MAGAZİN

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

'Kendimi star olarak algılamıyorum!'

Tuba Büyüküstün bu sıralar hareketli günler yaşıyor.

Nişantaşı'nda Teşvikiye Caddesi'nde bir akşamüstü. Trafik tabii sıkışık. Bu sıkışıklıktan yararlanan bir Roman kızı çiçek satıyor. Şoförlerin pek aldırdığı yok. Kimi eliyle kimi de kafa hareketiyle savuşturuyor Roman kızımızı. Arada dikkatli gözler de çıkıyor, bir şaşkınlıkla ona bakıyor ve onun Tuba Büyüküstün olduğuna inanamıyorlar. Telaşa mahal yok! atv'de bu ay yayınlanacak Gönülçelen dizisi çekiliyor...

****

Gönülçelen bildik bir hikâye. Esas olarak zengin oğlan fakir kız aşkını anlatıyor. Sokakta çiçek satan bir kızın eğitilerek 'hanfendi' olacağı iddiasına giren iki arkadaştan esas oğlan, kızı 'hanfendi' yapar ama ona âşık da olur. Tabii bu öykünün akıllara hemen Audrey Hepburn'ün My Fair Lady filmini getirmesi doğal. Çünkü Gönülçelen, filmin günümüze uyarlaması. Hatırlatalım, bu topraklardaki ilk uyarlama da değil bu: Daha önce Türkân Şoray'lı Tatlı Meleğim, Hülya Koçyiğit'li Sürtük filmleri de My Fair Lady'den uyarlanmıştı. Onlardan sonra 'hanfendi' olma sırası şimdi Tuba Büyüküstün'de...

YAPIMCI TOMRİS GİRİTLİOĞLU

Yapımcılığını Tomris Giritlioğlu'nun, yönetmenliğini Ahmet Katıksız'ın üstlendiği dizinin senaryosu Gül Dirican ve Sertaç Ergin'in elinden çıkma. Tuba Büyüküstün de Cansel Elçin, Onur Saylak, İlhan Şeşen, Ünal Silver, Günay Karacaoğlu ve Ayda Aksel'den oluşan kadroda Roman kızı Hasret'i oynuyor. Tabii Tuba Büyüküstün cephesinde sadece Gönülçelen yok. Yazın Karadeniz'de çekilen ve 12 Mart'ta vizyona girecek Yusuf Kurçenli'nin Yüreğine Sor filminde de efsaneye dönüşen bir aşkın Esma'sını oynuyor. İnternet sitelerinde şimdiden fanları harekete geçmiş durumda. Malum, bu fanlar Türkiye ile sınırlı da değil. Koskoca Ortadoğu coğrafyasına yayılmış Büyüküstün fanları var. 'Gönülçelenciler' hemen fan sitesi açmış, Yüreğine Sor'u da hasretle bekliyorlar. Biz de bunu fırsat bilip Tuba Büyüküstün'le konuştuk

- Yine aşk sizi bulmuş diyeceğim... Hem Gönülçelen dizisinde hem de Yüreğine Sor filminde aşk var. Bu iki yapım arasında aşkların tonu nasıl?

- Artık her dizinin, filmin hikâyenin içerisinde bir aşk var. Ama film ve diziye gelirsek, iki aşk arasında zaman ve dönem farkı var. Yüreğine Sor bir dönem filmi. Dolayısıyla henüz teknolojinin bu kadar gelişmediği, dünyanın globalleşmediği bir dönemde yaşanıyor aşk öyküsü... Esma, Karadenizli bir kız. Orada bir adam sevmiş, o adamla evlenmek istiyor. Başka bir gayesi yok. Bunu hayal ederken sevdiği adamın Hıristiyan olduğunu öğreniyor. Esma için bir şey değişmese de trajik bir sona gidiyor ve bu aşk efsaneleşiyor. Gönülçelen'de ise kızımız Çingene. Çingeneyken bir 'hanfendiye' dönüşüyor. Bu süreçte ne yaşadığı fark etmiyor ve bir olay sonucu âşık olduğunu anlıyor.

- Hayranlarınızla aranız nasıl? Onlarla ilişkide dengeyi nasıl tutturuyorsunuz?

- Açıkçası hiç düşünmediğim şeyler soruyorsun. Tamamen içgüdüsel hareket ediyorum ve öyle oluşuyor her şey benim için. Bir strateji oluşturmuyorum, şöyle davranayım, gözükeyim diye bir derdim olmuyor. Hayranlarımla da keyifli bir diyalog kuruyorum. Bu, biraz iletişimle ilgili. İyi iletişim kuruyorsanız sorun olmuyor. Sokakta gördüklerinde kimi merhabalaşıyor, kimi konuşmak istiyor. Mesela dizi başlarken sete çikolata alıp 'hayırlı olsun'a geldiler. Rahatsız etmeyelim diye bir kafede oturdular. Akşama kadar fırsat buldukça keyifli muhabbet ettik.

- Peki Türkiye dışında durum nedir?

- Aslında benim için bir fark yok. Ama özellikle Ortadoğu coğrafyasında farklı bir algı var. Aynı dine mensup olmaktan dolayı epey bir yakınlık gösteriyorlar. Fakat şöyle bir durum var. Doğu'ya gittikçe insanlar size fiziksel olarak daha yakın olmak istiyorlar. İlgilerini fiziksel temas kurarak göstermek niyetindeler. Batı'ya doğru geldikçe biraz daha mesafeli bir yaklaşık söz konusu.

- Asi dizisi bittikten sonra biraz dinlenebildiniz mi?

- Aslında dinlendim dersem doğru olmaz. Yusuf Kurçenli'yle Karadeniz'de Yüreğine Sor filmini çektik. Akabinde Gönülçelen'in ön hazırlığı başladı tabii.

- Çekim süreci nasıldı?

- Dans dersi aldım. Çingenelerin ritim duygusunu keşfetmeye çalıştım. Çünkü ritim duygusu, yürüyüşlerinde, jestlerinde, konuşmalarında etkili oluyor. Diğer taraftan da şive dersleri başladı.

- Yüreğine Sor için de horon ve şive dersi almıştınız? Bu geçişte zorlandınız mı?

- Aslında hem Karadeniz kültürü hem de Çingene kültürü ataklığı barındırıyor. Bunun için Gönülçelen'de daha tecrübeliydim. Bu deneyimlerimin birbirlerini beslediğini söyleyebilirim. Film için geçenlerde stüdyoyo girdim, sonra Gönülçelen'in setine geldim. Hemen ritim farklılaşmış. Bu tabii konuşmaya da yansıyor. Böyle gün içerisindeki geçişlerde ritimler, şiveler biraz karışıyor birbirine.

- Bunca yıl geçti oyuncuğunuz için bir muhasebe yaparsanız ne dersiniz?

- Aslında oyunculuğa başladığım zamanki duygumu kaybetmedim. Bir taraftan 'Vay be beş yıl olmuş,' diyorum. Diğer taraftan 'Daha beş yıl olmuş, önümde çok zaman varmış,' diyorum. Ama iyi dizilerde rol aldığımı düşünüyorum. İyi ve değerli oyuncularla ve yönetmenlerle çalıştığımı görüyorum. Şerif Sezer, Tuncel Kurtiz, Çetin Tekindor, Nur Sürer gibi çok deneyimli oyuncularla çalışmak benim için de iyi bir şanstı.

- Asi dizisi nedeniyle epey bir süre Antakya'da yaşadınız, sonra da film için Karadeniz'e yollandınız. Gönülçelen'in İstanbul'da çekilmesi sizin için biraz avantaj olacak galiba.

- Şehir dışında çekilen bir dizide rol almak çok zor. Film için başka şehre giderim ama bir dizi için gider miyim bilmiyorum. Çünkü dizi yıllarca sürüyor ve siz başka bir hayat kuruyorsunuz. Yeni bir hayat kurmak ve ona alışmak çok zor. Tabii İstanbul'da dizi çekmek daha cazip geliyor. Evim, ailem, arkadaşlarım, yakın çevrem burada. İş bittikten sonra evindesin.

- Gönülçelen'in ilham kaynağı Audrey Hepburn'ün oynadığı My Fair Lady filmi. Bu filmden sonra Türk Sineması'nda da Tatlı Meleğim ve Sürtük filmleri yapılmış. Birinde Türkân Şoray, diğerinde Hülya Koçyiğit oynuyor. Şimdi sokak kızı olup sonra da 'hanfendi' olacak kızı siz oynayacaksınız, izlediniz mi bu filmleri?

- Ben sıkı bir Audrey Hepburn hayranıyım. Daha bu proje ortada yokken filmi izlemiştim. Ayrıca eski Türk filmlerini çok severim.

- Peki Hepburn, Şoray ve Koçyiğit'ten sonra siz... Kendinizi, sevdiğiniz bir hikâyede izleyeceksiniz. Nasıl bir duygu hali söz konusu?

- Hiç böyle düşünmedim. Bilemedim şimdi... Aslında kendime öyle bakamıyorum. Kendimi izliyorum ama nasıl oynamışım diye bakıyorum. Canlandırdığım karakter benden çıktığı andan sonra benim için önem kazanmaya başlamıyor. İzleyince 'Vay be, bak ben de şimdi ekrandayım, beyazperdedeyim!' gibi bir düşüncem olmuyor.

- Ama dışarıdan bir star gibi algılanıyorsunuz... Çok geniş bir coğrafyada hayran kitleniz var. Sizin için durum tam olarak nedir?

- Star algısı yaratılıyor ama kendimi asla star gibi algılamıyorum. Daha doğrusu, işin o kısmıyla da ilgilenmiyorum. En başından oyunculuğa, bu işi yapmayı sevdiğim için girdim. Eğer başka bir işi sevseydim onu yapardım. Oyunculuğu çok sevdiğim için yapıyorum. Dolayısıyla bu starlık algısı oluşmuyor bende. Çünkü kafa olarak o ruh halinin içerisine girmiyorum.

- Bu süreçte Roman kültürüyle ilgili sizi şaşırtan unsurlar oldu mu?

- Çingeneler çok gergin değiller. Mesela, biz gün içerisinde bir gerginlik yaşarız ve ona takılırız. Onlar ise arkalarını dönüp gidiyorlar. Daha masumane, rahat bir hayat algıları var. Ama tarihlerini okuyunca açıkçası üzüldüm. Çünkü hep itilip kakılmışlar. Biliyorsunuz Hindistan'dan çıkıp göçle Ortaçağ'da Avrupa'ya geliyorlar. Tabii Avrupa'da skolastik bir düşünce hakim o dönem. Ayrıca köylüler ve soylular gibi çok net bir sınıfsal ayrım söz konusu. Tenlerin beyaz olması çok önemli, çünkü soyluluğu temsil ediyor. Tabii Çingeneler esmerler, dans ediyorlar, fala bakıyorlar. Bunlar skolastik düşünce yapısına ters geliyor. Başta ellerinde bir kâğıtla dolaşıyorlar. Sonra da cadılıkla suçlanıyorlar. Bir an önce Avrupa'dan gitsinler diye kimse iş vermiyor, ekmek vermiyor ve aç kalıyorlar.

- Peki şimdiki durum nedir?

- Bence şimdi de görmezden geliniyorlar. Çingenelere bir anlamda öteki muamelesi yapılıyor. Mesela Nişantaşı'nda çekim yapıyoruz ve ben arabaların arasında çiçek satıyorum. Yüzüme genelde bakmıyorlar ya da gözüme bakmadan tersliyorlar. Bu acı verici.

- Bakıp tanıyan oluyor mu, onların tepkisi nasıl?

- Komik durumlar yaşanıyor. Kimi 'Aaa siz, çekimdeyseniz çiçek alayım,' diyor, kimi şaşkınlıktan gülmeye başlıyor.

Vitrin


En Çok Aranan Haberler