
Milli takım iyi gittiğinde kökünü kazıyacak yer ararlar, kötü gittiğinde de ateşe benzinle giderler. Neresinden tutarsan tut elinde kalır. Ama bu sefer farklı olacak diye ümit ediyorum. Bu futbolcu grubu ve bu teknik ekip hepsinden farklı. Başka… Bambaşka… Tertemiz, gencecik, pırıl pırıl beyinlerin oluşturduğu bir milli takım. Saha içindeki beyinleri Hakan Çalhanoğlu, saha dışında ise Vincenzo Montella. Her ikisine de sevgim ve saygım büyük. Grazie Capitano, Grazie signore…

Gelelim Milli Takımımızın saha içi performansına. Milli takımımız Dünya Kupası elemelerinde İspanya maçında aldığı ağır yenilginin ardından yaralarını Bulgaristan’da sardı. Hem de ne sarma… 6 yediğimiz İspanya’nın hıncını 6 atarak Bulgarlar’dan çıkardık. Başarı mı? Elbette ama asla bulutların üstünde dolaştıracak kadar da değil… Handikapımızı kapattık deriz en fazla! Ama unutulmamalı ki biz 3-4 sene evvele kadar bu tarz takımlara karşı çok ama çok zorlanan bir takımdık. Maçlar kitlenir, kimi zaman kötü oynar bahane arar, kimi zaman hakemi suçlar bir şekilde suçu üstümüzden atardık. Şimdi ise farklı bu takım her anlamda çok disiplinli, taktik bilen ve gerçek yıldız adaylarını barındıran bir yapıya sahip. Arda Güler, Kenan Yıldız, Hakan Çalhanoğlu ve dahası. Mutluyum, umutluyum bir de bu takımın pırıltısına aşığım…

Montella hocama büyük saygı duyuyorum. Neden? Bu takıma bir kimlik kazandırdığına inanıyorum. Ayrıca forvetim yok diyerek çaresizce beklemedi. Çözüm üretti. Artık uluslararası arenada iyi kadro ama taktiksel yönden zayıflar, birbirleri ile uyumları tartışılır, acaba gerçekten de yıldız mı bu isimler gibi sert eleştiriler almıyoruz. Son derece doğru tespitler, yerinde müdahaleler ve taktiksel disiplinine bağlı hür kuşlar gibi uçuyoruz. Unutmayalım ki yeteneği işlerseniz verim alırsınız. Arda’lı Kenan’lı, Hakan’lı takıma verdi seti, aldı başarıyı. Avrupa Şampiyonasına götürdü. Yetmedi bir de çeyrek final gördük. Şimdi de Dünya Kupası yolundayız. Sonu güzel olsun diyorum…