Gün onların günü. Akdamar Adasındaki tarihi kilisede ayin yapıyorlar.
Uzun yıllar ibadet yapılmayan, geçmişte bir süre doğru dürüst koruması bile olmayan, hatta vaktiyle birileri tarafından yıkılması daha hayırlı olur diye düşünülen kültür hazinelerimizden Akdamar Kilisesi bugün bir ibadethane olarak asli işlevini yeniden yerine getiriyor.
İnsan sürekli gelişebilen ve değişebilen bir varlıktır. Hangimizin yanlış bildiği, yanlış anladığı şeyler yok ki? Ben, izninizle böyle bir günde oraya çeşitli duygu ve düşüncelerle toplanmış olan insanları iyi niyetle, tarafsız bir şekilde ve çözümleyebildiğim kadarıyla değerlendirmek, değerlendirmelerimi paylaşmak; kendi payıma, mümkün olursa sizden gelebilecek geri bildirimlerle eksiklerimi tamamlayıp, varsa yanlışlarımı düzeltip bu konudaki fikirlerimi netleştirmek isterim.
Bu anlamda, şu anda orada olmadığıma göre kendimi oraya gelenlerin ve onları izleyenlerinin yerine koyup empati yaparak bazı durumları görünür kılmak ve diğer düşüncelerimi o resmin üzerine inşa etmek yanlış olmaz sanıyorum.
Elbette her insan ayrı bir dünyadır. Dolayısıyla oradaki her insanın farklı bir kişiliği, altyapısı, kültür düzeyi ile farklı beklentileri, fikirleri ve duyguları vardır. Her biri ile ilgili empati yapmaya çalışmak belki ciltler tutacak kadar çok emeği gerektirir. Hepsini teker teker düşünmek, fikirler öne sürmek olanaksızdır. Bu nedenle, sadece belli başlı yaklaşımları kendime göre (ve yanlış olduğunu bile bile) bazı genellemelerin içine sığdıracağım birkaç kişi ile bu işi yapmayı deneyeceğim.
Elbette empati yapmak, kendini karşıdakinin yerine koymak her zaman en doğru şeyleri anlamak, çözümlemek anlamına da gelmez. Yani benim bu yazıda ifade edeceğim şeyler büyük oranlarda yanlış da olabilir. Sonuçta ben empatiyi kendi kültürüm ve becerilerim ölçüsünde yapmaya çalışacağım. Tabii mümkün olduğunca tarafsız durmaya özen göstererek yapmaya çalışacağım bunu. Eksikler ve hatalar olabileceğini peşinen kabul ediyor, her türlü eleştiriye açık olduğumu ifade ediyorum.
Aradan geçmiş olan zaman göz önünde tutulduğunda, bugün oraya ayin için gelmiş bulunanların içinde 1915'in barut, yangın kokan zamanlarını yaşamış kimselerin olmadığını düşünüyorum. Yine de ben hayali empati çalışmalarıma bu kurguda onlara yer verilmediği takdirde, olayın gerçek oyuncuları devre dışı bırakıldığı takdirde bir şeylerin eksik kalacağı fikrinden hareketle onlardan başlamanın doğru olacağı varsayımı ile yola çıkıyorum.
Yani bugünkü ayine katılanların birkaçının bu şehirde vaktiyle yaşamış insanlar, savaş sürecinde gidenler olmaları halinde bugün neler düşünüyor, hissediyor olacaklardı sorusunun yanıtını tahmin etmeye çalışarak başladığımda temeli doğru yere koymuş olacağımı varsayıyorum.
Empati için birkaç Ermeni ismine gereksinim duyuyorum. Oysa çok fazla Ermeni ismi bilmiyorum. İlk etapta aklıma eserlerinde özellikle çocukları çok güzel anlatan, ataları Bitlis'li olan Amerikalı meşhur Ermeni asıllı yazar William Saroyan'ın önemli öykü kahramanı Aram geliyor.
Evet, empati kuracağım kişilerin ilkine Aram Bey diyelim. O zamanlar devletine yürekten bağlı üst düzey bir Osmanlı bürokratı iken tehcirle yüz yüze kaldığı için buralardan gitmek zorunda kalmış Hiç bir zaman bölücülükten, savaştan, kargaşadan yana olmadığı halde yaşanan toplumsal yıkımın altında kalmış biri. Hıristiyan din adamlarıyla, eğitimcilerle ve diğer devletini seven yaşlı Ermenilerle, Türklerle, Kürtlerle doğru ve sağlıklı ilişkiler kurabilmiş aklı başında bir adam.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Ermeni Komitacılarının bölgedeki zararlı faaliyetlerine hep karşı çıkmış bu faaliyetler devleti zorlar hale gelip iş tehcire dayanınca da direnememiş biri.
O yaşasaydı komitacıların Fransa başta olmak üzere Avrupalı yabancılar tarafından yönetilen hırslarının Osmanlı Ermenilerini zora soktuğunu ve kaçınılmaz sonu hazırladığını kabul etmiş biri olarak bu topluluğun içinde bulunurdu ve o burada olsaydı adanın havasını derin soluklarla içine çekerdi eminim. Toprağını, taşını, kilisesini, Van Gölü'nün suyunu birer kutsal varlıkmış gibi elleriyle yoklardı.
O buraya birkaç gün erken gelir, eski mahallelerini, eski yaşantıların çoktan toza toprağa karışmış izlerini arardı.
O buraya gelmeden önce ve buradan gittikten sonra uzun zaman eski komşularını, yakınlarını, akrabalarını rüyalarında görürdü.
Ayine katılanlar arasında empati yapılacak ikinci kişi olarak düşünebileceğimiz Aram beyin Türkiye dışında doğmuş büyümüş olan ve onunla birlikte Paris'ten gelmiş bulunan kızı Alis Hanım da nispeten farklı şeyler düşünür ve hissederdi.
O yıllarca babasının anlattıklarını da, kendi cemaatinin içindeki yaygın inanç ve değerlendirmeleri de dinlemiş, iki taraftan da etkilenmiş olduğu için, babasına göre biraz daha kızgın ve katı olurdu.
O babasının anlattıklarına bağlı olarak bağımsızlık vaadinde bulunanlardan etkilenen o dönemde yaşamış ırkdaşlarının savaş sürecinde düşman saflarına geçerek, uzun yıllar savaşmış ve insan gücünü önemli miktarda yitirmiş Osmanlı Devletine en zor zamanlarında yaptıklarının yanlış olduğunu kabul ederdi. Millet-i Sadıka olan Ermenilerin bir parçası oldukları Osmanlı'ya savaşın ortasında sırt çevirmiş olmalarının doğru olmadığını kolay ifade edemese de kabul ederdi.
Öte yandan da, ırkdaşlarının yıllarca yurt dışında bir yerlere tutunma, bir ülkenin yurttaşı olabilme için verdikleri zor mücadeleleri katlandıkları maliyetleri, sıkıntıları göz önünde tutarak Osmanlı'nın o günkü zorunlu tehcir politikalarına kızardı.
Empati yapmak için üçüncü kişi olarak, bu kalabalığın içindeki komitacı birini düşünebiliriz. Öyle biri büyük olasılıkla kendisine yıllardır anlatılan bir kısmı gerçek dışı şeyler nedeniyle ayin süresince kaskatı dururdu. Ayinin yumuşatıcı dini etkisini neredeyse hiç yaşamazdı.
O çocukluğundan beri komitacıların çeşitli müdahaleleriyle bozmuş oldukları mantığıyla, içine yerleştirilmiş olan düşmanlık duygularıyla ayin öncesi, ayin boyunca ve ayinden sonra hep “buraların sadece kendilerine ait olduğunu düşünür. Türkleri ve Kürtleri bu topraklardan söküp atmanın hayalini görmeye orada da devam ederdi.
Elbette bu kalabalığın içinde dördüncü kişi olarak da İstanbul'dan, İzmir'den gelmiş Ermeni yurttaşlarımızdan birini almamız, onun şahsında bu insanlarımızın duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmamız gerekir.
Bizi de, Türkiye dışında yaşayan Ermenileri de çok iyi tanıyan bu yurttaşlarımızdan biriyle kurulacak empati doğal olarak daha farklı, daha sağlıklı duygu ve düşüncelerle yüzleştirir bizi.
Onlar şu an üzerinde yaşadıkları topraklarda bulananların büyük bir bölümünün, Türk Vatandaşı Türklerin ve Kürtlerin ve diğer unsurların Ermenilerle problemi olmadığını bilen insanlardır.
Onlar Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının neredeyse tamamına yakınının ön yargılı olmadıklarını, bu ülke sınırları içinde başka milletlere karşı düşmanlık fikirlerinin körüklenmediğini, bu anlamda insanların bir araya gelmediğini en iyi bilenlerdir.
Onlar geçmişte yaşanmış ve bu bölgenin o zamanki ahalisi olan üç ayrı etnik yapıyı da ciddi anlamda hırpalamış olan olayların tarihe mal edilmesi gerektiğine inananlardır.
Yine onlar, dinleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun, insanların güzel şeyler için bir araya gelebileceklerini, yeni ve güzel bağlar, bağlantılar kurabileceklerini düşünen ve hisseden kişilerdir.
Ayine gelen Ermenileri izleyen bölge insanları da doğal olarak farklı şeyler düşünecek, farklı duygular yaşayacaklardır. İçlerinde çalışkan bir millet olan Ermenilerin bir günlüğüne de olsa geri dönmüş olmalarını alkışlayanlar, bunun demokratikleşmenin bir adımı olduğunu, insan hakkı olduğu fikrini taşıyanlar da, ayindeki Ermenilerin buralarda olmaması gerektiğini savunanlar da bulunacaktır.
Türk ya da Ermeni politikacılar ile din adamları da öncelikle işe kendi işleri açısından bakacaklardır kuşkusuz.
Gelin biz de onların samimi dindar olanlarının, ayini hakkıyla yapmaya çalışanlarının, atalarının yaşadıkları yerleri gördükleri için mutlu olanlarının, yıkıcılığı ve düşmanlığı bir tarafa koyup, tarihsel gerçekleri kabul etmesini bilenlerinin ayinini kutlayalım.
Tarafları ve ülkeleri ne olursa olsun, hala yanlış fikirler, kan, barut ve gözyaşı peşinde olanlarının da bir an önce gerçek dünyaya dönebileceklerini umut edelim.
Kendi ülkelerinde camilere tahammül edemeyen kimi yabancı siyasilerin, bu büyük ülkede tarihi kiliselerde ayin yapılmasına fırsat veren devleti anlayıp takdir etmelerini; yapabiliyorlarsa örnek almalarını dileyelim.
Dünyaya barışın ve huzurun gelmesi için yapalım bunu. Hep yaptığımız gibi sevgiyi, barışı, dostluğu savunalım ve bunu göstermekten geri kalmayalım.
09/09/12
15:34
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz