Bir Japon atasözü '7 kere düştüysen 8 kere ayağa kalk' der. İnsanların yaşadıkları trajediler ve zorluklar onlara ne kadar büyük yıkımlar ve kayıplar yaşatsa da bu kişiler kendilerini zihinsel olarak yeterince terbiye ettiyse yıkımı bir son olarak görmezler. Hindu felsefesinde Yıkım Tanrisı olarak geçen Shiva da bir sonu değil yıkım ile gelen yeni bir başlangıcı, yeniden doğuşu temsil eder. Yaratılış, muhafaza ve yıkım sadece insan hayatının değil evrenin genel döngüsünün doğal bir parçasıdır fakat bunu kabullenip her yıkımdan yeni bir düzen çıkarabilmek için güçlü bir iradeye sahip olmak gerekir. Güçlü bir iradeye sahip olmanın ilk püf noktası ise bu döngüyü, değişimi kabullenebilmek ve yeni düzen içinde kendine alan oluşturabilmektir.
İnsanın doğumu ve belli bir yaşa gelene kadar eğitimi ve sosyal çevresi üzerinde kontrol sahibi olamaz. Ailesini, ülkesini ve hatta bazı durumlarda inancını bile kendi belirlemez. Hayatındaki iktidar figürlerince 'özgür irade' ilüzyonuyla yönlendirilir. Fakat belli bir yaştan sonra eğer ki hayatıyla ilgili doğru sorgulamaları yapmaya başlarsa, insanların sosyal çevresi üzerinde kontrol sahibi olması kaçınılmazdır. Farklı fikirlere, ve değişik insanlarla iletişime açık olması bir insanı algısını ve vizyonunu genişletir. Farklı görüşleri değerlendirebileceği güçlü ilişkiler kurmak bir insanı daha güçlü kılar.
Yalan söylemek kişinin vicdanına bağlı bir şey olsa da fizyolojik olarak da yorucudur ve yalan söyleyen kişinin günlük rutinini zorlayacak zihinsel yorgunluk yaratabilir. Yalan her zaman kötü niyetle söylenmek zorunda değil. Örneğin başkasını üzmemek için söylenen bir 'beyaz yalan' daha sonra başınızı ağrıtabilir. İnsanlar duygularını ve isteklerini yalan söylemeden ama karşısındakini kırmadan da dile getirebilir. Belki de birçok insanın karşısındakini kırmamak için 'hayır' diyememesi buna en güzel örnektir. Niyeti kötü olmasa bile nezaketen söylenmiş bir 'evet', dürüstçe söylenmiş bir 'hayır'dan daha zararlı olabilir.
Zihinsel olarak güçlü bir insan her şeyden önce para kazanmayı dert etmez. Daha doğrusu paraya olması gerektiğinden fazla değer vermez. En fazla bir aracı olarak görür. Zihinsel olarak güçlü bir insan için insani değerler her şeyin üstündedir. Onun için başka bir insanın hakkını yememek zengin olmaktan daha önemlidir. Tabii ki herkes dünyayı değiştirecek kadar enerji ve kaynağa sahip değil. Bununla birlikte hiçbir zenginlik, kendisi dışında bir kişinin bile hayatını yaşanır kılan insanın tattığı manevi tatmine erişemez. Sağlam iradeli insan sadece kendi ve kendi gibileri değil herkesi düşünür, herkes için iyi şeyler yapmaya çalışır.
'Bir kitap okudum hayatım değişti' diye bir şey yok. Bunu unutmak lazım. Hayatı tek bir kitapla anlamak hiçbir zaman mükün olmadı ve olmayacak. Dünyayı daha iyi anlamak için sürekli okumak ve araştırmak gerekli. Dünya, insanlar ve çevre hakkında ne kadar bilgi sahibi olursa, herhangi bir travmadan sonra insanın kendini yeniden inşası çok daha kolaylaşır.
Her şeyden önce sağlığına dikkat etmekle sağlıklı olmayı takıntı haline getirmek arasındaki farkı anlamak gerekiyor. Sağlığı takıntı yapmak da en az sağlığına hiç önem vermemek kadar zararlı. Özellikle zihinsel olarak insanı çok yoran ve yıpratan bir şey. Bu nedenle takıntı haline getirmeden sağlıklı olmaya özen göstermek sağlıklı bir zihin için bir hayli önemli.
Aslında okumanın bir uzantısı olarak kabul edilebilir. Malesef kültürümüzde meraklı olmanın insanın başına kötü şeyler getireceğine dair fazlasıyla kabul görmüş bir inanış var. Oysa meraklı olmak, araştırmak ve yeni şeyler öğrenmek daha geniş bir vizyon, çevreyi daha sağlıklı gözlemlemek ve algılamak için en işe yarar yöntem.
Öğrenmek ve kendini eğitmek kadar bu deneyimleri eyleme dönüştürmek de güçlü bir zihne sahip olmanın şartlarından biri. Atıllık ancak kahvede veya rakı masasında memleket kurtaran, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanların içine düştüğü bir durumdur. Çünkü zihinleri zaten mevcut durumu kavrayamadığı gibi, yeterince güçlü olmadığı için harekete geçmelerini de engeller. Ancak uzaktan yalan yanlış gözlemleriyle, oturdukları yerden her şeye laf yetiştirirler.
Düşünmek yorucu bir eylemdir. Bu nedenle toplumun büyük bölümü düşünmek yerine ezberlediği ya da başka yerlerden duyup okuduğu şeyleri tekrar eder ve yaptıklarını düşünmek, fikir yürütmek sanar. Bu yüzden meraklı olup, okumanın yanına bir de düşünme egzersizlerini eklemek gerekir.
Her şeyden önce başarıyı doğru tanımlamak gerekiyor. Başarısızlığı yolun sonu olarak değil ders alınacak bir deneyim olarak kabul etmek gerekiyor. Başkalarının başarısızlığını kazanım kabul etmek bu algıya sahip kişileri ve toplumları ancak aşağı çeker.
Zihinsel olarak güçlü insanlar ne çok uzun vadeli planları için kendilerini paralar ne de hedonist bir yaklaşımla her anı zevk ve sefa içinde yaşamak isterler. Bu ikisinin dengesini kurabildikleri sürece güçlü olurlar. Güçlü biri koyduğu hedefe ulaşmak için her şeyi yapabileceği gibi gerektiği zaman hedefini değiştirmesini ve kendini boş yere zedelememeyi bilir.
İnsanlar birçok şeyi önemseyebilir ve hepsiyle ilgili olumlu şeyler yapmak isteyebilir. Fakat önemsedikleri şeylerin çok küçük bir kısmını kontrol edebilir, kontrol edemedikleri kısımları dert ederler. Bu yüzden bir öncelik listesi yapmak ve bu listeden nelerin kontrol edilebileceğini belirlemek, nelerin kontrol edilebileceğinin farkında olmak gerekir.
