Kaya, yazılı açıklamasında, akciğer kanseri ve kanserin tedavisinde yaşam sürelerini arttıran ümit verici güncel tedavi yaklaşımlarına değindi. Akciğer kanserinin hem Türkiye hem de dünyada erkeklerde, kansere bağlı ölümlerde ilk sırayı oluşturduğunu aktaran Kaya, akciğer kanserinin tütün kullanımı ile doğrudan ilişkili olan bir kanser türü olduğu bilgisini paylaştı.
Tütünün içinde, yaklaşık 81 adet kanserojen madde tespit edildiğini belirten Kaya, "Tütünün içinde bulunan bu çok sayıda kanserojen maddelere bağlı olarak, akciğer ve solunum yolları dışında çok sayıda organda kanser hastalığı ortaya çıkmaktadır. Sigara ve diğer tütün ürünlerinden uzak durmak ile yaşamımız boyunca kanser hastalığına yakalanma riskini, en az yüzde 60 oranında azaltmış oluruz. Akciğer kanseri vakalarının yüzde 90 kadarından sigara sorumludur. Sigara içenlerde, içmeyenlere göre 30 kat daha fazla akciğer kanserine yakalanma riski vardır." değerlendirmesinde bulundu.
Kaya, akciğer kanser vakalarının büyük çoğunluğunun, klinik semptom ve bulguların ortaya çıktığı orta ileri ve metastatik denilen ileri evre akciğer kanser vakaları olarak kendilerine başvurduklarını dile getirdi.
Daha az bir kısmının erken evre olarak kendilerine başvurduğunu aktaran Prof. Dr. Ali Osman Kaya, şunları kaydetti:
"Evre 1 olarak yakalandığında şifa ile sonuçlanabilir. Erken evre tespit edilen akciğer kanser hastalarının cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi seçenekleri ile yaşam süreleri çok daha uzun olmaktadır. Yılda en az 30 paket sigara tüketen kişiler, 50 yaşından sonra her 2-3 yılda bir düşük doz yoğunluklu toraks bilgisayarlı tomografi taramaları ile akciğer kanser taramalarını yaptırmalıdırlar. Bu tarama ile erken evrede teşhis edilecek tümörün tedavisi de çok daha başarılı olacaktır."
Kemoterapilerin etkisi sınırlı olan vakalarda, birey için en etkili tedaviyi belirlemede, bireye özgü kanser hücresinin genetik değerlendirmesinin yapıldığını belirten Kaya, "Tümörün genetik değerlendirmesinde, küçük molekül ilaç tedavilerinin uygunluğu açısından tümörün genetik mutasyonal değişiklikleri incelenmektedir. Bu ilaçların yan etkileri de kemoterapilerden çok daha az gözlenmekte ve daha iyi tolere edilmektedir. Ancak, bu genetik mutasyonel değişiklikler, az sayıda olgularda tespit edildiği için sınırlı sayıda hastalarda bu tedaviler verilebilmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Sigara içmeyen, uzun süre bırakmış veya daha az maruz kalan bireylerde bu ilaçlar için uygunluk olduğunu dile getiren Kaya, şunları kaydetti:
"Maalesef, sigara içenlerde, oluşan tümör hücrelerinin genetik yapısı çok daha bozuktur. Moleküler genetik değişiklikler, küçük molekül akıllı ilaçlar için uygun olmayan vakalarda, immünoterapi tedavi seçeneğini değerlendirmek açısından, tümör hücrelerinin PD-1/PDL-1 ekspresyonu mutlaka incelenmelidir. PD-1 pozitif, özellikle yüzde 50'den daha yüksek pozitif akciğer kanser olgularında, immünoterapi tedavileri ile kemoterapi tedavisinden daha uzun yaşam süreleri ve tedavi cevap oranları elde edilmektedir. Küçük hücreli dışı akciğer kanser tanısı alan ileri evre olgularda doğrudan kemoterapi başlamadan önce, tümörün genetik testlerinin yapılması en doğru yaklaşım olarak kabul edilmektedir."
Prof. Dr. Ali Osman Kaya, "İleri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserinin, en uygun ve etkin tedavisinin belirlenmesinde, bireyin tümör hücrelerinin genetik testlerinin mutlaka yapılması gerekir. Yapılan tümör genetik test sonuçlarına göre, kemoterapi mi yoksa küçük molekül akıllı ilaç mı ya da immünoterapi seçenekleri mi olduğuna karar verilerek ve hastaya gerekli bilgilendirmeler yapılarak tedaviye başlanmalıdır." ifadelerini kullandı.