Mynet Trend

YAZARLAR

Tuğçe Gülçiçek

Yazarın Diğer Yazıları

Renkli sokaklarda sessiz bir kış masalı: Ayvalık

Ege’nin sarı sıcağına alışık bir şehir olan Ayvalık, kış aylarında bambaşka bir yüzünü gösteriyor. Rüzgârın denizle buluştuğu koylarda sessizlik ağır basıyor, taş evlerin gölgesi daha derin oluyor. Yaz aylarında defalarca ziyaret ettiğim bu Ege kasabasına bu kez kışın gittim; kalabalığın gürültüsü yerini dinginliğe, telaşlı adımlar yerini ağır ağır yürüyen düşüncelere bıraktı. Kış Ayvalık’ta başka güzelmiş, bunu görmek öyle iyi geldi ki…

Yazın rengârenk şemsiyeleriyle, dondurma kuyruklarıyla, cıvıltılı akşamüstü kalabalıklarıyla bildiğimiz Ayvalık kışın bizlere bambaşka bir hikâye anlatıyor. Sessiz, içine kapanık ama kendine çok güvenen bir hikâye bu. Ne yapmacık ne abartılı. İçten, samimi ve dingin. Tam da ihtiyaç duyduğumuz gibi.

Renkli sokaklarda sessiz bir kış masalı: Ayvalık 1

Ayvalık’a bu kez ocak sonunda, hafif puslu bir havada gittim. Arabayla körfezin kıyısından ilerlerken gökyüzüyle deniz aynı renge bürünmüş gibiydi. İlk durağım her zamanki gibi Cunda Adası oldu. Yazın insan kalabalığından yürünemeyen Arnavut kaldırımlı sokaklarda bu kez sadece miskin kediler ve köpekler vardı.

Taksiyarhis Kilisesi, sessizliğin içinde daha görkemli görünüyordu. Bahçesinde bir başıma durup taşların arasındaki zamanı düşündüm. Yazın fotoğraf çektirmek için sıraya girilen noktalarda bu kez sadece rüzgâr vardı. Ve o rüzgâr, başka hiçbir mevsimde duyamayacağınız şeyler anlatıyor size.

Sonra Cunda’nın arka sokaklarında dolaştım. Rum evlerinin kapıları kapalıydı ama pencerelerinden hâlâ yaşanmışlık sızıyordu. Bazen bir perdeden, bazen saksıdaki kurumuş çiçekten... Ve en çok da duvarda unutulmuş bir eski mektup gibi duran, dökülmüş badanalardan. Yani her şey çok sade ve çok gerçekti.
Cunda’da Taş Kahve’de oturup damla sakızlı kahvemi içerken denize bakarak geçirdiğim o sakin birkaç saatten sonra Ayvalık merkeze döndüm. Burada Macaron Mahallesi'nde bir reyhan şerbeti içmeden olmaz dedim, kahve üstüne de ne iyi geldi… Kışın açık birkaç kafeden biri olan eski bir taş evin içindeki küçük kafede soba kenarında oturmak insanın içini ısıtan o sahici anlardan biri.

Kış mevsiminde Ayvalık’ta balık yememek elbette olmaz. Akşam yemeğini, liman kıyısındaki bir balıkçıda yedim. Masamda lakerda, yanında roka ve ayvalık zeytinyağlısı… Dışarıda deniz uğulduyor, içeride eski bir Ege şarkısı çalıyor. Yan masada oturan yaşlı bir çift, garsonla sohbet ediyor. Herkes birbiriyle tanıdık gibi. İşte Ayvalık’ın kış hâli tam da böyle; tanıdık, sıcak ve kendine has.

Ertesi sabah, güne Şeytan Sofrası'ndan bakarak başladım. Yazın günbatımında izdiham yaşanan bu tepe, şimdi sadece bana aitti. Aşağıda uzanan zeytinlikler, maviyle yeşilin arasında kaybolmuş gibiydi. Sessizliği dinledim. Ve içimden dedim ki: "İnsan bazı yerleri en çok sessizken sevebiliyor."

Ayvalık’ı yazın sevmek kolay; ama onu kışın da sevebilmek için biraz yavaşlamayı, biraz sadeleşmeyi bilmek gerek. Eğer bu mevsimde Ege’ye inmeyi düşünüyorsan ve kalbinde dinginliğe yer varsa, Ayvalık seni bekliyor. Kalabalığın çekilmesiyle ortaya çıkan o içsel güzelliği, Ege’nin en zarif halini bu mevsimde yaşarsın. Bazen bir yerin en güzel hâli, en sessiz olduğu zamandır… Ve Ayvalık, tam da böyle anlatılmalı işte...

Mynet'in Sesi
YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler