Onlar özel yetenekleri ya da becerileri olan insanlar değiller. Pek çoğu, normal koşullar altında diğerleri ile rekabet edecek güce de sahip değiller. Buna rağmen hem yetenek, hem beceri, hem güç hem diğer pek çok meziyet anlamında kendilerini katlayacak insanlardan daha iyi yaşıyorlar. Yerleşik meslek yaşamlarında çok fazla gelgit, çatışma, kırma, kırılma yok. Yaşayabilmek için yasa dışı ya da yapılması zor işleri düşünmek zorunda değiller.
Onlar babalarının yerleşik tezgahında, atölyesinde, ticarethanesinde, esnaf dükkanında yetişenlerle babası sayesinde başkalarının kolayca ulaşamayacağı kadrolara ulaşmış olanlar.
Erkek çocuk sahibi bir baba olarak yaşamın içinde rastlıyorum onlara. Rastlıyorum ve zamanında bazı şeyleri elde etmeye çalışırken bazı şeyleri gözden kaçırdığımızı, ya hiç görmediğimizi ya da yeterince dikkat etmediğimizi düşünüyorum.
İşsizlik bölgemizin ve ülkemizin de üzerinde olduğu dünyanın pek çok yerinde önemli bir sorun.
Refah düzeyleri yüksek, işsizlik oranları düşük ülkelerin ekonomik programlarında aşağılarda yer alan istihdam problemleri ülkemiz gibi nüfusu artmakta olan ülkelerde öncelikle ele alınması gereken konuların başında yer alıyor.
Ekonomik, sosyal, kültürel politikalar oluşturulurken işsiz kesimin özelliklerinin dikkate alınması,özellikle ve öncelikle genç işsizlerin ekonomik kalkınmayı olumlu yönde etkileyecek, kabul edilebilir bir gelir getirecek işlere, doğru yol ve yöntemlerle yönlendirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor.
Okullardaki ve konu ile ilgili diğer her türlü merkezdeki örgün ve yaygın eğitim programlarına onlara gerçek hayat bilgisi verecek, çalışmanın gerekliliği konusunda bilinçlendirecek, erken yaşta hayatlarına yön vermelerine yardım edecek konuların çağdaş, etkili eğitim materyalleri kullanılarak uzman kişiler yardımı ile en verimli şekilde kendilerine ulaştırılması büyük önem taşıyor.
Seksenli yıllarda Adana'da öğrenciyken bir Amerikan kilise okulu yayını geçmişti elime. Hatırladığım kadarıyla kitabın adı “To Be A Person” (Bir Kişi Olmak)'dı. Dünya, var oluş, dini konular ve bireyin dünyaya gelişi, aile, yurttaşlık, bireyin, ailenin, yurttaşların birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları gibi konular ilginç resimlerle, altı çizilmiş önemli atasözleri, deyimler ve vecizelerle öğrencinin dikkatini çekecek ve koruyacak bir formatta sıraya konmuştu. İçinde sorular, yorum yapılacak boşluklar vardı. On iki, on üç yaşındaki çocuklar için hazırlanmış bir kitaptı.
O dönemde okullarımızdaki müfredat içinde bu şekilde çocukla, gençle bire bir bağlantı kuran, ona kendi var oluşunu çeşitli boyutlarıyla düşündüren, sorumluluklarını ve haklarını hatırlatan bir kitap olmadığı duygusuna kapılmıştım. Dünyanın ülkelerini, başkentlerini, önemli akarsuları ile çiçeklerin nasıl çoğaldığını öğrenen çocuklarımızın ailede doğru yönlendirme yoksa, öncelikle bu konularda bilgisiz ve boşlukta olduklarını fark etmiştim.
Kitabı anlatırken abarttığım, konunun dışına çıktığım düşünülebilir. Ancak önemle vurgulanması gereken şeylerden birinin işsizliğin öznesi durumundaki birey olduğunu dikkate alırsak onun motivasyonunun önemi daha iyi anlaşılır ve bu motivasyonun işsizlikle ilgili sorunun çözümüne olası katkısı daha net görülür.
Çocuklarımız ve gençlerimiz çalışmanın önemi ve gerekliliği konusunda bilgilendirilip yönlendirildikten sonra da ülkenin, bölgelerin ve illerin somut ekonomik koşulları, çeşitli ekonomik potansiyelleri dikkate alınarak iş gücü yönetimi planlanmalı, teşvik ve desteklerle atıl ve çalışmaya hazır insan emeğini doğru hedeflere yöneltecek sistemler, yapılar, kurumlar oluşturulup aktif hale getirilmeli, işsizliği önleme programları hayata geçirilmeli ve bütün bu süreçler etkili şekilde denetlenmelidir.
Aile büyüklerinin fedakarlık şemsiyelerinin altında büyüdükleri için paranın kolay kazanıldığını zanneden, her işe tenezzül etmeyen ama hayalindeki işi de bir türlü bulamayan gençlerimize belki de dünyanın diğer yerlerindeki çalışma koşullarını ifade eden filmler göstermeliyiz. Onlara İran'da mülteci konumundayken çalışmak zorunda olan insanların anlatıldığı “Baran” ve “Bisikletçi” filmleri ile Çin'deki, Hindistan'daki, Afrika'daki insanların karınlarını doyurabilmek için nelere katlandıklarının belgesellerini izleterek gerçek dünyada yaşamın onların zannettikleri kadar kolay olmadığını öğretmek, internet kafelerde, playstation salonlarında, kahvehanelerde kaybedilen her dakikanın önemli olduğu bilincini oluşturmak, daha sorumlu bir duruş takınmaları için baktıkları pencereleri genişletmek de herhalde devlet ve yetişkinler olarak bizim sorumluluklarımız arasındadır.
İnsanların geçinebilmek için paraya, ülkelerin kalkınabilmek için çalışan üreten insanlara, işverenlerin de verimli üretim için kalifiye iş gücüne ihtiyaçları var.
Üretim faktörlerinin birlikte sağlıklı, dengeli bir sistem içinde çalışabilmeleri için çalışanı da, çalıştıranı da mağdur etmeyen, işsizliği mümkün en düşük düzeye indiren, kaçak ve kayıpları önleyen, izleyen ve tarafların kuralları çiğnemeleri halinde onları cezalandıran ve taraflardan birine pozitif ayrımcılık söz konusu olacaksa bunu çalışan lehine yapan, çalışma yaşamının yasal zeminini temiz ve güncel tutan tarafsız ve güçlü bir devlete ihtiyaç var.
Durumları, olayları, insanları ve her şeyi diyalektik bağları ve birbirleri ile olan her türlü ilintileri ile birlikte düşünülmeli, yapılan bir şeyin başka tarafta yıkıma neden olmamasına özen gösterilmelidir.
Bu anlamda evet biraz konunun dışına çıkılarak söylemek gerekirse, evlenen her çiftin mutlaka üç çocuk sahibi olmasını talep eden yöneticinin de bundan sonra aynı talebi dile getirirken, ne istediğini, o üç çocuğun ve üç çocuklu ailenin gelecek zamanda yüz yüze gelmeleri muhtemel sorunları ayrıca farklı ailelerin farklı konum ve olanaklarını çocuk yetiştirme düzenlerini tekrar düşünmesi önerisi de yapılabilir.
*
Van doğurganlık ve işsizlik oranları yüksek olan illerimizden. Her yaştan, her kültür düzeyinden, kadın ve erkek pek çok kişi çalışabilmek için uygun işler bulma peşinde.
Pek çoğu üniversite ya da lise bitirmiş gençler artık baba parası ve sınırlı olanaklarla yaşamak istemiyorlar.
Yoğun işsizliği doğru ve etkili bir şekilde yönlendiren, sağlıklı çözümler sağlayan, bu yönde her anlamda etkin çalışan bir kurumumuz var mı, bilmiyorum.
Emek piyasasındaki koşulların zorluğunu fark etmek için müneccim olmak gerekmiyor.
Umutsuzca bir iş bulup çalışmak isteyen insanlarla, onları en düşük ücretle çalıştırmak isteyenler karşı karşıya gelip duruyor.
Van göç alan ve göç veren bir merkez. Bir taraftan çeşitli nedenlerle çevreden kent merkezine akan çoğu çiftçilik ve hayvancılıktan başka bir şey bilmeyen insanlar, öte taraftan refah düzeyleri biraz yükseldiği için ya da işsizlik nedeniyle başka bölgelere gidenler.
Varoşlardaki derme çatma evlerde akşam bir lokma ekmek gelecek umuduyla bekleyenler, o bir lokma ekmeği neye mal olursa olsun ailelerine götürmek için amele pazarlarında bekleyenler, doğru ya da yanlış başka işler düşünenler, hayal kuranlar, küsenler, kumar oynayanlar.
Elbette o bizi diğer toplumlar karşısında güçlü kılan ancak batıdan doğuya gittikçe gevşemekte olan sıkı aile bağlarımız. Çocuklarımızı, yakınlarımızı, yaşlılarımızı neye mal olursa olsun koruma, kollama eğilimlerimiz.
Karlılık oranları yüksek olduğu halde daha çok kazanmak için işçilik giderlerini minimum düzeyde tutmayı tercih eden firmalar ve ancak ucuz iş gücü kullandığı zaman para kazanabilen küçük işletmeler.
Ücret ve ağır çalışma koşulları nedeniyle sık sık iş yeri değiştiren sosyal güvenlikle kolay kolay tanışamayan, doğru dürüst bir konuda uzmanlaşamayan verimsiz iş gücü.
Tatminsiz işverenler, tatminsiz çalışanlar.
Elbette devletimizin bölge için açtığı, ilan ettiği teşvikler, destekler.
Erzurum'da afişlerini gördüğüm “Hayvancılığa % 60'ı hibe olan destek” konusunda hevesli olan, köyde yeterli arazisi bulunan bir dostum için sorduğumda bu alanda bilgisi olduğunu söyleyen bir hemşehrim, arazinin yeterli olmadığını, projeye başvurabilmek için çok büyük sermaye, güçlü teminatlar gerektiğini söylemişti. Eğer öyle ise, sermayesi güçlü firmalara ve kişilere verilen teşviklerin toplumun alt kesimlerine katkısı anladığım kadarıyla en fazla “asgari ücretli bir iş” kadar olur. Kaymak, kaymak tabakasında kalır.
Aslında toplumun acil işe gereksinimi olan kesimlerine teşvik vermek de yetmez, teşvik bilgi ve bilincinin o kesimlere doğru yollardan ulaştırılması, o insanların cesaretlendirilmesi de gerekir. Bu da işin bir başka boyutudur. Sağlıklı uygulama, doğru denetim ve müeyyide yapısı ile gerçek ihtiyaç sahipleri iş güç sahibi yapılabilir. Sistemde boşluklara ve kaçaklara izin verilmemesi verimliliği büyük ölçüde arttırır, dürüst insanlar çalışıp üretme şansı elde eder.
İşten ve işsizlikten söz etmişken çeşitli adlar altında kamu kuruluşlarına özel sektörden iş gücü temini uygulamaları hakkında da birkaç şey söylemek gerekir.
Geçmişte doğrudan devletin istihdam sağladığı insanlar, yasalara dayanarak ya da toplu sözleşmelerle devletten ülkenin gerçek koşullarına uygun ücretler talep edebiliyor ve genellikle de alıyorlardı. Günümüz uygulamalarında devlet özelleştirme adı altında bu iş gücünün önemli bir bölümünü özel sektörden kiralamaya başlamıştır. Eleman sağlayan özel sektör firmaların da kuruluş amaçları para kazanmaktır. Bu yolla devletin emeğe ödediği paranın belli bir yüzdesi aracı firmada kalmakta çalışana ödenen tutar çoğu yerde asgari ücretin üzerine çıkmamaktadır. Doğal olarak iş gücü piyasasında söz sahibi haline gelen aracı firmalar da kendi çıkarlarını korumak için çaba sarf etmekte ve çoğu kez yükün ağır tarafı çalışanların omuzlarında kalmaktadır. Çalışma koşulları ve özlük hakları konusunda da bu firmalar ağırlık koyabilmektedir. İnsan emeğinin ve tabii insan yaşama standartlarının söz konusu olduğu böyle bir alanın çok sıkı denetim altında olması bir zorunluluktur. Küçük denetim zaafları öznesi insan olan böyle bir konuda büyük bunalımlara ve sorunlara neden olur. O anlamda çalışma müfettişlerinin işveren baskısı olmayan ortamlarda çalışanlarla görüşmeleri devletin çalışma yaşamının görünmeyen yanlarına dokunmasını sağlayabilir, kimi bilinmeyen sorunların belirlenmesine ve masaya konulmasına yardımcı olabilir.
Bölgemizin özel koşullarından biri de tek bir maaşın çok sayıda insanın yaşamını destekleyen kaynak olması durumudur ve bu önemli önemli bir ayrıntıdır.
Bir süre için resmi bir sağlık kuruluşunda böyle bir firma elemanı olarak çalışan oğlumun ilk maaşı kuruluş tarafından güvence anlamında içeride tutuldu (işten ayrılıncaya kadar kendisine ödenmedi). İkinci ayın sonundan itibaren verilen ücret de ancak çocuğun ulaşım, sigara ve yemek masraflarını karşıladı. Yoğun iş temposu da tuz biber oldu ve işi bıraktı.
Şu anda bu yolla asgari ücretle iş bulup özel sektör eliyle kamu kuruluşlarında çalıştırılan evli çiftin aldığı iki maaştan biri ev kirasına gitmekte, diğeri de ancak zor koşullarda yaşamalarına olanak vermektedir. Bu koşulların iyileştirilmesi için iyi niyetli çalışmaların olduğunu biliyoruz. Bir an önce çalışanların yaşam standartlarının yükselmesi ayrı bir talebimiz ve dileğimizdir.
Dil kursu için bir süre İngiltere'de bulunan bir yakınım, orada en basit vasıfsız bir işteki elemanı bile işverenin ciddi neden göstermeksizin işten çıkaramadığını, aksi durumda iki yıllık maaşı kadar tazminat ödeme zorunluluğu bulunduğunu söylemişti. Kıyaslama açısından bunu da belirtmekte yarar görüyorum.
Eğitimlerini tamamlayamamış olanlarla, yılların emeği ve masrafıyla liselerden, iki yıllık ya da dört yıllık yüksek öğretim kurumlarından mezun olmuş gençler “oğlum / kızım benden bu kadar, ben babalık görevimi yaptım seni okuttum git kendine iş bul çalış ve düzenini kur” diyen anne babalarla, onlara benzer tavsiyelerde bulunan devlet yetkilileri yerine kendilerine ellerinden tutup gitmeleri gereken yolları gösteren, gerekiyorsa o yollara girmelerini sağlayacak temelleri hazırlayan, onları o yollara yönlendiren ebeveynler ve yetkililer görmek istiyorlar.
KPSS sınavlarında üst üste hayal kırıklığı yaşayan gençlerin de bir şekilde işe ve aşa ihtiyaçları var. Onlar bu konuda tüm toplum kesimlerinin her türlü desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Yetkili ve sorumlu yerlerde oturanların gündemlerinde kendilerine biraz olsun yer vermelerini talep ediyorlar. Bunu Türkiye'nin bütün gençleri ve işsizleri ile birlikte Van'daki gençler de bekliyorlar. Örgütsüz oldukları için gümbür gümbür çıkmayan genç seslerinin fark edileceğini umuyorlar.
Sonuç olarak ifade etmek isterim ki ülkemizin diğer tarafları gibi Van'ın da en başta gelen sorunlarından biri işsizliktir. İşsizlikle mücadele bu bölgede devletin yürüttüğü diğer mücadeleleri de olumlu anlamda etkileyecektir.
İşi, aşı, mutlu, huzurlu evi olan bir insan her zaman işsiz, aşsız, huzursuz insandan iyidir.
Hem kendisi için, hem içinde yaşadığı toplum için.
25/08/12
12:17:33
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz