arkadaşımın sigarayı bırakmak istemesi ve sigarayı bırakma hattını aramasıyla olaylar gelişir:
arkadaş:merhaba ben sigarayı bırakmak istiyorum
adam:tamam ablacım
arkadaş: (ablacım mı?)
adam: günde kaç paket içiyorsun?
arkadaş: 3 günde 1 paket
adam: aman sen de, fazla bir şey içmiyormuşsun ki bırakmasan da olur
arkadaş: (nasıl ya?!) ama ben bırakmak istiyorum, kendi çabalarımla olmuyor
adam: e tamam ablacım, o zaman yapacağım şey günde 3 tane içmeye başla, sonra 2'ye düşür, sonra günde 1 tane iç, zaten kendiliğinden bırakırsın. hangi marka içiyorsun?
arkadaş: monte carlo
adam: eh be ablacım, sen de en kötü markayı içiyormuşsun
arkadaş: e peki hekim ile falan görüşmeyecek miyim?
adam: valla benim sana yapabileceğim bu kadar. istersen bir de 171 sigarayı bırakma hattını ara
arkadaş: ? ben nereyi aradım?
adam: orman yangınları 177
(Yazar: Pollyanna)
sabah kahve almaya çıktım, önümde de bir tane kız var ama ölüyor tikilikten, kokoşluktan, kezbanlıktan... siz artık hangisini daha çok seviyorsanız. kahvesini söyledi, sonra da geçti oturdu, taktı kulaklığını. adı söylendi, duymadı; birkaç kere daha bu devam edince oradaki bir beyefendi aldı kahveyi ve koydu kızın masasına, tamamen iyi maksatlı:
**- yalnız benim sevgilim gelecek birazdan.** (olabildiğince lafı sündürerek)
sonra da havalı bir biçimde geçti yerine oturdu. hani lisede birisi laf sokunca "oooo nası koydu lafı", "o lafın altında kalacağına gel benimkinin altında kal amk" falan denir ya, öyle bir uğultu yükseldi tüm mekandan. kız da kahveyi mahveyi almadan çıktı gitti. hatıra fotoğrafları çekildi, elemana verildi mendil halay başı edildi, onların hesabı ortaklaşa ödendi, iki waffle ısmarlandı, bir başka gün toplanmak için telefonlar paylaşıldı. sabah mutsuz uyanmıştım, vallahi iyi geldi.
+ aşkım ne içersin?
bunu diyen çocuğun önünde saygıyla eğiliyorum.
bir grup türk öğrenci new york'ta bir cafede oturmuş türkçe muhabbet etmektedir. yanlarına izbandut ya da zebellah olarak nitelendirilebilecek irilikte bir zenci yaklaşır, eğilir:
**- birader, türk müsünüz?*
sanki bir amerikan filmine dublaj yapılmış kadar düzgün türkçe konuşan bu amerikalı zenci, arkadaşları dumura uğratır, olaylar gelişir:*
tarih, haziran 2012. yer, istanbul veliefendi hipodromu...
dalamar kişisi arkadaşları ile 86. gazi koşusunu izlemek için yollara düşmüş, bülteni elinde, kuponu cebinde, hayalleri aklının bir köşesinde hipodroma varmıştır. güneşin altında uzun bir yürüyüşten sonra tribünün önüne gelmiş ve basamakları artık nefes nefese çıkmaktadır. o sırada telefonu çalar, arayan babadır. diyalog şu şekilde gelişir:
dalamar: alo?
baba:...
d: baba?
b: oğlum? nerdesin sen? arkadan gelen o sesler ne?
d: hipodromdayım baba, kalabalık burası.
b: kaçıncı oldun?
d: efendim?
b: ne bileyim lan, nefes nefese açtın telefonu, seni koşturdular sandım.
d: ...
böyle bir adamdır kendisi...
bizim sülalede erkek sayısı az. ben de en küçüklerden biriyim. bu nedenle ben hala bekarken kuzen çocukları birer birer evleniyor. allah var hepsi de çok güzel, akıllı kızlar. fakat sanki sosyal sorumluluk projesi yürütüyor gibi nerde çirkin, loser adam var gidip onları buluyor bizim kızlar. işte büyük kuzenlerden biriyle bunu konuştuk bir gün. sonra gençler de geldi hep beraber oturuyoruz. kuzen bizim bu saptamamızı paylaşma isteği duydu:
adam eşek tepmişe döndü resmen. ulan dedim iyi ki gaz verip ona sordurmuşum yoksa kapağı bana takacaklardı.
izmit'ten sakarya'ya giden minibüse ilk kez binen öğretmenimiz bu şoförlerin sürekli birbirini solladıklarından ve karasu'nun virajlı yollarında hız kesmeden akrobasi yaptıklarından habersizdir.
tam gaz yoluna devam eden şoför: tırsan var mı?
her şeyden habersiz öğretmenimiz: bennn!!
Not:**tırsan
** karasu yolundaki kamyon fabrikasıdır.
çocuğunu öss'ye gireceği okula götürmekte olan baba ve sınava girecek çocuğu arasında geçen bir diyalog:
çocuk: baba çok heyecanlıyım.
baba: neden olum? duyan da bütün sene çalıştın da sınavın anasını s*****n sanacak. altı üstü 3-5 tane soru yapacan. neyin heyecanı bu a***a koyim.
iş bu baba, öz be öz amcamdır.
(yazar: nickinin arasina saklanan korkak)
yan sınıfta derse girmek üzere olan elektrik elektronik mühendisliği öğrencisi arkadaşım bir kızdan çok hoşlanmakta, konuşacam diyip atlamıştır kızın yanına...
eleman: biraz konuşabilir miyiz?
kız: çok yorgunum şu an. kusura bakma.
hiçbir şey demeden mırıldanarak yanımıza gelerek.
biz: noldu lan?
eleman: çok yorgunmuş... halı saha maçına çağırdık sanki amına koyim...
6-7 sene once ılık bir yaz akşamında arkadaşımla birlikte arkadaşımın (yanımda olan kişi) evine giderken yaşanmıştır.
kendime "x" vereyim, arkadaşıma "y", rakıyla imam nikahlı bakkal da "b" olsun.
(bakkala girilir)
yer: kahvehane
tostların uçuştuğu hesabın iyice kabardığı kıran kıran geçen hesabına okey maçı esnasında eli bitik, oyunu bitirecek son taşı elinde bulunduran arkadaş garsona:
polis, kontrol noktasında aracımı durdurur, has*ktir radara girdik herhalde düşüncesi beyni kemirmektedir.
-iyi günler
-iyi günler memur bey
**- ehliyet ve ruhsatınızı alabilir miyim?
-tabii
-bu arada tebrik ederim günün hız rekoru saatte 187 km ile size ait, biraz sonra hediyenizi vereceğim**
türk polisinden iyi bir espri duyduğuma mı gülsem, yediğim cezaya mı ağlasam bilemedim.
cok sarhoş olan bir arkadaş evine bırakıldıktan 10 dakika sonra telefonla arayarak:
-abi beni merak etmeyin ben eve vardım.
Yer: Eskişehir'de bir park. salıncak, kaydırak falan fıstık.
glosoli bir banka oturmuş, köpeği ile oynayan arkadaşını beklemektedir. muhtemelen kreş ya da anaokuluna giden çocuk ile babasının diyaloğu takılır kulağına. çocuk kaydıraktan dizleri üzerinde kayar ve sonunda yere kapaklanır.
çocuk: amk yaaaa (ağlama zırlama)
baba: oğlum küfür etme dayağı yersin, ben senin arkadaşın mıyım? iyi oldu kaç kere söyledim öyle kayma bla bla.
çocuk: öğretmen dedi ama annemiz babamız hem annemiz babamızmış hem de arkadaşımızmış. hem sen de küfür ediyosun.
baba: (tıkanır)
çocuk: senin gibi arkadaşın amk.
park iptal. köpekler bile güldü resmen.
(yazar: glosoli)