderseniz gidin aile kurumunu doğru inşa ettiğinizde, onu desteklediğinizde aslında toplumun birçok kritik meselesini de kendiliğinden çözmüş oluyorsunuz.
Malesef özellikle de son yıllarda artan bir şekilde ve planlı bir biçimde aileye dönük saldırı altındayız. Sadece cinsiyetler saldırı altında değil. Onu koruyacak kurum olan aile de saldırı altında. Dolayısıyla bunun derdine düşmüş birisiyim. Bir yapımcı olarak şimdiye kadar ürettiğim her işin temelinde aileyi merkeze alan işler yapıyorum. ‘Elimi Bırakma’ bir aile hikayesidir, ‘Benim Adım Melek’ bir aile hikayesidir, ‘İkimizin Sırrı’ bir aile hikayesidir. Dolayısıyla aile benim dert edindiğim bir konudur.
Film birçok soru sorduruyor. Zaten en büyük sorumuzu da filmimizin önermesinde veriyoruz:
Ailen İçin Neleri Göze Alırsın?
Bu temel soru, içeriğinde başka soruları da barındırıyor.
Hangi fedakârlıklar aileyi bir arada tutar?
Anne babanın evlatlarına borcu- ya da tam tersinden- çocukların anne babalarına olan borcu nerede başlar, nerede biter?
Ailenin geçmişte yaşanan hayal kırıklıkları ve travmalara rağmen birbirini affedebilmesi, iyileşmesi mümkün müdür?
Arada kırgınlıklar ve mesafeler olunca aile üyeleri arasındaki bağlar koparılabilir mi?
Aslında seyirciye sorulan ve onu filmin içerisine davet ettiğimiz sorular bunlar. İzleyiciyi kendi yaşamlarında aynı soruyu sormaya teşvik ediyoruz ve cevabını filmin sonunda kendi kendine vermesini bekliyoruz.
Mesela filmde değindiğimiz önemli temalardan biri affetmek ve fedakârlık…
Aslında fedakârlığı kim yapar? Özür dileyen mi affeden mi?
Film bu sorularla izleyiciyi yüzleştirirken, affetmenin bazen en büyük fedakârlık olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda, affetmenin iki tarafı da dönüştürdüğü, hatta özgürleştirdiği bir hikâye anlatıyoruz.
Pişmanlık, geçmişte yapılan hataların insanın ruhunda bıraktığı izdir. Sadık’ın hikayesi, pişmanlığın sadece bir yük olmadığını, aynı zamanda insanı değiştirebilecek ve dönüştürebilecek bir fırsat olduğunu düşündürecek izleyiciye. Çünkü pişmanlığın ıstırabını duyan kişi hatalarını telafi etme çabasına girer ve bu hataları telafi etmek sevgi ve eylemle mümkündür…
Pişmanlık Bir Yüzleşme Çağrısıdır…
Hataların Telafisi Sevgi ve Eylemle Mümkündür… Telafi; hataları silmek değil, onların üstüne iyileştirici bir hikâye yazmaktır…
Bizim hikâyemiz; aile bağlarının iyileştirici gücüne dair bir hikâye…
Yönetmenimiz Özer Hoca ile bu kadar soruya cevap ararken duygudan da sinematografiden de vazgeçmeyen iddialı bir film ortaya koyma noktasında çokça çalıştık diyebilirim.
Kerem Alışık, Hande Soral, Şenay Gürler ve bütün oyuncularımız inanılmaz bir sahiplenmeyle filmi inşa ettiler. Filmi tamamladıktan sonra ilk kez izleyen oyuncularımız da galadan ağlayarak çıktılar.
Filmimizin yolculuğu sadece Türkiye ile sınırlı kalmayacak. Dünyanın her bir yanındaki seyirciye ulaştırmak istiyoruz. Dolayısıyla filmimizin bir festival yolculuğu da başlayacak.
‘Akıldan Kalbe’ 2 yıllık bir çalışmanın sonucunda 2024 yılının aralık ayında seyirciyle buluştu. Çekimlerimiz bitmiş, kurgu aşamasındaydık. Aile Bakanımız Sayın Mahinur Özdemir Göktaş ile bir vesile karşılaştığımızda filmden bahsettim. Sağ olsun çok heyecanlandı. Süreç içerisinde sürekli "Film bitti mi?" diye soruyordu. Film bittikten ve kendisi izledikten sonra çok beğendi ve bakanlık olarak bu türden filmlere ihtiyaç duyduklarını ifade etti.2025 yılının Aile yılı ilan edileceğini ben de ilk kez o esnada öğrendim. Bu denk geliş için ayrıca çok mutluyum.
"Aile kavramının daha iyi bir konuma gelmesi için medyanın üzerine düşen görev nedir? Gençlere yönelik ailenin önemiyle ilgili neler söylemek istersiniz?" sorusuna da yanıt veren, Önal şu ifadeleri kullandı:
Çocukların ve gençlerin gezindiği yerler artık mahalleler ve sokaklar değil; ‘Sosyal Medya!’ “Sosyal medya kötüdür” gibi bir genellemede bulunmuyorum elbette. Çağın gerçeği olan dijital çağda çocuklarımız ve gençlerimiz ailenin çok da önemli olmadığı ya da ailenin kişisel gelişimlerini olumsuz etkilediğini söyleyen çok sayıda ve çeşitli içeriklere maruz kalıyorlar. Onlara maruz kaldıkları bu içeriklerle ilgili olarak ‘acaba?’sorusunu daima sormalarını öneriyorum. Bu soru kendilerini ailelerinden uzaklaştırmak isteyen içerikler karşısında zihinlerini diri tutacaktır.
Ben ve benim gibi bakan yapımcılar hazırladığımız projelerimizi kanallara götürdüğümüzde çoğu kez "Yeterince sert değil. Bu çalışmaz!" diyerek geri çevrilir. 'Kötü daha çok izleniyor' ön kabulünün yıkılması gerekiyor. İyi olana şans verilse belki de iyi reytingler alacak. İyilik yayılacak. Bunun çok iyi örnekleri de var. Daha fazla şans verildiğinde bu sayılar daha da artacaktır. Ben bunun için çabalıyorum aslında, benim bu sektörde var olma amacım bu!”