Halle Berry, 14 Ağustos 1966 tarihinde Ohio'nun Cleveland şehrinde dünyaya geldi. Annesi bir psikiyatride hemşire olarak çalışıyordu, babası ise annesiyle aynı hastanede hademe olarak çalışırken tanıştı, sonradan otobüs şöförlüğü yaptı. Berry'nin zor bir çocukluğu vardı, zira babası şiddete yatkındı ve annesini sıklıkla taciz ediyordu. Berry'nin ailesi o dört yaşındayken boşandı, ve Berry annesiyle yaşamaya başladı.
Berry'nin gençlik yılları büyük başarılarla geçti. Bedford Lisesi'nde okuyan Berry, hem amigo kızdı, hem onur öğrencisiydi, hem okul gazetesinin editörüydü, hem de balo kraliçesi seçildi. Neyse ki Berry lisede zirve yapıp sonra düşenlerden olmadı. 80'li yıllarda güzellik yarışmalarına girmeye başladı. 1985'te Miss Teen All American yarışmasını, 1986'de Miss Ohio yarışmasını kazandı. Yine aynı sene Miss USA yarışmasında ikinci oldu, ve Miss World'e katılma hakkı kazanan ilk Afro-Amerikalı oldu.
Berry 1989 senesinde oyunculuk yapmaya karar verdi. Bu uğurda New York'a taşınan Berry, kısa bir süre de olsa ciddi zorluklar yaşadı, hatta bir dönem sokakta yatmak zorunda kaldı. Fakat hemen toparladı ve ABC'nin çok uzun sürmeyen dizisi Living Dolls ile birlikte ilk rolünü kaptı. Dizi iptal olduktan sonra da şansı yaver gitmeye devam etti ve Knots Landing dizisinde tekrar eden bir rol edindi.
Berry'nin ilk film rolü, Spike Lee'nin yönettiği Jungle Fever filmindeki uyuşturucu bağımlısı Vivian'dı. Fakat Berry kısa rollere de çok mahkum kalmadı. 1991 senesinde Strictly Business filminde, bir sene sonra ise Eddie Murphy'li Boomerang filminde başrolleri oynadı. Ona gerçekten ulusal şöhret kazandıran rol ise Queen: The Story of an American Family filmindeki çift ırklı köle performansı oldu.
Berry artık yavaş yavaş ciddi rollere geçiş yapıyordu. 1995 tarihli Losing Isaiah'da Jessica LAnge, 1996 tarihli Race the Sun filminde ise James Belushi ile beraber boy gösterdi. Aynı sene Executive Decision filminde Kurt Russell ile de oynayan Berry, çalışmaya devam ediyordu, ama bir şeyler de eksik gibiydi.
O eksik olan şeyler, 1999 senesinden itibaren değişmeye başladı. Berry önce 1999 tarihli Introducing Dorothy Dandrige adlı TV filminde, başrol karakterini canlandırdı. Kendisinin bizzat çarpıştığı bu rol, ona Emmy ve Golden Globe adaylıkları getirdi. Bir sene sonra X-Men filminde Storm karakterini oynayarak uluslararası ününü arttırdı. Asıl bomba ise, 2001 senesinde geldi. Monster's Ball filmindeki performansı ile birlikte Oscar'ı kazanan ilk Afro-Amerikalı kadın oldu.
Berry Monster's Ball başarısını James Bond filmi Die Another Day'deki Jinx performansı ile pekiştirdi. Bir sene sonra Robert Downey, Jr ile birlikte Gothika'da, ondan bir sene sonra da X2: X-Men United filmlerinde rol alan Berry için her şey güllük gülistanlık gözüküyordu. Oscar'sa Oscar, eleştirel başarıysa eleştirel başarı, gişeyse gişe... Lakin...
Sonra Berry'nin başına Catwoman geldi. 100 milyon dolarlık bir bütçeye sahip olan Catwoman, sadece gişede felaket bir şekilde çakılmakla kalmadı. Aynı zamanda eleştirmenlerin gazabına uğradı ve Berry'ye bir Razzie ödülü kazandırdı. Berry o ödülü almaya Oscar'ıyla birlikte giderek sempati toplasa da, kariyeri ondan sonra pek toparlanamadı.
Frankie and Alice filmini ve onunla gelen Altın Küre adaylığını saymazsak, Berry'nin kariyerinin Catwoman sonrası pek toparlanamadığını söyleyebiliriz. Robots, Lackawanna Blues, Perfect Stranger, Things We Lost in the Fire gibi filmlerde boy gösterdi Berry, evet, ama eski nam ve şöhret seviyesine erişemedi.
Peki gelecekte Berry'yi neler bekliyor? Kimilerine göre kendisi Steven Spielberg'in yapımcısı olduğu bilim kurgu dizisi Extant sağ olsun o eski imajına yavaş yavaş geri kavuşmakta. Elbette Berry uzun süredir sağlam bir filmde rol almadı, ama yine de TV onun da ilacı oluyor gibi gözükmekte. İnşallah olur, inşallah Berry tekrar zirveyi görür. Biz göreceğinden pek eminiz!