Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Mynet Tatil Bulucu

1 Kimle tatile çıkıyorsunuz?
2 Yurt içi mi yoksa yurt dışı mı tatil yapmak istiyorsunuz?
3 Yaz Tatili mi Kış Tatili mi?
4 Ne tür tatil arıyorsunuz?
5 Vizeniz var mıdır?
6 Balayı Tatili mi yapmak istiyorsunuz?
7 Eğer Seçiminiz yurt içi ise Tatil yapmak istediğiniz yerler?
7 Eğer Seçiminiz yurt dışı ise Tatil yapmak istediğiniz yerler?
8 Eklemek istediğiniz farklı detaylardan burada bahsedebilirsiniz.
    Kalan mesaj: 10

    Nazım Hikmet ve Piraye’nin günümüzün aşıklarına ilham olacak muhteşem hikayesi!

    Nazım Hikmet’in hayatının 20 yılı kızıl saçlı Piraye’ye aşık olarak geçti. Edebiyat dünyasının yakından takip edenler bu aşkı eminiz ki duymuştur. Bu aşkın sonu iyi bitmese de, 20 yıl boyunca Nazım ve Piraye çok fazla şey yaşadı. Hapishanelerde geçen bir aşk hikayesinin sonunda Piraye ve Nazım’ın mektuplaşmaları günümüzün aşıklarına ilham oldu. Belki eski aşklar nasılmış biraz anlarız.

    Nazım’ın uğruna şiirler yazdığı kendi deyimiyle kızıl saçlı bacısı Piraye’ye olan aşkını edebiyat dünyasını yakından takip edenler biliyordur. Nazım’ın hayatına giren pek çok kadından en özel isim Piraye. Gönlünün en güzel köşesini ayırdığı Piraye için Nazım birçok mektup ve şiir yazmıştır. İşte karşınızda Nazım ve Piraye’nin dillere destan aşkı...

    Piraye iki çocuğuyla birlikte ülke dışında konserler vermeye giden kocası Vedat Örfi’yi bekleyen 24 yaşında genç bir kadındır. Nazım ise çocukluk arkadaşı olan ilk eşi Nüzhet Hanım ile ailesinin baskısı nedeniyle ayrılmıştır. Moskova’dan İstanbul’a ailesinin yanına yeni dönmüştür. Nazım kardeşi Samiye Hanım’ın yakın arkadaşı olan kızıl saçlı, beyaz tenli Piraye’yi görür görmez aşık olur. Ancak Piraye Nazım’dan uzak durmak için 1 yıl boyunca köşe kapmaca oynar.

    Nazım’ın yazdığı şiirler Piraye’nin aklını karıştırır. Bunca olumsuzluğa rağmen Piraye kendisine yazılan şiirlerin etkisine girmeye başlar.

    “ …
    Kızım, annem, karım, kardeşim
    sen
    Başında güneşler esen
    Altın gözlü çocuk,
    Altın gözlü çocuğum benim;
    deli çığlıklar atıp avaz avaz
    burnumun dibinden gelip geçti de yaz,
    ben, bir demet mor menekşe olsun
    getiremedim
    sana!
    Ne haltedek,
    dostların karnı açtı
    kıydık menekşe parasına! “

    Piraye ve Nazım sonunda 1932 yılında evlenmeye karar verdi. İlk olarak beraber bir köşke yerleşirler. Para sıkıntısı çekerler ancak mutlu ve huzurludurlar. Bu süreç içinde Piraye henüz eşi Vedat Örfi’den boşanmamıştır bu boşanma 13 Eylül’de gerçekleşir.

    Mutlu aşklarını yaşamak için en güzel ortamı yakalayan Piraye ve Nazım bu sefer ayrılmak zorunda kalır. Çünkü Nazım Hikmet’in ‘Gece Gelen Telgraf’ isimli kitabı için toplatma kararı çıkar. Ardından ise Nazım Hikmet tutuklanır.

    Açılan davaların sonucunda Nazım’ın önce idam talebiyle yargılanması istenir. Ardından ceza af yasası ile karar 1 yıla düşürülür. Yaklaşık 1 buçuk yıl boyunca hapis yatan Nazım Hikmet, tahliye edilir. Nazım ise içerideyken Piraye'ye birçok mektup yazıyor.

    "Bir tanem!
    Son mektubunda:
    ‘Başım sızlıyor yüreğim sersem! ‘ diyorsun.
    ‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;
    diyorsun;
    ‘yaşayamam! ‘
    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
    kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlarda
    ölüm acısı."

    Nazım’ın hapishaneden çıkmasından sonra yaklaşık 6 ay geçer. Gizli bir şekilde Nazım ve Piraye evlenir ve İstanbul’a yerleşir. Nazım bir yandan İpek Film Stüdyosu'nda çalışır, yazılar yazmaya devam eder, bir yandan da gazetelerde yazılar yazar. Piraye’nin oğlu Mehmet ikokulu bitirmiş, kızı Suzan ise Robert Koleji’ne yazılmıştır. 17 Ocak 1938 senesinde bir gece yarısı, Nazım polisler tarafından alınarak Ankara’ya götürülür. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından yargılanarak komünizm propangandası yapmakla suçlanır. 15 yıl boyunca ceza çarptırılır. Ardından ceza yargıtay tarafından resmen onanır.

    nazım hikmet

    Piraye ve Nazım’ın 12 yıl süren mektuplaşmaları bu aşamada başlar. Piraye tam bir sadakatle Nazım’ın geri döneceği günü beklerken hikayenin akışı bir anda değişir. Çünkü Nazım’ın kalbi başka bir kadına kaymaya başlar.

    Nazım'ın Piraye ile evlendiği günlerde Fransa’dan dönen Münevver ile aralarında kısa bir yakınlaşma yaşansa da Münevver ressam Nurullah Berk’le evlenir ve bir kızı olur. Ancak Nazım, Münevver'i tekrar görmesiyle birlikte kendisinden 16 yaş küçük, kumral, yeşil gözlü bu kadına aşık olur.

    “sen esirliğim ve hürriyetimsin,
    çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
    sen memleketimsin.
    Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
    sen büyük, güzel ve muzaffer
    ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”

    nazım2

    Bu duruma daha fazla dayanamayan Nazım, yıllardır büyük bir sadakatle kendisini bekleyen hayat arkadaşı Piraye'yi bir mektupla terk eder.

    "Piraye

    Aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi, kadın erkek münasebetimizi tasviye etmemiz, kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı kocalığımız devam edemez. Bu bağımızı bağlarımızdan ancak bir tanesi olan bu münasebetimizi kesmemiz lazım geliyor. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım.

    Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah'a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim."

    Bu veda mektubu Piraye’yi yıkar. İstanbul’da bir başına iki çocuğuyla yoksulukla mücadele eden Piraye bir de hayat arkadaşı tarafından terk edilir.

    Piraye yıllardır bir umutla sevdiği adama kavuşmak için gün sayarken onun ayrılık mektubuyla yıkılır. Piraye, Nazım’ın hayatında başka bir kadın olduğunu anında anlar. Oldukça gururlu olan Piraye tek celsede boşanmaya karar verir. Nazım ise bu sırada af umuduyla Münevver'i kocasından boşanmaya ikna etmeye çalışır. Nazım Cumhuriyet'in 15. yılıyla birlikte doğan afla dışarı çıkacak, Münevver de bu sırada kocasından boşanacak ve evleneceklerdi.

    nazım h

    Münevver ise Nazım'ın cezaevinden çıkamayacağını anlayınca eşinden boşanmaktan vazgeçer. Sonunu bilmediği bu aşk macerasına atılmaya cesaret edemez. Nazım ise aşkını kaybetmenin acısıyla sarsılırken, bir yandan da onu tüm benliğiyle seven ve bekleyen Piraye'yi de kaybetmiştir. Nazım bu pişmanlık ve acıyla Piraye'ye yeninden mektuplar yazmaya başlar.

    "Pirayem Kızıl saçlı bacım benim,
    Seni arkadan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memet’in başı için gel ve ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi iskarpinlerine dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdiyetimden, fizyolojimden, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim."

    Piraye’ye yazdığı mektuplardan cevap alamayan Nazım Hikmet bu sefer de Piraye’nin oğlu Mehmet’e onları barıştırması için mektuplar yazmaya başladı. Piraye ile artık bir araya gelemeyeceğini anlayan Nazım, açlık grevine başlar ve sağlığının kötüye gitmesiyle hastaneye yatırılır.

    Özel bir afla hapishaneden çıkacağına olan inancını tekrar kazanan Nazım, Münevver ile görüşmeye başlae. Piraye ise Nazım'ı ziyarete gelir. Bu sırada kapı açılır ve içeriye Münevver girer. Nazım'ın aşık olduğu kadının Münevver olduğunu anlayan Piraye, apar topar hastaneyi terk eder. Bu Nazım'ın kızıl saçlı Piraye'yi son görüşü olur.


    Mynet Youtube


    En Çok Aranan Haberler