Tuna Nehri’nin ikiye böldüğü Budapeşte, tarihi zenginliği ve modern atmosferiyle Avrupa'nın en dikkat çeken şehirlerinden biri. Geçmişin izlerini barındıran saraylar, kiliseler ve anıtlarla dolu bu şehir, aynı zamanda dinamik bir kültürel hayatı, zengin mutfağı ve gece hayatıyla da dünyanın pek çok yerinden turisti kendine çekiyor.

Türkiye’ye de görece yakın bir lokasyonda olan bu şehre ulaşım son derece kolay. İstanbul’dan Budapeşte’ye direkt uçuşlar yapan pek çok havayolu şirketi bulunuyor. Türk Hava Yolları ve Pegasus, İstanbul Havalimanı’ndan Budapeşte Ferenc Liszt Havalimanı’na her gün düzenli uçuşlar gerçekleştiriyor. Uçuş süresi yaklaşık 2 saat 20 dakika sürüyor. Budapeşte Ferenc Liszt Havalimanı, şehir merkezine yaklaşık 16 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Havalimanından şehir merkezine ulaşmak için havayolu otobüsleri, taksi ya da Uber kullanılabiliyor. Ben havalimanından şehir merkezindeki otelime taksi kullanarak ulaşmayı tercih ettim ve yaklaşık 40 dakikalık yolculuk sonunda vardım. Bir diğer alternatifin de trenle ulaşım olduğunu havalimanında öğrendim. Havalimanının yakınındaki Ferihegy İstasyonu’ndan şehir merkezine giden trenler de oldukça yaygın kullanılıyor.
Budapeşte, tarihi ve modern dokusunun iç içe geçtiği, her köşesinde farklı bir sürpriz barındıran bir şehir. Sadece iki gününüz olsa da bu muazzam şehirde oldukça fazla şey keşfedebilirsiniz. İşte benim keşfettiğim ve her gezginin mutlaka ziyaret etmesi gereken bazı duraklar…
İlk gün, şehri yüksek bir noktadan görmek için Buda Kalesi’ne gitmek mükemmel bir başlangıç olabilir. Gündoğumu saatlerinde kaleye çıkmanın, şehir manzarasını izlemenin harika bir deneyim olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Buda Tepesi'ne ulaşmak için eski şehri gezerek kaleye tırmanabilir veya füniküler ile yukarı çıkabilirsiniz. Kale bölgesi, hem tarihi dokusu hem de muazzam manzarasıyla etkileyici. Burada Macar Ulusal Galerisi’ni gezebilir, Budapeşte Tarih Müzesi'nde şehrin geçmişine dair derin bir yolculuğa çıkabilirsiniz.
Buda Kalesi’nden sonra, Fisherman’s Bastion'a geçerek şehri bir kez daha kuş bakışı görebilirsiniz. 19. yüzyıldan kalma bu yapının dokusu ve beyaz taşları, şehri adeta masalsı bir hale sokuyor. Bastion’un hemen yanında bulunan Matthias Kilisesi, gotik mimarisiyle etkileyici bir yapı ve içine girip tarih kokan atmosferini yakından keşfetmek oldukça keyifli.
Gün ortasında Zincir Köprüsü'nü yürüyerek geçmek de harika bir deneyim kesinlikle. Tuna Nehri’nin üzerinde yükselen bu ikonik köprü, Buda ile Peşte’yi birbirine bağlıyor. Zincir Köprüsü’nden geçtikten sonra Peşte tarafındaki ünlü Parlamento Binası’na doğru yürüyebilirsiniz. Parlamento Binası, neo-gotik mimarisiyle dikkat çekiyor ve nehir kenarındaki en güzel yapılardan biri. Benim vaktim olduğu için Parlamento Binası'na tur alarak içindeki görkemli salonları da gezmeyi ihmal etmedim.
Gün boyunca gezdikten sonra biraz yorgunluk çökmüyor değil tabii, akşam saatlerinde Széchenyi Termal Banyoları’nda rahatlamak da şehri keşfetmek kadar önemli bir şey Budapeşte’de. Burada birkaç saat geçirmek, hem bedeninizi hem de ruhunuzu yenileyebilir. Sadece bir spa değil, sosyal bir deneyim olan bu banyo benim için son derece keyifliydi.
Gün sonunda Gulyás (Macar Çorbası) ya da Lángos (Macar sokak yemeği) gibi geleneksel tatları denemek için şehirdeki restoranlara uğramadan olmaz. New York Café ya da Gerlóczy Café gibi tarihi kafelerde akşam çayı içmek de bence mutlaka yapılması gerekenlerden.
İkinci gününüzde, sabah kahvaltınızı şehri izleyerek Margaret Adası’nda yapabilirsiniz. Margaret Adası, Tuna Nehri’nin ortasında yer alır ve şehre çok yakın olmasına rağmen, adadaki sessiz atmosferde yürüyüş yapmak sizi günlük hayatın gürültüsünden uzaklaştırır. Ayrıca adada bulunan Margaret Köprüsü üzerinden geçerek, farklı bir perspektiften Budapeşte’yi gözlemleyebilirsiniz.
Budapeşte'deki kültürel gezinizin bir parçası olarak, Macar Ulusal Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Burada Macaristan’ın tarihine dair geniş bir koleksiyon bulabilirsiniz. Müzeyi gezdikten sonra, Váci Utca’da alışveriş yapabilirsiniz. Burası, şehrin en popüler alışveriş caddelerinden biri olup, sokaklarında gezip alışveriş yaparken, aynı zamanda şehrin günlük yaşamını da gözlemleme fırsatı sunar.
Budapeşte’de gezilecek bir başka ilginç nokta, Central Market Hall’dır. Bu dev pazar yeri, taze gıda ve geleneksel Macar ürünlerini bulabileceğiniz harika bir yerdir. İçeride dolaşarak, Macar baharatları, peynirleri ve yerel şarapları keşfetmek oldukça keyifli. Bir kahve molası vermek için ise, Café Ruszwurm gibi tarihi kafelerden birini tercih edebilirsiniz.
İkinci günün akşamında, Tuna Nehri’nde bir tekne turu yaparak şehri gece ışıklarıyla görmek oldukça büyüleyicidir. Nehir üzerinde yapacağınız bu turda, Buda ve Peşte'nin siluetlerini izlerken, şehri bambaşka bir açıdan görme fırsatı bulabilirsiniz. Akşamın ilerleyen saatlerinde ise Szimpla Kert gibi ünlü bir ruin barına uğrayarak, Budapeşte’nin gece hayatını keşfedebilirsiniz.
Şehirdeki her adımda, tarih ve modernliğin iç içe geçtiği bir atmosferle karşılaştığımı söylemeden geçemeyeceğim. Buda Kalesi’nin tepe noktalarından Parlamento Binası’nın ihtişamına kadar her detay, bu şehri ziyaret etmeye değer kılıyor.
Budapeşte’yi iki güne sığdırmak ne kadar doğru elbette tartışılır. Ancak yaşadığınız şehirden biraz olsun uzaklaşmak, kendinize kısa bir tatil hediye etmek isterseniz Budapeşte keyifli bir haftasonu geçirmek için tercih edilebilecek en iyi Avrupa şehirlerinden. Budapeşte’yi görmediyseniz, ilk fırsatta göreceğiniz şehirler listesine mutlaka eklemenizi tavsiye ederim. Unutmadan, şehrin tarihi atmosferindeki ünlü termal banyolarında rahatlamadan sakın geri dönmeyin!