Almanya altyapısından gelip Millî Takım'ın gelecek yıllardaki yıldızlarından olmaya aday genç bir oyuncu olan Burak Kaplan, hedefinin büyük olduğunu söyledi.
Bayer Leverkusen formasıyla başarılı giden kariyeri kiralandığı Fürth takımında yaşadığı bir şanssızlıkla sekteye uğradı. Ancak bu durumdan kendine ders çıkarıp Beşiktaş'ta kendisini kanıtladıktan sonra, ilk maçında golle tanıştığı Bundesliga’ya dönmek istiyor. Ümit Millî Takım'da bir orta saha oyucusuna oranla attığı ekstra goller de bu hedefine ulaşmasında referans olacak gibi görünüyor.
Futbol Federasyonu Basın Departmanı tarafından hazırlanan TamSaha Dergisine konuşan Burak Kaplan, ''Almanya'da yetişmek, futbolu taktiksel açıdan küçük yaşta çok iyi öğrenmemi sağladı. Taktik dizilişe göre paslaşmayı, top kontrolü gibi konuları iyi bir şekilde futboluma kattığımı düşünüyorum.'' diyerek şunları söyledi:
''Fiziğimiz ve oyun tarzımız da birbirine çok yakın. Kendisini çok yakından takip ediyorum ayrıca. Hızlı ve etkili top dağıtımı yapmasını çok beğeniyorum. İnşallah bir gün Millî Takım'da onunla birlikte oynarım.
Beşiktaş'ta kaliteli futbolcularla aynı takımda olmak benim için bir şans. Onların tecrübelerinden kendime çok şeyler katacağımı düşünüyorum. Özellikle de Guti, Quaresma ve Simao’dan. Tabii benim de öğrenmeye hazır ve açık olmam lâzım.
2008-09 sezonunda Leverkusen 19 takımında 17 gol attım ve o dönem benim altın sezonumdu. Şutlarımın iyi olduğunu, böylelikle daha fazla gol attığımı düşünüyorum. Ofansif yönüm daha kuvvetli olduğu için, bir orta saha olarak fazla gol atıyorum.
Almanya U17 takımıyla 1 maça çıktım. Hemen ardından Türkiye’den de bir teklif geldi. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Tabii ki kendi ülkem için oynamak istiyordum. Ay-yıldızlı formayı giymek, millî marşımızı söylemek çok başka bir duygu çünkü.
Fürth'e kiralandığımda 6 maçta 3 gol attım, bir o kadar da asist yaptım. Ancak daha sonra hoca beni ilk 11’de oynatmayınca aramızda tartışma yaşandı ve kadro dışı kaldım. Bu olay Leverkusen’deki kariyerimi de etkiledi. Hocama karşı gelmemin yanlış olduğunu anladım.
TamSaha ekibinden Aydın Güvenir'e konuşan Burak Kaplan'ın röportajının detayları şöyle:
Öncelikle seni tanıyalım ve futbola nasıl adım attığını sorarak başlayalım istersen röportaja…
2 Ocak 1990 Köln doğumluyum. Futbola ise 4 yaşında, Vingst 05 adlı amatör bir takımda başladım. Küçükken futbol oynamaya çok istekliydim. Evde yerimde duramazdım. Hep top peşinde koştururdum. Babam da bunun üzerine elimden tutup bu takıma girmemi sağladı. 1 sene Vingst 05'te oynadıktan sonra 6 yaşındayken Bayer Leverkusen’in altyapısına katıldım. O dönemden bu sezon başına kadar da Leverkusen'in bünyesinde kaldım. Vingst’te oynarken henüz çok küçük olmama rağmen, Leverkusen’in oyuncu izleme komitesinden yetkililer maçları takip edip beni beğenmiş.
Leverkusen’de oynamak ve bu takımın altyapısında yetişmek neler kattı sana? Türk oyuncular Alman takımlarının altyapılarında genellikle çok disiplinli bir eğitim görüyor. Bir Alman takımının altyapısından yetişmek sana en çok ne kazandırdı?
Bayer Leverkusen'in altyapısında iki Türk hocamız vardı; Burak Yıldırım ve Emre Uzun. Onlar küçük yaştayken oldukça yardımcı olmuşlardı bana. Bunun dışında tabii ki altyapıdaki Alman teknik adamlardan da çok şey öğrendim. Bir Alman takımının altyapısından yetişmek futbolu taktiksel açıdan küçük yaşta çok iyi öğrenmemi sağladı. Taktik dizilişe göre paslaşmayı, top kontrolü gibi konuları iyi bir şekilde futboluma kattığımı düşünüyorum. Futbola başladığımdan bugüne kadar da hep orta saha ya da oyuncu kurucu mevkiinde oynadığımı da belirteyim.
STİLİMİ EMRE BELÖZOĞLU’NA BENZETİYORLAR
Oyun stilini Almanya’dan ya da Türkiye’den benzettiğin biri var mı? Mesela Yıldıray Baştürk de senelerce Leverkusen’de forma giydi…
Aslında benim stilimi Emre Belözoğlu’na benzetiyorlar. Fiziğimiz ve oyun tarzımız da birbirine çok yakın gerçekten. Kendisini de çok yakından takip ediyorum ayrıca. Emre abinin en sık rastladığım ve kendime örnek aldığım özelliği, oyun içinde topu çok fazla ayağında tutmaması ve hemen pas kullanması. Yani hızlı ve etkili bir şekilde top dağıtımı yapması. Ayrıca şutları da oldukça isabetli. İnşallah ben de bir gün A Millî Takıma yükselirim de Emre abiyle beraber Türkiye’nin orta saha yükünü çekerim.
Emre Belözoğlu’nun en önemli özelliklerinden biri de top karşı taraftayken rakibe ısrarlı bir şekilde pres yapması. Topsuz oyunda da kendini geliştirmen gerektiğini düşünüyor musun? Mevkiin itibarıyla oyunun iki yönünde de başarılı olman gerekiyor günümüz futbolunda.
Evet düşünüyorum. Çünkü oyun sırasında iyi pas dağıtımı yapmama rağmen, topsuz oyunda rakibe fazla pres yapmadığımın farkındayım. Bu konuda kendimi biraz daha geliştirmem lâzım. Bu yönden eksikliğim var. İdmanlardan sonra 15-20 dakika daha sahada kalıp bununla ilgili çalışmalar yapıyorum. Bir antrenörümüz eşliğinde çalışıyorum bazen. Sahanın ortasına iki kule koyuyoruz. Antrenörümüz topu kulelere doğru atıyor, ben de pres yapıyorum. Bu şekilde tecrübemi arttırmaya çalışıyorum.
Oynadığın bölgede Beşiktaş’ta Guti, Ernst, Aurelio, Fernandes, Necip gibi güçlü isimler var. Bu oyuncularla aynı takımda olman senin için oldukça zorlu bir sınav, bir o kadar da şans olacak. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Dediğiniz gibi böyle iyi futbolcularla aynı takımda olmak benim için bir şans. Onların tecrübelerinden kendime çok şeyler katacağımı düşünüyorum. Özellikle de Guti, Quaresma ve Simao’dan. Mesela Quaresma Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış bir futbolcu. Onlar bana bu tecrübeleriyle çok şey öğretebilir. Benim de öğrenmeye hazır ve açık olmam lâzım tabii ki. Bunun dışında Beşiktaş’a geldiğimden beri güzel bir ortamın içinde olduğumu söyleyebilirim. Özellikle yurtdışında yaptığımız sezon başı kampı oldukça faydalı geçti. Bir o kadar da yorucuydu ama.
Almanya günlerine geri dönelim. Bayer Leverkusen’in 19 Yaş Altı Takımı’nda 2008-2009 sezonunda banko oynadığını ve orta sahada görev almana rağmen çok gol attığını görüyoruz. Yıldızının parlaması da o sezona rastlıyor. Biraz o dönemden bahseder misin bize?
O sezon başlamadan önce sakattım aslında ben. Dizimden ameliyat olmuştum. Ama buna rağmen çabuk toparlandım ve sezona da iyi bir başlangıç yaptım. Patlamamı o sezon yaptım diyebilirim. 17 gol attım. Zaten o dönemde ortaya koyduğum performans bir sene sonra Leverkusen’in A takımına yükselmemi sağladı. Takımın başında da Lewandowski isimli Polonya asıllı bir hocamız vardı. Onun bana güvenip sürekli oynatması sonucu performansım giderek arttı. Kısacası o sezon altın yılımdı diyebilirim.
Leverkusen PAF Takımı ile oyuna sonradan girerek sahaya çıktığın ilk maçta gol atmayı başardın. Aslında orta saha oynamana rağmen golcü özelliğinle ön plana çıktığını görüyoruz geçmişine bakınca. Sen kendini nasıl görüyorsun bu açıdan?
PAF takımında ilk maçıma SC Verl adlı bir takıma karşı çıkmıştım ve o karşılaşmada son dakikada gol kaydetmiştim. Bu benim için çok sevindiriciydi tabii ki. Golcü olma özelliğime gelince, evet ben de şutlarımın iyi olduğunu, böylelikle de daha fazla gol attığımı düşünüyorum. Tabii ki şans faktörü de bunda etkili. Ancak ofansif yönüm daha kuvvetli olduğu için, bir orta saha olarak fazla gol atıyorum.
A takıma yükselişine gelelim. Jupp Heynckes döneminde A takımda forma giymeye başladın öyle değil mi?
Evet, o dönem Jupp Heynckes takıma yeni gelmişti. Ben de onun döneminde A takıma çıktım. Wattenscheid’da sezon öncesi kampı vardı. Burada diğer takımlarla hazırlık maçları yapmıştık. Hatta bu takımlar arasında Galatasaray da vardı. Zaten profesyonel imzamı da Galatasaray’la oynadığımız hazırlık maçından sonra attım. Bu da benim için hayli ilginç bir tesadüftü.
BUNDESLİGA’DAKİ İLK MAÇIMDA GOL ATTIM
Bundesliga’da sahaya çıktığın ilk maçtan bahseder misin bize?
Bahsettiğim gibi 2009-10 sezonu hazırlık kampını A takımla birlikte geçirmiştim. Ancak daha sonra PAF takımıyla maçlara çıkmaya başladım. Burada iyi performansımı devam ettirince, Heynckes beni sezon içerisinde A takıma aldı. Bundesliga’daki ilk maçıma Hertha Berlin deplasmanında çıkmıştım. Maç esnasında bir oyuncumuz sakatlandı. Ben de onun yerine oyuna girdim. Skor 1-1’di. 90. dakikada bir pozisyonda top şans eseri önüme düştü. Ben de vurdum. Top rakibin ayağına çarptı ve doksana gitti. Öne geçmiştik ve sevinçten havalara uçuyordum. Ancak kısa bir süre sonra gol yedik ve maç 2-2 bitti. Adeta yıkıldım. Böyle ilginç bir ilk maç hikâyem var işte.
2007’den beri Genç Millî Takımlarımızda forma giyiyorsun. Şimdi de Ümit Millî Takım’dasın. Burası da bir nevi altyapı sayılır. Almanya ile Türkiye’deki altyapı farklılıkları neler sana göre?
Açıkçası altyapı bakımından Almanya ile Türkiye arasında pek farklılık görmüyorum ben. Orada da burada da taktiksel açıdan gayet iyi eğitiliyor futbolcular bana göre. Bahsedebileceğim en büyük fark Türk oyuncuların teknikleriyle, Almanların ise disiplinleriyle ön plana çıkması. Mesela Alman takımların çoğu oyun disiplini ve defans ağırlıklı idmanlar yapar. Teknik ağırlıklı çalışan çok yoktur. Türkiye’de ise oyun tekniği ve buna göre çalışma daha ön planda benim gördüğüm kadarıyla.
Millî Takım demişken, ay-yıldızlı forma için oynama sürecin nasıl gelişti?
2007’de Alman Millî Takımı’ndan bir teklif almıştım ve U17 takımıyla 1 maça çıktım. 90’lı olmama rağmen 89’lu oyuncularla aynı takımda yer almıştım. Hemen ardından Türkiye’den de bir teklif geldi. U16 Millî Takımı’na çağrılmıştım. Victor Bannikov Turnuvası’na katılmıştım Ukrayna’da. Türkiye’den teklif alınca nasıl sevindiğimi anlatamam. Almanya doğumlu olmama rağmen Türk vatandaşıyım. Tabii ki kendi ülkem için oynamak istiyordum. Ay-yıldızlı formayı giymek, millî marşımızı söylemek çok başka bir duygu çünkü. Sonrasında ise 2010 yılında Hami Mandıralı döneminde Ümit Millî Takım’a çağrıldım. O dönemden beri de Ümit Millî Takım için mücadele ediyorum.
Bu kadar iyi bir çıkış yakalamana rağmen geçtiğimiz sezon Leverkusen formasıyla sadece 4 kez sahada yer alabildin. Sana göre bunun nedenleri neydi? Performansında bir düşüş mü yaşandı?
Öncelikle şunu belirteyim, ligde oynadığım 4 maçın yanı sıra, UEFA Avrupa Ligi’nde de 5 maçta forma giydim. Hocam bana ağırlıklı olarak Avrupa kupalarında şans verdi anlayacağınız. Ligde ise bu kadar az oynama nedenimi geçen sezon geniş ve çok iyi bir kadroya sahip olmamıza bağlıyorum. Kiessling, Renato Agusto, Vidal ve Rolfes gibi çok kaliteli oyunculara sahipti takım. Bu oyuncuların yerini bir anda almak o kadar kolay değil. Ayrıca çoğu oyuncu da millî takımlarında oynuyordu. Yani bir o kadar da tecrübeli bir kadro vardı. Bana geçen sene fazla şans verilmemesini bu nedenlere bağlıyorum. Ayrıca takım arkadaşım Eren Derdiyok’un da çok iyi bir oyuncu ve aynı zamanda çok iyi bir insan olduğunu belirtmek isterim. Kendisiyle de hâlâ telefonlaşıyoruz zaten.
FÜRTH’TE YAPTIĞIM HATA KARİYERİMİ ETKİLEDİ
Geçen sezon devre arasında Greuther Fürth takımına kiralandın. İlk 6 maçta 3 gol atarak başarılı bir performans gösterdin. Ancak sonra Fürth'le yolun ayrıldı. Buna da disiplinsiz davranışlarının neden olduğu söylendi. Takımın başkanı Helmut Hack, takımın büyük hedefleri olduğunu ve bunun sadece yüzde 100 takım ruhuyla gerçekleştirilebileceğini, ancak senin bu hedefle bağdaşmadığını belirtti. Bu konuda neler söyleyeceksin?
Fürth Başkanı’nın yaptığı bu açıklamayı sizden duyuyorum. Olayı kısaca şöyle özetleyeyim. Maç tecrübesi kazanmam için Leverkusen’den Fürth'e kiralanmıştım. Dediğiniz gibi ilk maçlarım olmasına rağmen gol atıp, bir o kadar da asist yaptım. Her şey iyi gidiyordu yani. Ancak daha sonraki bir-iki maç hoca beni ilk 11’de oynatmadı. Ben de kendisiyle konuştum ve oynamak istediğimi söyledim. Biraz tartışma yaşandı aramızda. Hocama beni oynatmadığı için karşı geldim yani. Ondan sonra da liglerin bitmesine 1 ay kala kadro dışı kaldım.
Peki bu olay seni hırslandırdı mı? Kendine bir ders çıkardın mı?
Açıkçası kadro dışı kaldığımda çok sinirlenmiştim. Sonra düşününce, böyle bir olay yaşamamın beni çok olumsuz etkilediğini fark ettim. Çünkü böyle bir olay yüzünden Almanya’da oynama şansımı kendi kendime bitirmişim gibi bir durum çıktı ortaya. Leverkusen’deki kariyerim de etkilendi anlayacağınız. Düşündükten sonra sergilediğim tavrın yanlış olduğunu daha iyi anladım. Ancak biz de genciz sonuçta ve bazı şeyleri yeni yeni öğreniyoruz. Tabii ki her oyuncu oynamak ister ve oynamadığı zaman hocasıyla konuşması normaldir. Ama benim hocama karşı gelmem yanlıştı. Bu olaydan çıkardığım ders de bu oldu zaten.
Türkiye maceran da belki de böyle bir talihsiz olayla başlamış oldu. Beşiktaş’a gelmende kim etkili oldu? Transferin nasıl gerçekleşti?
Beşiktaş’a transferim çok ani bir şekilde gelişti. Transfer döneminde kulüpten bir telefon geldi. Aslında benim başta transferden pek haberim yoktu. Menajerim ilgileniyordu. Sonra birden Burak Kaplan’la transfer görüşmeleri borsaya bildirildi diye haberler çıktı medyada. Ben de dedim ki o zaman "Oldu bu iş."
Peki Türkiye’de başarılı olup tekrar Almanya’ya dönmek ve kötü ayrılışının izlerini silmek ister misin?
Tabii ki Beşiktaş’ta iyi bir performans ortaya koyup, takımın vazgeçilmezlerinden biri olursam bir gün Almanya’ya geri dönmek isterim. Ama bunun için önce burada kendimi kanıtlamam lâzım. Şu an takımın başında Carlos Carvalhal var. Portekizli olması, benim gibi teknik oyuncular için bir avantaj. Antrenmanlarda sürekli tekniğe dayalı çalışmalar yaptırıyor. Bu oyun anlayışında bir hocayla çalışmak da benim için avantaj olacak.
Oynadığın bölgede beğendiğin oyuncular kimler dünya genelinde?
Benim gözünde bu anlamda sadece Messi var. Messi bir tarafa, diğer oyuncular bir tarafa bana göre. Onun yeri ayrı. Tam benim oynadığım bölgede oynamasa, orta sahanın ortasında oynayan çok beğendiğim isimler olsa da Messi’yi tek geçiyorum. O bir uzaylı adeta. Top bir insanın ayağına bu kadar yakışmaz. Topu ayağından kimse alamıyor. Süratli, boyu kısa olmasına rağmen güçlü, gol atıyor, asist yapıyor. Kısacası her özelliğe sahip bir oyuncu.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz