Kemal Sunal’ın hikâyesi, aslında Türkiye’nin kendi hikâyesidir. Zeytinburnu’nda doğmuş, Vefa Lisesi’nde okumuş bir İstanbul çocuğuydu. Sahneyle ilk tanışması Devekuşu Kabare ile oldu ama onun asıl yeri sinema olacaktı. "Tatlı Dillim" filminde küçük bir rol ile başladığı yolculuk, onu Türkiye’nin en çok sevilen aktörlerinden biri haline getirdi.

“İnek Şaban” sadece bir tipleme değildir; saf, iyi niyetli ama sistem tarafından sürekli ezilen insanın sembolüdür. Belki de bu yüzden herkes Şaban’ı sever. Çünkü herkes bir noktada Şaban gibi hissetmiştir. Kimi iş yerinde, kimi okulda, kimi hayatta... Kemal Sunal o karakterle hepimizin içindeki masumiyeti sahneye taşıdı.
Kemal Sunal’ın filmleri yalnızca güldürmek için çekilmedi. “Kapıcılar Kralı”, “Çöpçüler Kralı”, “Zübük” ya da “Yoksul” gibi yapımlar, dönemin toplumsal yapısını eleştiren, taşlamalarla dolu eserlerdi. Gülerken düşündüren, düşündürürken içimize oturan o hikâyelerde, Türkiye’nin gerçek halleri saklıydı.
Seyirci onu hep gülerken gördü ama yakın çevresi onun oldukça ciddi ve içine kapanık biri olduğunu söyler. Mütevazı yaşantısı, kamera arkasındaki durgunluğu, kalabalıklardan uzak duruşu... Belki de bu kadar sahici rollerin altından kalkmasının nedeni, hayatta “rol yapmayı” sevmemesiyle ilgiliydi.
İlerleyen yaşlarında üniversiteye geri dönmesi ve tezini “Kemal Sunal Filmlerinde Toplumsal Mesajlar” üzerine yazması, onun sanatına olan inancının ve saygısının bir göstergesiydi. Akademik başarı, onun halk nezdindeki değerine bir de entelektüel bir katman ekledi.
2000 yılında, bir film çekimi için uçağa binerken geçirdiği ani kalp kriziyle hayata veda etti. Türkiye bir süre kendine gelemedi. Çünkü giden yalnızca bir oyuncu değil, çocukluğumuzun kahkahası, gençliğimizin neşesi, ailecek izlenen o akşamların başrolüydü.
Kemal Sunal’ın filmleri bugün bile televizyonlarda defalarca yayınlanıyor. İlginçtir, izleyici hâlâ izliyor, hâlâ gülüyor. Çünkü onun mizahı zamanla sınırlı değildi. Ne teknolojinin ilerleyişi, ne değişen sinema dili, onu gözden düşürebildi. Çünkü onun hikâyeleri, insana dairdi.
Kemal Sunal’ın yokluğunda daha az güldük belki ama onun sayesinde gülmenin kıymetini daha iyi anladık. O, halkın sesiydi. Kimi zaman mahalleli, kimi zaman asker, kimi zaman memur ama her zaman içimizden biriydi.
Ve şimdi her Şaban repliğinde, her saf bakışta, onun kalbimize bıraktığı izi tekrar tekrar görüyoruz.
Teşekkürler Kemal Sunal. Gülmeyi öğrettiğin için.