Müslüm Gürses’in hikâyesi Adana’da, yoklukla iç içe geçmiş bir çocuklukla başladı. Terzi çıraklığı yaptığı günlerden sahneye uzanan bir kader yazıldı onun için. Ama o kader kolay yazılmadı. Ailesindeki acılar, hayatındaki yoksunluklar, onun sesine şekil verdi. O yüzden, Müslüm Gürses’in şarkıları sadece bir müzikal tür değil; bir ruh hâliydi.
Türkiye’de arabesk müzik çoğu zaman küçümsendi, dışlandı. Ama Müslüm Gürses sayesinde o müzik bir “dert anlatma biçimi” olarak kabul gördü. Onun şarkılarında isyan yoktu; kabullenmiş bir acı vardı. Müslüm Baba'nın sesiyle, yoksullar ağladı, kaybedenler avundu, aşkı bir kez daha yanlış kişide bulanlar kendilerini affetti.
Müslüm Gürses’in “İtirazım var” deyişi, sadece bir şarkı sözü değil; bir toplumsal başkaldırının özeti gibiydi. Ama onun başkaldırısı yıkıcı değil, içliydi. Sessiz bir çığlık gibi, yanından geçenlerin dönüp bakacağı kadar derin ama kimseyi ürkütmeyecek kadar içten.
Müslüm Gürses’in konserleri başka bir dünyaydı. Şişe kıranlar, kendini jiletleyenler, gözyaşlarını gizleyemeyen yüzler… Bu görüntüler, her zaman yanlış anlaşıldı. Oysa o sahnelerde biriken kalabalık, Müslüm Baba’ya hayran değil, ona tutunmuş insanlardı. Onlar için o adam bir şarkıcı değil; bir kurtarıcıydı.
Kariyerinin sonlarına doğru Teoman’dan Nilüfer’e, Orhan Gencebay’dan Bülent Ortaçgil’e kadar çok farklı sanatçıların şarkılarını yorumladı. Bu da onu yalnızca bir arabesk ikonundan daha fazlası yaptı. O değişti ama özünden hiç kopmadı. “Ben de değişebilirim” dedi, ama “acıya dokunmayı bırakmam” demeyi de ihmal etmedi.
Müslüm Gürses’in hayatındaki en özel duraklardan biri, hiç şüphesiz Muhterem Nur’du. Aşklarını hiçbir zaman şatafatla yaşamadılar. Ama birbirlerine duydukları saygı, aşkın sessiz ama derin hâlini anlatıyordu. O aşk, bugün bile anıldığında buruk bir tebessümle hatırlanır.
Onu anmak için anıta, müzeye ihtiyaç yok. Bir sokakta, bir arabada, bir düğün çıkışında ya da bir yalnız gecede ansızın çalan bir şarkısı yeter. “Hangimiz sevmedik” derken gözünüzün kenarında beliren bir yaş, onun hâlâ aramızda dolaştığının kanıtıdır.
2013 yılında aramızdan ayrıldığında, bir ses değil, bir devir sustu. Ama garip bir şekilde o sustukça, şarkıları daha çok çalmaya başladı. Bugün yeni nesiller bile onun adını biliyor, sesini tanıyor. Müslüm Gürses artık yalnızca geçmişin değil, bu toprakların belleğine kazınmış bir figür.