YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Kars’ta beyaz uykusuz uzakta

Kars’ta beyaz uykusuz uzakta

Kars’ta beyaz uykusuz uzakta

Kars Belediyesi’nin düzenlediği ‘Beyaz uykusuz uzakta’ adlı Kültür ve Sanat Festivali’ne katılan Habertürk.com kültür sanat yazarı Betül Memiş, Kars’ı ve festival izlenimlerini kaleme aldı.

Memiş izlenimlerini şu şekilde dile getirdi.

“Suskundum ve yoktum belki bir süredir ama içime Doğu Anadolu’nun incisi Kars’ın beyazı, muhabbeti ve uykusuzluğu kaçtı diyelim. Dinlemek isterseniz de işte Kars’ın aklımda kalanları!

Yılın neredeyse 8 ayını, insanların ellerinin ceplerinde gezdiği, gözünüzün alabildiğine bembeyaz karlarla kaplı, sağında solunda dağların sırt verdiği bir diyar düşünün! Bütün sokaklarının birbirine çıktığı, mütevazı ve şirin bir kent burası. İlk bakışta uyandırdığı hissiyat; vaktinde mitolojik kitaplarından fırlamış da uzun süre sıranın ona gelmesini beklemiş ve artık yorulmuş gibi… Önceki yazıda da dillendirdiğim üzere Kars’tayım pek kıvamında ve dünyanın nimetlerinden, bazılarına göre daha kolay faydalanan okur! ‘Orada bir köy var uzakta’nın nakarata gelişidir aslında birazdan yazacaklarım da…

Kars sadece soğuk’tur, uykusuz’dur, beyaz’dır ve uzakta’tır değil efendim, biraz da en temizinden yorulmuş’tur. Ani Harabeleri güzergahında tanıştığım, 6 yaşındaki Nurcan ve 9 yaşındaki abisi İbrahim’in elinde siperlenen, oyuncak tahta silahlarından bana düşen yorgunluktur belki de sadece! Bir yanımızda, acılardan acı beğeninin diğer adı Ani Harabeleri, diğer yanımızda Ermenistan köyü ile bizi ayıran sınır –suyu, henüz kışa teslim bir nehir-… (Zamanında yemek taslarımızı paylaştığımız bu yerde, şimdi bizi ayıran sadece bu çit midir?! Nasıl bir yabancılaşma halindeyim kelimeler yetersiz!) İbrahim ve arkadaşlarının kalesiz futbol oynamalarının dibinde, elleri soğuktan çatlamış ve pespembe yüzü ile hiç ama hiç unutulmayacak yeşil gözleriyle, koskoca tarihin yamacında bana-yabancıya bakan Nurcan… (İmdi burada, aynı dili konuş-a-mazken de anlaşabilmek, sadece gözlerle gerçek sandığımız bir hayatı aydınlatmak, o küçücük, donmuş ellerini, kentli ellerimin arasına almak, haybin fanilik!) Kalesiz maç yapılırmış burada şahit oldum, çamura bulanmış toplarıyla bir gol de benden geldi yarım yamalak… Deşmeyiniz rica edicem ve Kars’ı ekleyiniz rotanıza, belki bir gün yolunuz düşer hesabı…

Kars Belediyesi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği, üstat Cemal Süreya’nın şiirinden esinlenerek, hayat bulan, hatta geçtiğimiz haftalarda, “Kars Belediyesi’ni ‘ak’lamaya mı gidiyorsunuz?” şeklinde köşelere-mesajlara taşınıp, festivale katılan konukları, algıda seçicilikte kırgınlığa uğratan “Beyaz, uykusuz, uzakta” adlı kültür sanat festivalinin keşfindeydim. (Kars’ın köşeye yazımı uzun sürdü sanmayınız, zira yine yollardayım, Kars’tan sonra istikametim Milas, Güvercinlik, Bodrum’du. Karlardan güneşe daldık diyelim!) “Ak”lama ve “ucube” mevzusuna döneriz nasılsa ya da çok da önemli değil aslında Kars’ta yaşadıklarımdan, Kars’ın bana-bize yaşattıklarında sonra ama neyseee! Gazeteciler hariç, kimler yoktu ki bu tadında festivalin konukları arasında yani “ak”layıcıları (?!) arasında; Cihat Aşkın, Mehmet Günyeli, Ferhat Uludere, Orhan Alkaya, Buket Dereoğlu, Mehru Ensari, Murat Uyurkulak, Kardeş Türküler, Balkan Naci İslimyeli, Bejan Matur ve Mesut Özgen. Söyleşiler, konserler, klasik müzik dinletileri, şiirler, meyler, halaylar ve gece yarısının suskun Kars sokakları…

Askeri bir kale olarak, 1750 metre yükseklikteki, bir plato üzerinde kurulmuş, Kaşgarlı Mahmut’un eserlerinde, “deve veya koyun yününden yapılan elbise” olarak söz edilen, başka bir söylentiye göre ise MÖ.130 yıllarında, Kafkas Dağları’nın kuzeyinden gelen, Türkler’in Velentur boyunun Karsak oymağından gelmekte olan Kars’ın 9. yüzyıldaki ismi ise Vanand’mış. Kars ilinin, Gürcüce dilindeki ismi ise: Kariskalaki olarak biliniyor. Bunun anlamı: Kapı kenti. Geniş caddeler ve yamacında Ruslar’dan kalma tarihi yapılar. Neden Ruslar derseniz de, çünkü Ruslar tarihi süreç içinde Kars’ı birkaç kez işgal etmişler. En son olarak, 1877’de şehri işgal ettiklerinde, tam 40 yıl şehirde yaşamışlar ve 1918’de Kars özgürlüğüne kavuşmuş(!?). Bu süreçte: Ruslar, şehirde birçok yapı yapmışlar. Öğrendiğime göre Kars, memleketim coğrafyasında en çok heykele sahip şehirmiş. Kentte, özellikle, 1990’lı yılların sonlarından günümüze kadar, heykel yapımına büyük önem verilmiş. Şehirdeki işlek caddelerde ve yol kenarlarında, tüm meydanlarda ve parklarda heykeller bulunuyor: Leyla ile Mecnun Heykeli, Dört Mevsim Kadın Heykeli ve Meyve Toplayan Kadın Heykeli.

Heykelden söz açılmışken, şu meşhur konuya da ilinmesek olmayacak galiba… Türkiye’nin en büyük heykeli, 2006’dan o meşhur yıkım tarihine kadar Kars şehrinde-ydi. Kars Kalesi’nin simetriğinde, heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan heykel, 2000 metrekarelik bir alanda, 35 metre genişliğe ve 30 metre yüksekliğe sahipti. Heykelin amacı: Barış ve Hümanizme katkıda bulunmak-tı. “Barış ve hümanizm”, bu manalar üzerine tarihte ne savaşlar verildiğini düşününce, anlarsınız artık sizler, bu iki manalı kelimenin mealini… (Ne diyordu Ahmet Haşim: “Melali anlamayan nesle aşina değiliz…”)

“Beyaz, Uykusuz ve Uzakta” festivalinin söyleşileri arasında, dönemin AK Partili Belediye Başkanı tarafından dünyaca ünlü Akdenizli Heykeltıraş Mehmet Aksoy’a yaptırılan ve Başbakan Erdoğan’ın Kars Belediyesi’nde verdiği emirle yıkılan “İnsanlık Anıtı” da tartışıldı. “Niye oradasınız”, diyenlere Orhan Alkaya’nın cevabı şöyleydi: ‘Ucube’ adı altında sorulan soru üzerine bu kelimeyi kullanmaktan şiddetle kaçındığını vurgulayan Alkaya, “Bunu İstanbul’da söylemektense Kars’ta söylemeyi daha uygun bulurum. Belediye Başkanları’nın politikacı olmamaları gerekir, politikacı şapkalarını bu süre içerisinde kullanmamaları gereken insanlardır onlar. Bir heykeltıraşın, sanat eserini eşinizle-dostunuzla tartışırken ‘o da ne ya’ diyebilirsiniz. Ama bunu kamusal alanda diyemezsiniz. Derseniz de çok büyük bir hata yapmış olursunuz… Batıda hızlı tren raydan çıkar ve devrilirse ulaştırma bakanı istifa eder ve politikayı bırakır. Bizde ise makinist ne kadar suçludur o araştırılır. Bunlar yüzleşmemiz gerek Asya tipi şeylerdir… Kısaca; konu Mehmet Aksoy, malzeme de mermer olursa tartışılacak bir şey yoktur… Bir heykelin yeri ve şekli değil, bunun tartışma şekli kötüydü. Yaşananlarla birlikte Belediye Başkanı da, Karslılar da çok zor duruma düşürülmüş oldu.”

Bu toprakların bir kenti olan Kars’ın ve sanatın nereye çekildiğini görünce -bazıları önyargılarımızdan temizlenmeliyiz diyordu ya- ama şimdilik ortaya çıkan malzemede bizler bu kadarız işte! Birilerinin bir şeyi duymaya ihtiyacı varsaydı da; sahneden, tüm halkların ezgileriyle en güzel cevabı verense Kardeş Türküler’di, anlayana tabii! 5 bini aşkın Karslı’yı bir araya getiren topluluk sahneden, Sivas davasının zamanaşımına uğramasını, Hrant cinayetini ve Uludere faciasını hatırlatarak “asıl bu ucube uygulamalara son verilsin” dedi.

Benim bildiğimse; hepi topu 100 yıl sonra bu topraklarda olmayacağız?! (Azim ederim, daha fazlasını yaşarım, diyen varsa da eyvallah!)

Aklımda ne “ak”lamaya gittiniz söylemleri, ne de festivalin kendi içine sığmayan nidaları vardır… Aklımda “Öyle güzel ki ölürüm artık Beyaz uykusuz uzakta” diyen Cemal Süreya, aklımda İMC TV / kültür sanat servisinin acar kameranı-muhabiri (aynı zamanda Press’in -Fırat’ı canlandıran- ödüllü oyuncusu) Aram Dilbar’ın kıvamında muhabbeti-halaya yeni boyut getirmesi, aklımda Ani Harabeleri’nin yamacında, çocukluğunu hatıra kervanına resmeden Nurcanlar, İbrahimler, aklımda Kars Belediyesi’nin bizi emanet ettiği, kahrımızı çeken Savaş ve Barış ağabeyler (bu arada onlar kardeş değiller), aklımda babamın -askerliğini yaptığında, hâlâ kaldığını düşündüğü- o köy kahvesini bul dediği geniş köy meydanı, aklımda Kars esnafının muhabbeti gani, tadında misafirperverlikleri, aklımda meyi damağıma değen, yollarının yoksunluğunu soğukluğundan öte yüzüme vuran ve çokça kent insanlığımdan utandıran sadece “Kars” kaldı…

Bu kadar içli dökülme tamamdır herhalde pek kıymetli köşe okuru, şimdi rotanızı çevireceğiniz Kars’ın en’lerini dikizleme zamanı! Öncesinde sürç-ü lisan ettimse affola, sonrasında her zamanki gibi kaldığımız yerden “oyuna devam!”

Gelelim tüm bunların yamacında ve insanların çok manidar hareketlerinin girizgahında konuşlanan Kars’a… Kars’ın öne çıkan özelliklerinden birisi de, geçmişte Bagratlı Krallığı’na ve Garbi Kafkas Hükümeti’ne başkentlik yapmış olması. Bu özelliği ile ülkemiz sınırları içinde bulunup da geçmişte herhangi bir ülkeye başkentlik yapmış, ender şehirlerden birisi. Urartular döneminde (MÖ.860-665) bölge, Akhuryan Ülkesi olarak adlandırılıyor. Aras Nehri’nden, Çıldır’a kadar uzanan ve Ani’yi de içine alan, Arpaçay Nehri’nin havzasını kapsamakta. Ermeniler döneminde, Kars ırmağının havzasının bulunduğu bu bölge, Vanant adıyla adlandırılırmış.

Kars denilince, Kafkas dansları akla geliyor. (Şahit olduk ki hayran kalmamak imkansız. Kentte, Güzel Sanatlar Lisesi ve Fakültesi’nin olması da ayrıca bir şahanelik, müziğin ve sanatın, gençlerin yeteneklerinden Kars sokaklarına-sohbetlerine akması, es geçilemeyecek bir enstanteneydi.) Bu dansları yapanlar, Kafkasya yöresine uygun kıyafetler giyiyorlar. Bu oyunların en başta geleni: Lezgi. Bu bir Azeri oyunu. Tek, ikili, toplu olarak da oynanabiliyor. Tek oynandığında, Lezinka, toplu oynanırsa, yöreye özgü Lezgi, Lehuri adını alıyor. Oyunda, erkek kartalı, kadınsa, sülünü temsil ediyor. Bu arada meraklısına: 2003’ten beri sürdürülen Kars-Iğdır Doğal Zenginlik Projesi, Kars’ın önemli bir kuş gözlem bölgesi olduğunu ortaya koymuş. (www.karsdoga.com). Kaçkar Dağları ve Van Gölü arasındaki uzun mesafenin arasında göçmen kuşlar için son derece uygun bir durak sağlayan Kars’ta, şu ana dek 250’den fazla kuş çeşidi kaydedilmiş.

Tabii ki tamamen organik ürünler olan, (dil uzunluğu 7,2 mm olan Kafkas arı ırkından elde edilen) bal, kaşar, tereyağı ve kaz yemeğinden de tatmamadan dönmek olmaz. (Şehrin birçok bölgesinde kaz sürüsüne rastlamanız mümkün. Sert iklim şartlarına ayak uyduran kazlar, Kars’a ilk ayak bastığımda traji-komik halini aldı, şöyle ki: Kaldığımız otelin lobisinin duvarında yer alan kaz fotoğrafları, otelin oda camını açıyorsunuz, kaz sürülerinden yükselen kaz sesleri ve akşam yemeğinde masaya gelen kaz yemeği… Bu arada kaz etini yemek, her kişinin harcı değilmiş, yemesi emek isteyen bir lezzet.)

Haşıl, mantı, hangel, evelik aşı, erişte çorbası, irmik helvası ya da pişi, tüm bu tatlar, Kars’ın lezzetlerinden sadece birkaçı. Kars’ta hayvancılık da önemli bir geçim kaynağı. Peynirler: Zavod denilen mandıralarda üretiliyor. Bunun dışında, Kars’ta, peynirlerin kralı olan Gravyer peyniri üretiliyor. Bir süre Çarlık Rusya’sının işgalinde kalan yörede, yabancı ustaların öncülüğünde, gravyer peyniri üretilmeye başlanmış. Kars’a gitmişken dönüşte ne hediye alınır diyenlere ise; doğal boyalı pamuk, kıl, ipek ve yün iplikler kullanılarak yapılan kilim ve halıları öneriyorum. Gümüş kemerler, başlıklar ve takılar da işçilikleriyle dikkat çekiyor.

Kadın Eli Yöresel Yemekleri, Kars Kazevi ve Ev Yemekleri, Semazen Konya Kuzu Tandır Etli Ekmek Salonu, Ani Ocakbaşı Restoranı, Nazar Cafe ve Köy Evi ve Karstore’nin lezzetlerinden tatmadan, kömür sobalarının yamacında sıcak şaraplarından tatmadan dönmeyin! Eğlence nereden geliyor diyenlere ise; Barış Türkü Evi, Bolero Cafe Bar ve Adres Bar naçizane tavsiyemdir. Görülmesi gereken yapılar ise; Şehir merkezinde Ruslar’dan kalma binalar, Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı, Paşa (Beylerbeyi) Sarayı, Kars Müzesi, Evliya Camii, Fethiye Camii, Havariler Kilisesi, Taş Köprü ve meşhur efsanesiyle dillere destan Kars Kalesi. (Efsaneyi, ben tecrübelemedim ama sizler denerseniz bana da paslayınız!)” Haber: Tacettin Durmuş

Mynet Youtube


Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler